Fehmi KORU

Libya’da kan dökülmeden de sonuç alınabilirdi
23.08.2011
2151

Muammer Kaddafi için yolun sonuna yaklaşıldığı anlaşılıyor: Libya’nın başkenti Trablus’un ‘Yeşil Meydanı’nı eline geçiren muhalifler, adını ‘Şehitler Meydanı’olarak değiştirmiş... Kaddafi’nin üç oğlu yakalanmış... Devlet televizyonu işgal edilmiş... Ajanslar, dün, “Kaddafi’nin yakalanması an meselesi” haberini veriyordu.

Ne yapalım, sevinelim mi?

Ülkede akan kanı durduracaksa elbette sevinmemiz gerekiyor. Altı aydır süregiden‘iç savaş’ kimbilir kaç can aldı. Savaşan güçler, birbirlerini yok ederken, kimbilir ülkenin milli servetinin ne kadarını tükettiler. Kaddafi’den sonra, muzaffer güçler, eski rejimin temsilcilerinden intikam alma derdine düşerse, Libya’ya sükunet ve istikrar hiç gelmeyebilir.

‘İç savaş’ ülkelerin nefesini keser; belki öldürmez, ama ölmekten beter eder...

“Kaddafi yüzünden, o da direnmeseydi...” diyecekleri bu noktada uyarayım:Kaddafi ve benzerlerine açık kapı bırakmazsanız, onlar ve yakın çevrelerini kardeş kanı dökmeye kendi elinizle zorlamış olursunuz. Yağlı ilmeğin boynuna geçmesini bekleyeceğine, binlerce insanın ölmesini göze alarak direnir gözü kanlı yöneticiler...

Saddam’ın idamıyla açılan, Hüsnü Mübarek ve ailesi fertlerinin idamla yargılanmasıyla devam eden yol, Kaddafi ve Beşşar Esad gibileri ölümüne direnmeye tahrik ediyor.

Rejim değişikliklerinin ‘kanlı’ yaşandığı Fransız devriminden beri bilinen bir gerçek... Ancak her rejim değişikliği kanlı geçmek zorunda değil; daha mülâyim geçişlerin yaşandığı örnekler de var çünkü... Hem de fazla uzağımızda değil, kendi ülkemizde...

Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş, bir rejim değişikliğiydi. Mustafa Kemal ve arkadaşları isteseydi son Sultan’ın gidişini engelleyebilir, son Halife’yi yerinden ederken kan dökebilirdi. Onun yerine Sultan Vahideddin’in İstanbul’u bir İngiliz firkateyniyle terk edişine göz yumdular. Osmanlı Hanedanı’nın, Halife Abdülmecid Efendi’yle birlikte, şahsi eşyalarını yanına alarak, yurdu terk etmesini yeterli buldular.

İstiklal Mahkemesi adıyla sonradan kurulan mahkemeler rejim muhaliflerine kök söktürdü, idam kararları verip uyguladı da; ancak Cumhuriyet yönetimi geçmiş rejimle defteri kanlı biçimde kapatmadı.

‘Atatürkçülük’ adına gerçekleştirilen 27 Mayıs (1960) darbesini yapanların üç devlet adamını idamlarının toplumda açtığı rahnelere bakarak söylenebilecek olan şudur: Cumhuriyet’i kuranlar iyi ki kanlı bir hesaplaşma yoluna gitmediler...

Geçmişte Uganda’da İdi Amin diye gözünü kan bürümüş bir yönetici vardı; sığınacak yer bulunca peşi bırakıldı. Sağ mıdır, ölü müdür, takip eden de olmadı.

Saddam ve Mübarek örnekleri hiçbir an gözleri önünden gitmediği için,Kaddafi’ler, Esad’lar ve halklarına rağmen ülke yöneten başkaları, derhal yelkenleri suya indirmek yerine kanlı da olsa direnmeyi tercih ediyor...

Farklı bir örneği kendi tarihinde gerçekleştirmiş Türkiye bu konuda yön gösterici olabilir. Libya ve Suriye’de yaşananlardan sonra, herhangi bir yerde hareketlenme olduğunda, ‘iç savaş’ tehlikesini bertaraf etmek ve sühuletli bir geçişi sağlamak üzere, Türkiye mutlaka devreye girmelidir.

Bize yakışan da budur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar