Murat Sevinç
Anayasal ilkeler konusuna devam (5)
Son yazı, günü geldiğinde ‘Hâlihazırdaki sistemden vazgeçilir mi?’ sorusunu yöneltmişti.
Ne zaman yapılacağı belli olmayan bir seçim için ana muhalefet partisinin aday belirleyip belirlememesi gerektiği, bunun yolu yordamı, ‘Erken mi yoksa zamanlı mı’ sorusu ve tek aday-iki aday taktikleri hiç kuşkusuz tartışılır, konuşulur. Ancak, CHP’nin taktik nedenlerle iki adayla seçime girmesi gerektiği yolundaki öneri, doğrusu bana en fantastik geleni. Yanılıyor olabilirim, buna mukabil, adaylık/seçim konularının kâğıt üzerinde göründüğü gibi sonuç vermediğini, seçim yarışının ‘şişede durduğu gibi durmadığını’ son seçimler yeteri kadar kanıtlamış olmalı.
İmamoğlu ve Yavaş aday olduğunda milliyetçilerin Yavaş’ın yanında saf tutacağını, İmamoğlu’na şedit bir dille yükleneceğini (proje vs.), iktidar çevresinin iki adayı birbirine düşürmek için her şeyi yapacağını ve muhtemelen başaracağını, seçim ikinci tura kaldığında birinin seçmeninin olduğu gibi diğerini desteklemeyeceğini düşünmek, çok mu kötümser bir tahmin? Ayrıca, ‘Biri olmazsa diğeri olur‘ denen iki isim farklı kişilik ve ideolojiye sahip. Bana, böylesi bir ‘Zihni Sinir taktiği’ en çok iktidar sevip destekler gibi geliyor.
Bu satırları yazmaya başlarken Gaziantep’te olup bitenler esnasında değerli bir sendikacı tutuklanmış, iletişim başkanı kişi, hakkında ‘davalar olan’ İmamoğlu’nu ‘alıştığımız üslup’la küçük görmeye çalışan bir açıklama yayınlamıştı. Özgür Özel ise eski üye bir belediye başkanının kurultayın iptali için açtığı davaya sinirleniyordu. Dün aynıydı, yarın da benzer gelişmeler olur muhtemelen. Belli ki giderek ağırlaşan koşullarda yapılacak bir cumhurbaşkanı seçiminden söz ediyoruz. Her neyse… daha zaman var ve sonumuz hayrolsun!
Konunun dönüp dolaşıp cumhurbaşkanı seçimine gelişinin nedeni, evet, devlet başkanının sistemin en güçlü figürü olması. 1909’dan bugüne hiçbir anayasamızda tanınmamış olağanüstü yetkilere sahip ve sorumluluğu bulunmayan (cezai sorumluluk vs. önemli şeyler değil) bir devlet başkanı modeli. Türkçesi: İyi giden bir şey varsa tek sahibi, kötü giden bir şey olduğunda sorumluluğu bulunmayan, ezcümle, var olan demokratik sistemlerde eşi benzeri bulunmaz bir konum.
2017’de anayasa tarihimize taban tabana zıt, ‘Meclis üstünlüğü’ ilkesinin terk edildiği bir hükümet biçimi kabul edildi. Eskisi, sorunları olan parlamenter sitemdi. Sistem eleştirisi, ancak eski sistemin doğru biçimde ele alınmasıyla mümkün ve anlamlı olabilir. ‘Yeni olan’ OHAL koşullarında ve hiçbir karşı çıkış dikkate alınmadan kabul edildi; ‘eski olan’ ise yıllar boyunca türlü açmazlarıyla tartışma konusu olmuştu.
