Hasan Bülent KAHRAMAN
İnsanlık tarihinin en göz alıcı kültürlerinden biri Avrupa kültürüdür. Bu tarih bizzat Avrupa’nın kabulüyle 2500 yıllık bir geçmişe dayanır. Antik Yunan’dan başlatılan kültür, Mezopotamya uygarlığını Judaizm üstünden benimser. Sonunda ortaya Yahudi-Hristiyan temelli bir sentez çıkar. Kökenleri bunlardır ama kültürün kendisi o kökenleri aşacak bir görkemdedir. Bir dönemde yaşandığı ve maalesef çok olumsuz sonuçlar üreten Avrupa-merkezci anlayışa yeniden düşmenin anlamı elbette yok. Fakat bugün yeryüzünde kültür denen birikimin büyük kesitini, paydasını bu kaynakta aramak yanlış değil. Marx veya Stendhal, Michelangelo veya Beethoven, Dostoyevski ya da Mallarmé Avrupa’dır ve bu gerçeğin neresini yontmak mümkündür?
Yine de Avrupa bir dönemini kapatmış görünüyor. Sunset Bulvarı filmindeki yaşlı, eski prima donna gibi kendi hayalleriyle avunuyor. Ekonomisi, demografisi ve hepsinden önemlisi geleceğiyle Avrupa ciddi bir yoksulluk içinde. Emperyal düşler kuran Amerika’nın püf demesiyle Avrupa kendi içinde çırpınmaya başladı. ABD’siz bir Avrupa’nın nasıl olacağı, Transatlantik İlişkilerinin bir kanadı kesildikten sonra Avrupa’nın nasıl ilerleyeceği başlı başına bir sorun. Teknolojik ilerleme açısından da kaynak geliştirme olanakları bakımından da tıkanıp kalmış bir Avrupa söz konusu. Nereden gelindi buraya? Acaba bu sonuç Avrupa düşüncesinin iflasıyla eş anlamlı mıdır?
* * *
Avrupa’nın, Avrupa düşüncesinin ne olduğunu daha geniş ve büyük düşünen klasisist felsefecilerden okumak gerekir. Eskimiş gibi görünseler de onların bakış açısı çok daha geniş, irdelemeleri daha derindir. Görüşlerine katılmasam bile Spengler’in yerini tutacak veya Gibbon’la, Bruckhardt’la yarışacak pek bir güncel yazar yok. Gerard Delanty, onlar kadar önemli bir yazar değil. Hiç değil. Yine de Avrupa konusunda düşündü ve yazdı. Avrupa’nın İcadı adlı kitabında, adından anlaşılacağı üzere, Avrupa’nın ‘icat edilmiş’ bir kavram olduğunu belirtti. Delanty’nin kitabını yazdığı dönemde bu ‘icat’ kavramı revaçtaydı. Hobsbawn ‘geleneğin icadı’ndan söz ediyordu, Perry Anderson da ‘Hayali cemaatler’den. Delanty, 1995’te yazdığı bu kitapla kalmadı, Avrupa konusunda düşünmeyi sürdürdü, ardından Avrupa’yı Yeniden Düşünmek’i (Rethinking Europe, 2005), kaleme aldı, onu da Avrupa’nın Mirası (European Heritage, 2009) izledi.
Fazla ‘sofistike’ olmayan ve biraz da bilineni tekrar eden bu yazarın dile getirdiği görüşlerin arka planında bir fon yer alıyor. Yetiştiği yılların, 1980’lerin ikinci yarısıyla 1990’ların ikinci yarısı, arayışlarından etkilenen o fonu kozmopolitanizm ve çoğulculuk oluşturuyor. Bu iki kavramı Delanty Avrupa’nın mirası olarak sunuyordu. Kuşkusuz, etkileyici bir tanımdı. Avrupa, bugün dizleri üstüne çökerken bu iki kavramı ne kadar anımsıyor derseniz sorunun cevabı kuşkulu veya sisli olmaktan çok olumsuza yakındır. Hayır, Avrupa, çoğulculuk ve kozmopolitanizm mirasını anımsamıyor. Anımsamadığı içindir ki, birkaç yüz bin göçmenle birlikte tüm yapısını dönüştürmeyi ve kendi değerlerini inkâr etmeyi tercih etti, öylelikle de sonunu hazırladı. Yukarıda söylediğim gibi, nereden nereye gelindiğine, Avrupa düşüncesinin, şimdi yitirilen değerlerin neler olduğuna ve onların neden bugünkü çıkmazla ilişkilerinin bulunduğuna bakmak gerek.
