Alper GÖRMÜŞ
Araya biraz fazla zaman girdiği için belirtmek gereği duyuyorum: Bu yazı “Devrede ‘devlet odaklı, siyaset üstü, düzenleyici bir güç’ var mı?” (Serbestiyet, 6 Mart) başlıklı yazımın ikinci ve son bölümü.
Okumayanlar için 6 Mart tarihli ilk bölümü kısaca hatırlatayım: Başlığından da anlaşılabileceği gibi yazıda, devletin, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını (ve Altılı Masa’nın iktidarını) istemediği, bunu neredeyse bir beka sorunu olarak gördüğü, bu ihtimali ortadan kaldırmak için bazı devlet aktörlerinin son kargaşada siyasete müdahil olduğu gibi bir görüşün varlığından söz etmiş; şayet devletteki hâkim duygu buysa, bu duygunun muhtemel gerekçelerinin başlıklarını sıralamıştım.
O yazıda başlıklarını verdiğim muhtemel gerekçelerin, okumakta olduğunuz yazının konusunu oluşturacağını söylemiştim. Dolayısıyla normal olarak bu yazıya doğrudan o başlıkları anarak başlamak, sonra da onları açarak devam etmem gerekirdi. Fakat ilk yazıya yöneltilen bir eleştiri var ki ona cevap vermeden doğrudan bu yazının konusuna girmek istemiyorum.
“Bakalım yazacağını söylediği yazının ikinci kısmında nasıl kıvıracak”
Yazı Serbestiyet’te yayımlandıktan birkaç saat sonra neticesini o gece (6 Şubat Pazartesi) aldığımız baş döndürücü trafik başladı. ‘Netice’, malum; Meral Akşener ve İYİ Parti iki gün önce dağıttıkları Altılı Masa’yı yeniden toparlayıp ortak muhalefet saflarına geri döndüler.
‘Ayhan’ adlı, ‘Reis’ profilli anonim Twitter hesabı “Bakalım Alper Görmüş yazacağını söylediği yazının ikinci kısmında nasıl kıvıracak” derken işte bu geri dönüşü ima ediyordu. “Bak” demeye getiriyordu ‘Ayhan’, “Akşener’in masayı dağıtmasını devlete bağlamıştın, işte geri döndü, tezin çöktü, bakalım ikinci yazıda nasıl toparlayacaksın?”
Orada burada başka eleştiriler de çıktı. Mesela Haksöz haber sitesinin sitemkâr ve ayıplayıcı, “Görmüş dahi”li eleştirisi şöyleydi: “Her şaşırtıcı hadiseyi ‘devlet’ adlı görünmez gücün iradesine hamletmek ‘Devletin kudreti’ söylemi etrafında oluşturulan komplo teorilerine Alper Görmüş de dahil olmuş… Meral Akşener’in ‘masa notere döndü’ çıkışından sonra sol-seküler kesimde oluşan şaşkınlık herkesin kodlarıyla oynamış olmalı ki Görmüş dahi meseleyi izah ederken ‘devlet’ adlı görünmez gücün iradesine başvuruyor.”
Bu olayı ‘devlet’le açıklayan bir görüşü tartıştığımı başka nasıl anlatabilirdim?
O yazıdan, Akşener’in davranışını “kesinlikle devlet eline bağladığım” soncuna nasıl varıldığını hakikaten anlayamıyorum. Yazıda, hadiseyi doğrudan ve sadece ‘devlet’e bağlayan ve benim dışında ifade edilmiş bir görüşü ele aldığım, yazının “Devrede ‘Devlet odaklı, siyaset üstü, düzenleyici bir güç’ var mı?” şeklindeki soru kipinde ifade edilmiş başlığından belli değil mi? (Şimdi de birileri bu yazının başlığına bakıp “A. G.’ye göre Devlet Kılıçdaroğlu’nu kesinlikle istemiyor” sonucunu çıkarsa yeridir.)
İkincisi: Yazının girişinde o görüş sahibinin kim olduğunu ve onun, yazımın başlığında tırnak içine aldığım görüşünü aktarmıyor muyum:
“Emekli büyükelçi Namık Tan 4 Mart Cumartesi günü, yani Akşener’in Altılı Masa’dan kalkmasından iki gün sonra şu tweet’i attı: ‘Ülkede, demokrasinin gelişmesi ihtimalinden dahi rahatsız olan, devlet odaklı, ‘siyaset üstü’, düzenleyici bir güç var. Bu güç, büyük ölçüde tükenmiş olan yerleşik düzeni suni teneffüsle ayakta tutmaya çalışıyor. Son gelişmeleri bu açıdan değerlendirmek doğru olur diye düşünüyorum.’”
Bunlardan ikna olmayanları yazımın spotundaki şu şartlı cümlenin ikna etmesi gerekmez miydi:
“Peki, devlet neden Kılıçdaroğlu’nu kendisi için neredeyse bir ‘beka sorunu’ olarak görür? Şayet varsa böyle bir duygu, bunun rasyonel gerekçeleri neler olabilir?”
Başlık, spot ve giriş cümlesi… Üçü de bir ‘görüş’ü aktardığımı ve tartıştığımı yeterince anlatmıyor mu?
Fakat ne olur ne olmaz diye yazıyı bitirirken bir daha hatırlatma gereği duymuş, bir şartlı cümleye daha baş vurmuşum:
“Peki, devlet neden Kılıçdaroğlu’nu kendisi için neredeyse bir ‘beka sorunu’ olarak görür? Üç temel parametrenin zikredilebileceğini düşünüyorum (tekrar ediyorum, eğer varsa böyle bir devlet dahli).”