Kısaca: Cumhuriyet’in ilk anayasası devlet kuran bir anayasaydı ve karma nitelikte olsa da Meclis hükümeti-parlamenter sistemi nihayetinde benimsemişti. 1960’a dek cumhurbaşkanlığı yapan üç ismin gücü anayasadan değil, tarihsel önemlerinden geliyordu. 1961 Anayasası siyasal demokrasiyi hedeflemişti ve klasik bir parlamenter sistem kurmuştu. Sembolik yetkilerle donatılmış devlet başkanı, siyasal sorumluluğu bulunan ve dolayısıyla yetki sahibi bir hükümet. Bu dönemin üç cumhurbaşkanı da koşulların ürünü olup pek suya sabuna dokunmayan isimlerdi. 12 Mart’la işler değişmeye başladı ve 12 Eylülcüler 1982 Anayasası’yla dönemin ruhuna uygun ‘güçlü bir yürütme’ kurmaya çalıştı. Ancak yürütme organını güçlendiren düzenlemelere yer verirken (KHK’ler vs.), olmadık bir şey yapıp cumhurbaşkanını da palazlandırdı. Parlamenter sistem sürdürülse de, amiyane tabirle, ilk düğme yanlış iliklendi. Zaman zaman yetki çatışması kaçınılmazdı. Sezer dışındaki cumhurbaşkanları önemli siyasi kişiliklerdi ve meşreplerine göre cumhurbaşkanlığı yaptılar. Bu dönemde iki başlılık tartışması hiç bitmedi. Sorun, iki başlı bir yürütme organı öngören parlamenter sistemde değil, 1982’nin kabul ettiği parlamenter sitemin kusurlu kuruluşundaydı.
AKP, Türkiye sağının hayalini 2007 değişikliğiyle gerçekleştirdi ve 367 krizini ‘Allah’ın lütfuna’ çevirip ‘halk tarafından seçim’ kuralını halk oylamasıyla kabul ettirdi. Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı ile parlamenter sistemin bağdaşması pek mümkün değildi, nitekim olmadı. 2014-2017 yıllarındaki tuhaf maceranın ardından, Allah’ın bir başka ‘lütfu’ daha fırsata çevrilerek cumhurbaşkanının (ve çevresinin) hayalleri doğrultusunda bir hükümet sistemi kabul edildi.
Dolayısıyla, 2017’de tercih edilen sistem 2017 öncesinde zaman zaman yaşanan tıkanıklıkların çözülmesi için değil, bir siyasi kadronun dilediğince yönetmesi için kuruldu. Niyet bu olunca eskileri mumla aratan yeni krizlerimiz doğdu.
Örneğin, daha önce en büyük şikâyet konularından biri koalisyonlardı. Oysa çoğu demokraside koalisyon hükümetleri yönetiyor ve özellikle Türkiye gibi zorlu ülkelerde uyumlu koalisyonların sorunları çözme ihtimali daha yüksek. Buradaki koalisyonların süresi ve açmazlarının ne ölçüde koalisyonun kendisinden ne ölçüde ülke koşullarından kaynaklandığı üzerinde durmak gerekir. Yeni sistemi ‘koalisyon kötüleyerek’ savunan AKP’nin, ülkeyi 2002 ile 2017 arasında tek başına yönetmiş olması, iddianın/niyetin kofluğunu gösteren, ancak iddia sahiplerine hiçbir şey ifade etmeyen somut gerçeklerden biri. ‘Ülke koalisyonlardan çok çekti’ diyen parti, o esnada 15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten partiydi! Sonuç? Yeni sistemde yüzde 50’yi tek başına bulmak neredeyse olanaksız olduğu için, ortaklar birbirlerine herhangi bir koalisyondan çok daha bağımlı/muhtaç hale geldi. Adına koalisyon değil, ittifak diyorlar! Ahmet Mehmet’i dövmedi, Mehmet Ahmet’ten dayak yedi, gibi.
