Markar ESAYAN
Rainer Maria Rilke'nin yanlış hatırlamıyorsam şöyle bir sözü vardı: 'Sevgi, sevilenlere beslenebilecekleri güvencesini verirken, onlara kendileri gibi davranma alanı tanımayı içerir.'
Çocukluğumdan beri bir soru aklımı hep meşgul etmişti. Daha doğrusu, o sıralarda binlerce soru aklımı meşgul ediyordu da, onlardan önemli bir tanesi de şuydu: Neden bazı insanların yanında tedirgin ve sıkıntılı hissediyorken, bu nahoş duyguların tacizinden yalnızken kurtuluyorum? Ya da, neden bazılarının yanında 'kötü', bazılarının yanında 'iyi' hissediyorum.
Bu benimle mi, yoksa onlarla ilgili bir şey mi? Kiminle hesaplaşacağım? Kendimle mi, onlarla mı?
Bu nedenle yalnızlığımı sever, mümkün olduğunca yalnız kalmaya çalışırdım. Babamın dükkânında tek başıma olduğum sabah saatlerinde geçirdiğim vakitlerin kıymeti büyüktü. Ama en güzeli, bir iş için görevlendirdiğim zamanlar olurdu. Dolapdere'deki dükkândan, sanki kırk yıllık mahkûmmuş gibi sevinçle ayrılır, yol parasını simit ve gazoza harcamak için tasarruf yapar, Kasımpaşa sahiline kadar yürürdüm. Oradan Eminönü'ne giden küçük teknelere biner, üzerime sıçrayan kokulu Haliç suyuna hiç aldırmadan hayaller kurardım. Müthişti.
Eski şehrin sokaklarında dolaşmak, bir şekilde kendi tarihimi yazma anlamına gelir, zaman ve mekânda kendime kendimce yer açardım. Algılarımda şehrin sokaklarının yer etmesi önemliydi. İnsan kendisini başkalarında ve dış dünyada tamamlar. Mekân duygusunu yaratmak hayati, hatta engel olunması zor bir içgüdüydü. Şehir, şehrim olmalıydı. Bu, kendimi ve dünyayı tamamlama, tanımlama, tanıma çabamın ayrılmaz bir parçasıydı. Babam Ermeni, annem Çerkesti. İki taraftan da dışlandığımız, garip, izole, çok renkli ama bol dikenli bir cennette yaşıyordum. Her şey birbirinin içine geçmişti ve bu durum çelişki yaratmıyordu.
İşler yolunda mıydı, yoksa beni bekleyen felaketin fırtına öncesi sessizliğinde mi geziniyordum?
Yani hayatın…
O nasıl birşeydi?
Beynim sürekli kayıt yapıyordu. İçinde yaşadığım şehrin sokaklarında dolaşmak, otobüs, vapur veya tren yolculuklarında boş boş pencereden bakmak, varoluşumu bu büyük mekânın içinde tamamlamaya çalışmak ve sanırım, kabul, sevgi, takdir görmek istiyordum.
Açıkçası gergindim ve kendimi çoğunluk başkalarının yanında 'eğreti' hissediyordum. Sanki herkesin bildiği bir sır vardı ve bu benden saklanıyor gibiydi. Gerginliğim, uyumsuzluğum içinde bulunduğum ortamlara yansıyor muydu, içimi görüyorlar mıydı, bir gün birileri 'İşte, aradığımız kaçak bu, yakalayın' der miydi gibi bir korku içimde yer etmişti.
'O bizden değil! Dışarı atın!'
Sonra sonra, bunun var olmanın gerginliği ve sıradan bir durum olduğunu fark ettim. Sıradan olmak gibi bir ayrıcalık daha yoktur. Var olmak gerginlik yaratıyordu. Bu normal olandı. Denize atılan taş gibi, önce dışarılıklı bir unsur olarak yüzey size direniyor, halkalarıyla çevreye 'Davetsiz bir misafir var!' diye alarm gönderiyordu. O taş, yüzeyi kütlesi kadar yarıyor, suyun ve taşın sürtünmesi gerginlik yaratıyor, ama sonra, dibe iniyor, sanki milyonlarca yıldır oradaymış gibi, kendi yerini alıyordu. Bir dakika öncesini bilmeyen bir göz için, dipte yerini bulmuş taş, o denizin esaslı bir parçası olacaktı. Ne garip!
Hiç de garip değil.
Sevgi, insanın içinde bulunduğu ortamda kendisi olma özgürlüğüdür. Görevler, sorumluluklar, beklentiler, beklenenleri verememe endişeleri, roller… Gerginliği yaratan buydu. Oysa sevgi, bunların hepsini dışlar. Bir insan, bir mekân sizi gerçekten seviyorsa, sizi olduğunuz gibi kabulleniyorsa, siz onun yanında hiçbir gerginlik hissetmezsiniz. O yerdeki yeriniz, sanki milyonlarca yıl öncesinden sizin için hazır edilmiştir.
'Neden ona âşıksın' diye sorduklarına, o adamın verdiği cevap beni büyülemişti, izlediğim bir filmde.
'Çünkü o benim en iyi karakterimi ortaya çıkarıyor.'
Onu olduğu gibi seviyor, yargılamıyor, biçimlemiyor… Bu ise sevilen kişide yücelmeye yol açıyor. Varlığı coşuyor ve daha iyi olmak için içsel bir eğilim açığa çıkıyor. Çünkü insan iyidir. Varoluş iyidir. Öz iyidir. Ama öz, taşın dibi bulacağı o yolculukta, birçok tehdit altındadır. Eylemler, etkiler, özü bozabilir. Yolun başında güzel olan özle, menzile daha güzelleşmiş olarak da varabilir, bozulmuş olarak da.
Ama insan, ama her insan, içinde iyi olmayı, kabul görmeyi, sevilmeyi, sevmeyi, iyi hissetmeyi ister. Yürek bunun için sürekli inler, yardım diler. Bazen insanın kendisi bile fark etmez, bilmez bunu. Yürek sürekli dua eder.
Allah da böyle sever. Ama biz onun sevgisini dünyanın sevgisi ile karıştırırız. Koşullu, ama'lı bir sevgidir bu. Ona kendimizi beğendirmeye, kendi kendimizi cezalandırmaya, kendimizi ona bizi sevsin diye kanıtlamaya meyilliyizdir. Oysa, bunun bizden başka kimseyle ilgisi yoktur. Oysa O bizi baştan sevmiştir. Daha bir kan pıhtısıyken, koşulsuz sevmiştir. Ama dünyada öğrendiklerimiz bu doğallığı bozar. Çoğunluk, yakardığımız, Allah'ın mükemmel hali değildir. O bizim ruhumuza yansıyan dünyanın ölçütleridir. Açığımızı arayan, günah ve sevaplarımızda defterimize çentik atan ve hiç acıması, duygusu olmayan mekanik bir ölçme aygıtı gibi.
Rilke ile başladık, onunla bitirelim.
'Sevgi iki yalnızın birbirini selamlaması, dokunması ve korumasıdır.'
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019