Şimdi bu söylediklerimden de Türkiye siyasetinde ‘devlet’ diye bir öznenin olmadığı, onun Erdoğan tarafından bütünüyle ortadan kaldırıldığı gibi bir noktaya savrulduğum sonucu çıkmasın. Öyle düşünmediğim biliniyor; bunu en son Serbestiyet’teki “Yeni İttihatçılığın müsvedde tarihi” dizisinde temellendirmeye çalışmıştım.
Bu faslı kapatmadan önce, “kıvırmadığımı” göstermek için geçen hafta yaşanan hengâme hakkında ne düşündüğümü de söyleyeyim. Bir ihtimal olarak çeşitli devlet aktörlerinin olayın 3 Mart’taki haliyle sonuçlanması için çeşitli kanallardan devreye girmiş olabileceği görüşünü ‘saçma’ bulmuyorum. Olayın esasını büyük bir hesapsızlığın, bir öfkeyle kalkıp zararla oturmanın oluşturduğu bence de açık. Fakat bu ruh halini, bu dağılmışlığı bilen ‘devlet’ neden bir ‘kolaylaştırıcı’ olarak devrede olmasın ki?
Son bir nokta: Akşener’in Cuma yıktığını Pazartesi yeniden kurması neden ‘devlet’in bu işte hiçbir dahlinin olmadığının delili olsun? (Yine korkmaya başladım, o nedenle hipotetik bir durum üzerinde konuştuğumuzu hatırlatarak soracağım): Cuma günü ‘Devlet’ korkusuyla sinen bir siyasi özne iki gün sonra ‘Millet’ korkusuyla ‘Devlet’e “kusura bakma” demiş olamaz mı?
Nihayet bu yazının konusu…
Evet, ‘savunmam’ böyle. Şimdi artık bu yazının vaat edilmiş konusuna gelebiliriz…
İlk yazı şöyle bitiyordu:
“(…) Peki, devlet neden Kılıçdaroğlu’nu kendisi için neredeyse bir ‘beka sorunu’ olarak görür?
“Üç temel parametrenin zikredilebileceğini düşünüyorum (tekrar ediyorum, eğer varsa böyle bir devlet dahli):
“Bir: Kılıçdaroğlu’nun HDP ve Kürtlerle şimdiye kadar kurduğu ilişkisine özeleştirisi mahiyetinde yeni bir biçim verecek olmasından duyulan kuşku.
“İki: Kılıçdaroğlu’nun, en veciz ifadesini “418 milyar doları ülkeye getireceğim”de bulan geçmiş dönem yolsuzluklarıyla hesaplaşacağını sürekli olarak vurgulaması. (Bunun devletle ne ilişkisi var, “Beşli Çete” düşünsün demeyin. Tepedeki ekonomik ve siyasi güç odaklarının birbirine kenetlenmiş halini düşünün.)
“Üç: Kılıçdaroğlu’nun giderek daha fazla yüzünü Batı’ya dönmüş, ihtiyaç duyulan devasa finans kaynaklarını Batı’dan temin eden bir Türkiye vurgusu yapması. Bu yazının ikinci bölümünde bunlar üzerinde duracağız.”
Öyle demişim ama, şimdi bu üç maddeye baktığımda bunların açımlamaya ihtiyaç duymayacak kadar açık olduğunu görüyorum. İlk yazıda, başlığın altında verdiğim kısa izahların yeterli olduğunu düşünüyorum.
Asıl soru şu olmalı: Kılıçdaroğlu, devletin kendi ittihatçı tasavvuruna aykırı gördüğü bu ‘program’ için uygun bir aday mı? Daha doğrusu, Devlet kaygısında haklı mı, yani Kılıçdaroğlu hakikaten -Etyen Mahçupyan’ın formülasyonuyla- “Devlet (güç ve rant), kimlik (vatandaşlık ve Kürt meselesi) ve Batı karşıtlığı (uluslararası hukuktan kurtulmuş bir bağımsızlık hevesi)” alanlarında devleti kaygılandıracak bir performans sergileyebilir mi?
Benim bu sorulara cevabım, ‘hayır…’ Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’ye yön değiştirtecek bir radikalliğin adamı olduğunu düşünmüyorum. Fakat Kılıçdaroğlu’nun gerçekte benim düşündüğüm gibi bir siyasetçi olmaması, devletin ondan paranoya boyutlarında kuşku duymasına engel değil.
Dolayısıyla, son sözler:
Birincisi: Devlet Kılıçdaroğlu’nu kendisi için neredeyse bir ‘beka sorunu’ olarak mı görüyor?
Cevap: Galiba, evet. Saçma olabilir ama duygunun buna yakın bir şey olduğunu düşünüyorum.
İkincisi: Kılıçdaroğlu devletin hazzetmediği adaysa, geçen hafta yaşanan hengâmede devlet içinden bir kesimin “siyaset üstü, düzenleyici bir güç” olarak işin içine girmiş olması ihtimal dahilinde midir?
Evet, ihtimal dahilindedir.
Ve fakat: Bu ihtimal gerçekleşmişse ve devlet Cuma günü birinci turu kazanmışsa, o gün ‘devlet’ korkusuyla sinen siyasi özne iki gün sonra ‘millet’ korkusuyla ‘devlet’e “kusura bakma” demiştir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları












































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025