* * *
Bir Avrupa düşüncesi, bir ortak Avrupa hayali, bir Avrupa mirası elbette var/dı. Avrupa düşüncesinin tamamen filhellenik bir anlayıştan yola çıktığını söylemek kabil. Avrupa düşüncesi, Orta Çağı kasıp kavurmuş Aristoteles felsefe ve mantığına mukabil, Constantinopollü yani İstanbullu Georgios Gemistus Plethon’nun 1438-39’da Platon’u Batı'ya tanıtmasından bu yana (ki adını kendisi hayranı olduğu Platon’un adı olarak almıştır) bu iki felsefeci aracılığıyla ve Shakespeare’i bile doğrudan etkilemiş (o etki Freud’a kadar uzanır) Yunan tragedyaları üstünden gelir. 1848-1914 arasında bu etki o kadar yüksektir ki, dönemi ele aldığı kitabını J. W. Burrow, Aklın Krizi diye koymaktan kaçınmamıştır. O etkiden Avrupa sanat tarihini antik Yunan sanatıyla bütünleştiren Winckelmann doğdu.
Helenistik çağların katkısından sonra gelen büyük dalga Orta Çağlar ve Bizans birikimidir. Bizans dediğimiz, Doğu Roma'dır. Her iki kavramın belkemiğini de Hristiyanlık meydana getiriyor. Batı, birikimini silip yeniden kurgulayacak kadar cesur veya akılsız olmadığı için Hristiyanlıkla Yahudiliğin büyük tarihini, Yunan kültürüyle ardından gelen Latin kültürünü birleştirmekte beis görmemiş, aksine onunla övünmüştür. Bugün Batı'nın müzelerini dolduran ‘yapıtlar’ olsun, sokaklarını dolduran mimari olsun bu sentezin ürünüdür.
* * *
Bilhassa Goethe’ye gelindiğinde yeni bir bireşimin arayışı ortaya çıkar. Doğuyla batının bileştirilmesi çabasını Avrupa düşüncesi kâğıt üstünde benimsemiş, ama bir gerçeklik ve pratik olarak asla kabul etmemiştir. Avrupa’nın bilmediğimiz bir tarihten başlayarak kendi tarihi ve ‘benliğiyle’ övünmesi, kendisini evrensel gerçeği elinde bulunduran bilinç olarak görmesi, o sentezi bir olguya dönüştürmemiştir. Greko-Romen ve Judaik kültüre dönük atıflar ve kabuller, günü geldiğinde Doğu Roma kavramının bile reddini sağlar. ‘Bizans’ kavramı, tarihin Doğu Roma gerçeğinden koparılması maksadıyla, ilk kez 1557 yılında Hieronymus Wolf tarafından Corpus Historiæ Byzantinæ kitabıyla birlikte ‘icat edilmiş’tir. Tarih içinde yer almaz. Doğu, Avrupa için ‘olmayan’, sadece tahayyül edilen bir realitedir.
O kadar böyledir ki, şimdi üstünde büyük bir literatürün yükseldiği oryantalizm çok garip burgular içerir. Birincisi, Batı, kendi dışındaki ülkelere Rönesans’ı doğuran ve biçimlendiren hümanizm kavramına rağmen sömürgecilik/kolonyalizm üstünden yaklaşmıştır. Türkiye’deki büyük Avrupa hayranlarının bu gerçeği hiç dile getirmediğine geçerken değinelim. Kolonyalizmin tek bir nedeni vardır. Batı kendisini, antik Roma’nın Hıristiyan olduğu günden sonra ‘modern’, kendi dışında kalanları ise Pagan olarak nitelendiriyordu. Paganlık, yani bir tür ‘yaban’lık, antik Yunan kültüründe Barbar deyimiyle karşılanıyordu.
Unutmayalım MÖ 4. yüzyılda yaşamış İsokrates, Perslere karşı büyük bir fütuhatı öneriyordu. O tarihin zamanla hangi mendereslerle geliştiğini bilenler bilir. Batı'nın Yunan Bağımsızlık Savaşı'nı desteklerken yazdıkları ortadadır.) Batı dışındaki kültürlerin ‘modernleştirilmesi’ gerekirdi. Sömürgeciler, bu fikirden hareketle kendilerine ‘modernleştiriciler’ demekten çekinmedi. Batı kendisini daima merkez kabul etti. Bu ‘eurocentrism/Avrupa maerkezcilik’ dünyayı dışlamanın, ikincilleştirmenin aracı oldu. Avrupa, dünyayı kafasında geliştirdiği ‘stereotiplerle’ dışlıyordu.
* * *
Sömürgecilik, söz konusu ‘stereotipleştirmenin’ bir başka sonucudur veya uzantısıdır. Sömürgeleştirmesine, sömürgeci olarak içine girmesine rağmen, Batı bilinci, Doğu'yu kendi hakikatiyle görmemiştir. Stendhal’în kullandığı, ama ilk kez Danton’un dile getirdiği söylenen la vérité, l’âpre vérité ‘gerçek, acı gerçek’ budur. İçindeyken dahi Avrupa, Doğu'yu ‘hayal’ etmiştir. Hayal sınırsızdır. Size sınırsız bir özgürlük tanır. Batı da o sınırsızlığı Doğu'ya olumsuz nitelikler yüklemekte bulur. O çok beğendiğimiz, dostumuz kabul ettiğimiz (tabii ki, öyledir) Pierre Loti’nin La Rochelle’deki evine gidip İstanbul’dan götürdüğü parçalarla nasıl bir ‘dekor’ yarattığını görenler söylediklerimi daha iyi anlayacaktır. İstanbul’da yaşamasına rağmen evinde kurduğu ‘oriyent’ tamamen hayal ürünüydü. Bizzat ve bilfiil İstanbul’dayken de zaten Loti, Aziyad’ı yazıyordu. Fiilinde dahi, olmayan bir tarihin peşindeydi.
Bu tahayyül Batı'yı Doğu karşısında hırçınlaştırdı. Hatta, akıl dışı bir noktaya itti. 1914-18 arasındaki Orta Doğu meselesi budur. Öyle olduğu gibi Anadolu’nun Yunanlara işgal ettirilmesi de aynı kapıya açılır. Hatta, Lord Elgin’in Atina’da Akropol tepesinde bulunan Parthenon’un frizlerini söküp, çalıp British Museum’a götürmesi de aynı anlayışın uzantısıdır. (Bizden götürülenlere artık bir şey söylemiyorum.) Yağma mantığı Avrupa’nın temelini meydana getirir. Onu ‘Avrupa kibri’ diye nitelendirmekte beis yok. Bütün Yunan tragedyalarının özünde o korkunç ‘hubris’ kavramı yer alır. Avrupa onu çok iyi bilir fakat, bilgisi gerçeğini ortadan kaldırmaya yetmiyor.
* * *
Bu birikimin üstüne oturan iki Avrupa olgusundan daha söz etmek gerekir. Birincisi, aklın sınırsız hakimiyeti, ikincisi, o akılla bambaşka bir anlam kazanan modernleşmedir. Bugün Avrupa’nın yaşadığı tüm sıkıntıları bu iki ögenin meydana getirdiği bileşkede bulmak kabil. Modern Avrupa Descartes’la ve onun cogito (düşünmek) ile sum’u (olmak/oluş/var olmak) birleştirmesi neticesinde başladı: Düşünüyorsam varım, düşünce varlıktır, varlık düşüncedir. İyi ve güzel. Güzel ve iyi. Batı, ratio’nun, aklın, usun üstünlüğünü modernlik olarak nitelendirdi. Weber, Batı'nın belli bir düzey taşıdığı, mükemmeliyete eriştirdiği hiçbir şeyi Batı'nın bulmadığını söylüyordu meşhur kitabının girişinde. Ne muhasebe sitemini ne pentatonik ses sitemini ne de başka bir şeyi Batı icat etmişti ama onları alıp en yüksek kusursuzluk mertebesine taşımıştı. Aklın işlevinden bahsediyor Weber ve modernlik tamı tamına budur.
