Cemil ERTEM

Yağma ekonomisinin zirvesi karanlığın da zirvesidir!
25.05.2011
2313

Mehmet Baransu’nun dün Taraf’ta manşet olan haberi hem bir dönemi bitiriyor hem de bir dönemi anlatıyor. ‘Derin’ bir haber bu...

Ankara’da asker ve bürokrat ailelerin gıda tüketimini karşılamak üzere yola çıkan ama daha sonra bu kesimlerin iktidarına yaslanarak büyüyen bir sermaye egemenliğinin içinden bir adam, derinliği nerede biteceği belli olmayan ve yakın zamana kadar devletin en karanlık yüzüyle iç içe geçmiş bir örgütün en ulaşılmaz tepelerinden birinde çıkarsa bu size neyi anlatır... Bu korkutucu haber, Türkiye gerçeğini ve Türkiye’nin hem ekonomi de hem de siyasetteki yapısal sorunlarının kökenini (nedenini) anlatıyor.

Türkiye’de sermaye, kapitalizmin rasyonalitesi ve dinamikleri ile birikimini gerçekleştirememiştir. Bugün ortaya çıkan ‘derin-devlet’ sermaye ilişkisi bu temel çıkarımın sonucudur.

Kapitalist ekonomilerde “ekonomik” kararlar iktisadın rasyonalitesi çerçevesinde alınır. Doğrudan ekonomiyi ilgilendiren bir konuda sermaye birikiminin, o anki, gereklerinin belirleyici olması gerekir. Bunun tersi, ancak kapitalizm öncesi toplumlarda ve kapitalizmin yağmacı devletle birlikte var olduğu azgelişmiş toplumlarda olur; bu toplumlarda kaynak dağılımı, siyasi kararlar ve bunun sonucunda gerçekleşecek “yağma” ile gerçekleşir. Ekonomiye dayanmayan, her türlü üretici faaliyete yabancılaşmış ama buradan beslenen yönetici sınıfların kararları siyasidir. Kapitalizm öncesi toplumların yönetici erkinin iktisadi bakışı olamaz. Perspektifleri sadece politiktir. Ancak sermayenin, devlet erkiyle geliştirildiği Türkiye’de de ekonominin ve siyasetin oyuncuları devlet erkinde buluşarak, hem ekonomik rantı hem de siyasi iktidarı paylaşırlar.

Böyle olunca, iktisaden rasyonel olmayan-gelişmiş bir kapitalist ekonomide rastlanmayacak- kararlar ve uygulamalar bu ülkelerde çok sık gündeme gelir. Örneğin Varlık Vergisi uygulaması buna çok çarpıcı bir örnektir. Varlık Vergisi (1942) uygulaması dönemin faşist iktidarının politik tercihi idi. Bu açıdan Türkiye’de özellikle ikinci savaş öncesi gündeme iyice oturan “milli iktisat” politikası doğrudan İttihatçı geleneğin devamı olduğu gibi, özünde de iktisadi bir politik hat değildir. Siyasi tercihlerin şekillendirdiği ırkçı bir yağma politikasıdır.

Türkiye’de yoksullaşmanın başlangıcı, kapitalist rasyonaliteden uzak, tamamen kapitalizm öncesi, kaynakların yağmalanarak paylaşılmasını vaaz eden, bu anlayışa dayanır. Yani IMF falan bunların yanında sütten çıkmış ak kaşık olduğu gibi, Türkiye’nin yoksullaştırılması hikâyesinde milat, IMF ile ilişkilerin başlangıcı değil, bu yağma politikasının başlangıcıdır.

Mahluf’a bakınca kimi görüyorsunuz?

Yine Türkiye’de bu tarihsel geç kalmışlık nedeniyle, sermaye temsilcileri, meşru olmayan siyasi faaliyetlerin içinde olurlar ve devletin en karanlık köşelerini tutarlar. İşte Suriye’de Esad’ın karanlık kuzeni Rami Mahluf böyle bir güçtür. Otomotivden, iletişime ve enerjiye kadar Suriye piyasasına girmek isterseniz Mahluf imparatorluğu ile tokalaşmak zorundasınız. Suriye’de muhaliflerin üzerine açılan ateşte Mahluf’un parmağı olmadığını söyleyebilir misiniz. O zaman Baransu’nun haberindeki ‘iş adamını’ ‘nereye’ koyarsınız...

Sermaye ile devletin böylesine iç içe geçtiği, örtüştüğü bu ülkede siyaset, beğenin ya da beğenmeyin, kendi iç dinamikleriyle şekillenmek üzereyken, yine birileri çok ‘organize’ operasyonlarla siyasete müdahale ediyorlar. ‘Eski’den bu müdahaleler kanlı katliamlar, suikastlar ile olur bu kanlı oyunda tertipçiler, bir taşla birkaç kuş vurmuş olurlardı. Hem, şimdiki gibi, siyaseti yönlendirmiş olurlar hem de terörle topluma ve verilmesi gereken yerlere gözdağı verirlerdi. Şimdi bunu pek yapamıyorlar çünkü, her terör örgütünde olduğu gibi, silahlı kanat ilkönce deşifre oldu ama örgütün siyasi- ekonomik yapılanması ayakta ve bu yapı, şu kaset operasyonları ile yine yapacağını yapıyor.

İşte Baransu’nun haberindeki ‘amca’nın söz konusu partiyi ziyareti bu işlerin kaynağını ve ilk başlangıç ‘numarasını’ bize açıklıyor.

Aslında, gözü resmi ideolojinin balçığıyla kör olmayanlar için, bütün taşlar yavaş yavaş yerli yerine oturuyor. Medya-Holding- Terör üçgeni ve bu üçgenin içindeki oyuncular deşifre oluyor.

Mehmet Baransu’nun haberi, ne yazık ki, bize Türkiye’de ki temizliğin İtalya’daki kadar kolay olmayacağını, İspanya ve Portekiz gibi Avrupa ülkelerinden de çok daha çetrefilli ve zor bir demokratikleşme deneyimi yaşayacağımızı ortaya koyuyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar