Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
DERİN DEVLETTE KALICI UZLAŞMA OLUR MU?
6.01.2014
2344

 2013 AKP’nin toplumsal muhalefetle başının derde girdiği, cemaat ile yollarını açıkça ayırdığı, iktidarda yorgunluk belirtilerine tanık olmaya başladığımız bir yıl oldu. Biten davalarla birlikte askeri vesayetle hesaplaşmanın sonuna gelinmiş olmasının da bu gelişmelerde payı olmalı. Ergenekon, Balyoz davaları tarafların mevzilenmesinde önemli ayraçlardı sonuçta.

Siz bakmayın İktidar liderlerinin 17 Aralıkta ortaya çıkan, artçı sarsıntıları hala devam eden yolsuzluk depremini siyasi bir linç, bir suikast girişimi olarak göstermeye çalışmalarına. İç ve dış mihrakların komplosuna karşı yeni bir istiklal savaşı başlatmalarına. Devleti kurtarmak için eğitim yoluyla devşirdiğimiz siyasi kurtarıcılarımızın doğal ruh halidir bu.

 “Dağılma-bölünme” paranoyası ile yetiştirildiği için siyasi kurtarıcımız her baktığı yerde düşman görür, rakip görür. Herkes ona karşıdır. Alçaklar ve hainler pusuya yatmış en zayıf anını kollamaktadırlar. Cebir ve hile ile vatanın bütün kalelerini zapt etmeye,  kurtarıcıyı sabote etmeye çalışan dış mihraklar elbette içeride kendilerine gaflet, delalet hatta hıyanet içinde yerli işbirlikçiler bulacaklardır. Bu durum ve koşullar altında bile “Kurtarıcı” Allahtan (ya da damarlarındaki asil kandan) aldığı güçle her türlü oyunu bozabilmeli, dosta düşmana tek ve vazgeçilemez olduğunu gösterebilmelidir. Kurtarıcı olarak rüştünü ispat etmekten başka bir yolu da aslında yoktur.

Fakat bugün kurtarıcılar daha büyük bir tehdit ve risk ile karşı karşıyalar.

Kavga giderek büyüyor, AKP kanadı bölündü ve içinden çıkan Cemaat, ”Bu oyunda ben de varım” dedi. Savaş öylesine karmaşıklaştı, çok yönlü, çok boyutlu ve sert gelişmeye başladı ki kurtarıcıların varlık nedeni olan siyasi sosyal yapı dağılma riski ile karşı karşıya kaldı. Sistemi ayakta tutan, kurtarıcılar arası kavgaya hakemlik etmesi beklenen hukuki yapı tahrip oluyor, çözülüyor. Bizzat bu yapının kendisi kurtarıcılar tarafından savaş alanı haline getirildi. Kavgada araç olarak kullanılmaya başlandı. 

Belirsizlik ve dağılma korkusunun kaynağı bizzat çatışmanın kendisi olmaya başlayınca nihayet kurtarıcılar uyandılar. Savaşın telafisi mümkün olmayacak biçimde sistemi tahrip etmeye başladığını görmeye başladılar. Kavganın en can alıcı yerinde birden bire havada yumuşama emareleri görünmeye başlamasının nedeni işte bu.

Mektup diplomasisi, içerdeki milletvekilleri için mecliste ortak çalışma başlatmalar, Ergenekon, Balyoz davalarında yeniden yargılama sinyalleri, Başbakan’ın Halk Bankası Müdürü ile ilgili söylemlerini değiştirmesi kurtarıcılar arasında sistemi koruma konusunda bir ateşkes kararı verildiği izlenimi veriyor.

Buna bir “uzlaşma” yerine ateşkes demek daha doğru. Çünkü bizim kurtarıcının kitabında kelimenin asıl anlamıyla “uzlaşma” yoktur. Sonuçta uzlaşma, güçlerin karşılıklı olarak birbirini yok edemeyeceğinin karşılıklı kabulü ve tescili anlamına gelir. Bu ise kurtarıcı dilinde geri çekilme, zayıflık, zaaf anlamına gelir. O nedenle de kurtarıcıyı bozar. Kurtarıcı iktidarı bir başkası ile paylaşamaz, tek ve biricik olmak zorundadır.

Bu topraklarda savaş baltaları uzun süre bu yüzden gömülü kalmaz.

AKP ve ortağı Cemaatin temel itirazları kadim derin devletin kendilerini asli oyuncu olarak bir türlü kabul etmemesiydi. Minder dışına atmak için kendilerine kumpas kurmasıydı. AKP ve Cemaat Rüştünü ispatlamak için derin devlet ile amansız bir kapışma içine girdiklerinde bile sistemin bekası için derin devletle uzlaşmaya açık bir kapı hep bıraktılar.

Rakiplerini Hrant Dink, Rahip Santoro, Zirve Yayınevi cinayeti gibi, Susurluk gibi, faili meçhul cinayetler, Jitem operasyonları, Özal’a suikast iddiası gibi somut olaylar üzerinden yargılamaya hiç yanaşmadılar. Bu cinayetlerin derin devlet ile bağlantılarının üzeri hep bir biçimde örtüldü. Mehmet Ağar gibi isimleri es geçilip, Mustafa Balbay gibi isimler üzerinden hareket etiler. Roboski ile ise derin devletin suçlarına resmen ortak oldular.

Şimdi artık roller tümüyle değişmiş gözüküyor. AKP iktidarı Cemaat dâhil kimseyle paylaşmaya niyeti olmadığının açık sinyallerini veriyor. Sayıştay raporu olmadan Bütçe görüşmeleri sürdürülüp sonuçlandırılıyor. Soruşturulan kendi takımı ise yolsuzlukların üstüne gidilmesinin önüne geçecek müdahalelerde bulunuyor. Yargı, Emniyet dâhil bütün bürokratik kadrolar üzerinde operasyon yürütüyor. Devlet sırları MIT gözetiminde TIR’la taşınır hale geliyor.

Üstelik AKP’nin eylemleri ile ilgili her hangi bir yere, her hangi bir biçimde hesap vermeye hiç de niyeti yok. Bu konularda başımı ağrıtmazsanız, bana biat ederseniz o zaman sizin eski yaptıklarınızı hoş görebilir, size belirli bir hareket serbestîsi sağlayabilirim diyor.

Bugün havayı yumuşatmak amacıyla uzatılan zeytin dalının anlamı işte bu.

17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile birlikte gelişen bunalımı AKP, iktidardaki ve muhalifler nezdindeki yerini sağlamlaştırmak için kullanmaya, bunalımı fırsata çevirmeye çalışıyor. Bunun akıllıca bir risk yönetme denemesi olduğuna kuşku yok. Bu tutar mı? Bunu yaşayıp, göreceğiz.

Peki, biz bu kurtarıcı parodisinden, derin devletten ne zaman kurtulacağız?

Kuşkusuz, Türkiye halkı kimlikleri değil de mağduriyetleri üzerinden kendini temsil edecek temsilcilerini meclise göndermenin yolunu bulduğu zaman.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar