Markar ESAYAN
Türkiye'nin yaşadığı köklü değişim ile siyasi, toplumsal parçaların, bireyin aynı kalacağını veya devlet-birey, birey-toplum ve birey-birey arasındaki ilişki biçimlerinin eski Türkiye'nin kodları üzerinden devam edeceğini varsaymak kabil değildi. Ancak değişime duygularımız ve alışkanlıklarımız daha geç adapte olduğundan, çoğunluk –değişimin taşıyıcıları dahil- bu durumu belirli bir zaman farkıyla idrak eder. İdrake en kapalı olan kısımlar da statüko konsorsiyumu ve etkilediği toplumsal kesimler olur.
Bir zorbalık döneminden, 'ne olacağımızı' kendimizin tayin edeceğimiz bir sürece girdik. Vesayetin kimin elinde araçsallaştığı önemli değil. Elitler, ordu, sermaye, medya, sivil siyasetin devşirilen bölümleri dönemin özelliklerine göre vesayet bayraktarlığını öne çıkarak temsil edebilirler. Vesayetle yönetilen ülkeler, az ihlal edilen bir kural olarak, dış politikalarında küresel süper bir gücün vesayeti altındadır.
Türkiye bu döngüden çıkıyor.
Böyle olduğu içindir ki, kutuplaşma diyerek adlandırmayı seçtikleri, toplumun kendini yeniden tarif etme, hayatı ve devleti bu tarife göre yeniden kurma sürecinde yaşanan doğal sıkıntılar. Vesayetten çıkma döneminin çelişkilerine, gerginliklerine 'kutuplaşma' diyenler, genellikle bu değişimden hazzetmeyen kesimler oluyor. Çünkü onlar, değişenin değişmemesi gereken sabit doğru olduğunu düşünüyorlar. Yani, üzerinde tartışılması bile gereksiz olan 'tek doğru yaşam ve devlet yönetme biçimi' bazı 'tekin' olmayanlar tarafından tehdit altındadır. Mükemmel düzen tehdit altında olduğundan yaşanan olsa olsa kötücül bir gelişmedir. Ve buna yönelik direniş ve kutuplaşma kaçınılmazdır, meşrudur.
J. S. Mill'in şu tesbitlerine katılmamak mümkün mü: 'Üstün bir sınıfın bulunduğu her yerde, memleketin ahlaki değerlerinin büyük bir kısmı sınıf çıkarlarından ve sınıf üstünlüğü duygusundan kaynaklanır.'
Aynen öyle... Türkiye'de de farklı olması için bir sebep yoktu. Yaşam biçimlerinin üzerinden koparılan fırtınalar, aslında genel olarak bu elit şımarıklığı veya totaliter laik şirretliğinden başka bir şey değil. Temelde, dağdaki çobanla oyunun bir olmaması isteği bir manken kızımızın uydurduğu bir şey değildi. Bu varsayım maalesef Mill'de bile bulunan, 'henüz demokrasinin nimetlerini hazmetmeye ve evrimsel gelişime hazır hale gelmemiş aşağı yığınların' zorba yönetimlerce ehlîleştirilmesi fikrine dayanır.
Dolayısıyla, çok da beklenir biçimde, elitler zor kullanma yeteneklerini kaybettikleri anda, Türkiye'de 'ahlak' ve 'yaşam biçimleri' üzerinden bir kutuplaşma temenni-tesis ettiler. Bu yeni tür savaşın 2010 referandumu sonra ilan edilmesi bir rastlantı değildir. Mümkün olsaydı açık, olmasa postmodern bir darbe yapılabilmiş olsaydı, zaten tüm bunlara gerek kalmayacaktı.
Demokrat görünümlü münevverlerin cilalarının 2010'dan sonra dökülmesi ise, eşitliğin bir amaç değil, yaşanır bir gerçek haline geldiği anda meydana geldi. Erdoğan, üzerinde vesayet kabul etmeyerek kırmızıçizgileri geçti. Böylelikle anladık ki, bu ülkede geçmişte vesayete karşı konumlanmış gözükenler, o düzenin sınıfsal bir parçalarıdır ve temelde zihni bir paydaşlık vardır. Sadece, oyunun biraz daha vicdanlı oynanması istenmiştir sadece, değişmesi değil.
Gezi krizi de esas olarak bu 'suni' (aslında toplumsal olan hiçbir şey suni değildir. Sadece stratejik farklılaşmayı ima ediyorum) kutuplaşma üzerine oturtuldu. Gezi'nin bir komplo olmasına gerek yok. Toplumu yeterince gerdiğiniz noktada, eğer bu gerginlik siyasette boşalmıyorsa bir vesileyle uç verir. CHP'nin kişiliksizleşmesi, bir beceriksizlikten ziyade, toplumsal bir parçayı terörize etmenin bilinçli bir tercihiydi. Ondan sonra bu enerjiyi istismar etmek, kışkırtmak için düzenekler zaten eski devleti savunanların ve bir sınıf mücadelesi verdiğini düşünenlerin elinde hazırdır.
Erdoğan'a açılan savaşın pek çok anlamı var. Bu listede muhalefet etme veya Erdoğan'ın hataları son gerekçelerdir. Erdoğan'ın iddia ettiği veya yapmaya çalıştığı şey, ötekileri elitlerle eşit deneme, teşebbüs ve kararlara katılma düzeneğini yerleştirmek. Aslolarak itiraz buna. Kendi ahlaklarını ve yaşam biçimi diktatörlüğünü dayatan elitler, başkalarının hayatlarını başka türlü yaşamak isteyebileceklerine karşı olan kibirlerini, ambalajlayıp bir demokrasi savaşı olarak pazarlıyorlar. Bunu New-York Times, FT ve diğerlerinin aynen iktibas etmesi ise, Türkiye'nin dış vesayeti de kırıyor olmasından ve sosyolojik kodların içerideki elitlerle örtüşmesinden.
Erdoğan ve hükümetin bu süreçteki sorumluluğunun ihmal edildiğini düşünebilirsiniz. Ancak karşı argümanlar ahlaklı tartışılmadığı, Uludere'den tutun, alkol yasası, Erdoğan'ın üslubu, basın özgürlüğü gibi olguların pespaye bir iktidar elde etme operasyonunun aracı haline getirildiğinden, sürekli yapılan yapıcı eleştiriler kimseyi 'kesmiyor.' Beklenen eleştiri değil, linç çünkü. Bu linç değirmenine su taşımayan hiçbir şey muteber değil.
İddiam şu: Erdoğan Menderes kadar kibar konuşan bir insan olsaydı dahi, hikaye üç aşağı beş yukarı böyle yaşanacaktı. Ama Erdoğan bu oyunu iyi okuduğu için, enerjisini itirazın veya kibrin toplumsallığını yatıştırmaya değil, daha çok güç merkezleri ile mücadeleye harcıyor. Kafası algı mühendislikleri ve değişime adaptasyon zorluğu ile karışık olanlar, bunun önemini belki bir on yıl sonra daha iyi anlayabilecekler.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019