Ne var ki, Avrupa, modernizmi, sahip olduğu kibrin bir aracı olarak kullandı. Vurguladığım şekilde modernleşmeyi kendi ayrıcalığının ve kendi dışındaki dünyayı ötekileştirmenin bir aracı olarak değerlendirdi. Bu anlayış Avrupa’nın kendi kökenlerine, kültürüne ve tarihine, bilincine ait olmayan, onu benimsemeyen her kültürü, topluluğu ve ülkeyi dışlamayı, hor görmeyi ve tahkir etmeyi, daha ileri giderek işgal etmeyi ve sömürmeyi mübah saymasına yol açmıştır. Avrupa’nın muhteşem bir uygarlık yarattıktan sonra yaşadığı felaketin en büyük amili bu anlayışıdır. Bugün de Avrupa aynı muhakemenin sınırları içindedir.
* * *
Başa döneyim. İnsanlık tarihinin en görkemli kültürlerinden birini üretmiş ve her şeye rağmen ‘modern insan’ı yaratmış, oluşturmuş Avrupa’nın dizleri üstüne çöktüğü artık yadsınamaz bir gerçek. Ama aynı Avrupa’nın şu dile getirdiğim nedenlerden ötürü faşizan bir damarının bulunduğu ve o damarın hayli işlek olduğu da bir gerçek. 1933-1945 arası ayrı bir dönem, zaman zaman hortlayan gizli faşizmler ayrı birer ‘mit’ olarak bu faşizm serüveni dile getirir. Çok yakın bir tarihte iktidara getirilen ırkçı partiler öykünün devam ettiğini gösteriyor. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı göçmen sayısının yanında çok küçük bir sayıdaki göçmen kitlesi Avrupa’nın kınında duran kılıcını çekmesine sebep oldu, o da hızla kendi sonunu getirdi. Artık ‘hümanizma’ yani esas itibariyle bir başka kültürün ürününü alıp, içerip onu dönüştürüp yeniden üretmek anlamına gelen edim söz konusu değil. Olmadığı gibi, bir dönem çok kullanılan transkültürel yaklaşım, çoklukültücü (multiculturalist) anlayış, çoğulcu kültür (plural culture) modeli de bundan sonra çok uzun bir süre işlemeyecek. Hele kozmopolitanizm artık bilinmeyen bir tarih boyunca unutulacak.
* * *
Nedeni çok açık: Avrupa, kendisini muhteşem bir proje olan Avrupa Birliği projesini yozlaştırarak mahvetti. Tamamen ‘eurokrasinin’ elinde kalan ve yolsuzluklara, ülke iflaslarına, her türden gayrı meşru ilişkiye batan bu yönetim, özünü yitirdi. Beethoven’ın 9. Senfoni'sinin koral bölümünü oluşturan, AB’nin resmi marşı kabul ettiği Schillerin sözlerinde hayat bulan anlayış, yerini dar ufuklu bir bürokrasinin çıkmazına terk etti. O kadar ki, Avrupa müzeleri çalınarak, hırsızlanarak dört duvarı arasına saklanmış parçaları yerlerine iade etmekten kaçındı, vermemek için onlara direndi. Muhteşem Halikarnas Balıkçısı, bin yaşındaki Balıkçımız, daha o tarihlerde İngiltere Kraliçesine yazdığı mektupta ‘Şimdi British Museum’da bulunan Halikarnassos Mozolesi Arşipel’in mavisine yakışır, müzenizin karanlık duvarları arasına değil’ sözü hala sürgünde, hala öksüz ve yetim olan o çok etkileyici yapıtın kulaklarında çınlıyor. Aynı şey Bergama Tapınağı için geçerli değil mi? Avrupa’nın bu ölçüde içine kapandığı bir dünyada dışına vereceği ne olabilir?
Yine de karamsar olmamak gerekir. Dağıtıldığını söylediğim geleneğin parçaları yerli yerinde duruyor. Tarihi boyunca kendi içinde savaşan, Yüz Yıl Savaşlarıyla, Napolyon Savaşlarıyla, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarıyla yerle bir olan Avrupa, daha önce hukukun üstünlüğü, insan hakları ve esasen anayasal yurttaşlık demek olan sözleşme geleneği ile o çıkmazlardan kurtulmasını bildi. Bir kere daha onu başaracaktır. Nüfusu yaşlı, ekonomisi dar ama geleneği büyüktür ve kültür birikimi her zaman her şeyden daha önemlidir. Yeter ki, o kültürü içine kapanmak için değil, evrenselleşmek için kullansın.
Ama bir de Ukrayna Savaşı var...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024