Yaşananların önemli bir nedeni, her sorunun çaresini hukuk kurallarında, anayasalarda aramaktır. Oysa demokratik kurumlar-ilkeler, demokratik siyasal sistemlerde bir anlam ifade eder, aksi halde kâğıt üzerinde kalır. Bakınız, AYM. Son derece gerekli olan bir kurum ve artık kararlarını ciddiye alan neredeyse kalmadı; oysa orada duruyor, varlığını sürdürüyor, afili bir binası ve çok sayıda çalışanı var. Can Atalay ise cezaevinde. YSK’ya bakalım. Türkiye’nin 1950’de demokratik sistemlere büyük armağanı olan bir kurul, son yıllarda çoğu tartışmanın merkezinde yer aldı.
Hükümet sistemlerine de bu gözle bakmak gerekir. Tüm siyasal açmazların ilacı olacak bir ‘biçim’ yok. ‘En iyi’ olarak adlandırılabilecek bir sistem de yok. Her ülkenin kendi demokratik deneyimi içinde, alıştığı, yerleşmiş sistemlerden söz edebiliriz. Türkiye geçmiş 100 yılda parlamenter sistemi ve sonrasında parlamenter demokrasiyi az çok gerçekleştirmişti ve az buz bir başarı değildi bu. 2017’de çöpe atılan, bir asırlık gelenek ve o geleneğe uygun örgütlenmiş bürokrasi düzeni oldu. Modern devlet dediğiniz bürokrasidir, iskeleti odur. Geleneksiz anayasal düzen olmaz. Yıktığınız şeyin yerine yenisini koymanız on yıllar alabilir ve bazen de olmayacak duaya amin demiş olursunuz, haliyle duanız kabul olmaz. Şu anda bürokraside en alt düzeydeki memurdan en üst düzeye, herkes bir kişiyi düşünerek hareket ediyor ya da etmiyor. O bir kişinin her şeyden haberdar olup olmasının bir önemi yok. Bu durum, aynı zamanda, olağanüstü yetkileri elinde bulunduran devlet başkanının çevresindeki halelerin güçlenmesi, iktidar sahibi olması demek. Nicedir tanık olduğumuz gibi.
Yeni olanın eleştirisi eskiyi övmeden ve geleneği, birikimi, aklı fikri yok saymadan yapılmalı. Kuşkusuz her durumda ve her tartışmada, Mümtaz (Soysal) hocanın “Anayasaları yaşatan şey içlerindeki sözcükler değil dışarılarındaki hayattır” ifadesini hatırlayarak. Anayasal-yasal değişikliklerle yapılabileceklerin bir sınırı var. Geri kalanı için, hukuk metinlerinin dışına bakmak, asıl mücadele alanlarını unutmamak gerekiyor. Unutulduğu içindir ki, bıkıp usanmadan anayasa tartışıyor ve hemen hiçbir gerçek sorunumuzu çözemiyoruz.
(Devam edeceğim…)
Yazı önerileri:
Diken’de Emre Zor, Trump’ın kararnameleri ve mahkeme kararlarıyla ilgili gayet güzel bir derleme yapmış. Başkan-yargı çatışması nereye varacak, dünyanın en prestijli anayasası yeni nesil faşist bir yönetim kliğini ne ölçüde dizginleyecek ( ya da, bir süre sonra dizginlemek isteyecek mi!), yaşayarak göreceğiz.
Birgün’de Aziz Çelik’in ‘Sosyal güvenlikte yalan rüzgarı‘ başlıklı yazısı.
Bir not:
Temel sorunumuzun anayasa metinleri olmadığını ve aynı zamanda ülkedeki siyaset esnafı kumaşını gösteren bir örnek. Cumhurbaşkanı adaylığı döneminde Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret eden Muharrem İnce, iki gün önce X’te şöyle bir paylaşım yapmış ve bu paylaşımı 2 milyon kullanıcı görüntülemiş: “Teröristin şahitliği ile Genelkurmay Başkanının tutuklandığı günlere geri döndük. Ümit Özdağ hakkında DEM vekillerine hakaret suçlaması ile iddianame düzenlenmiş. Yeter artık! Yuh artık!” Bunun üzerine Özdağ, cezaevinden, kendisinden beklenen nezakette bir yanıt vermiş.
Bir insan, bir siyasetçi, kendisini her duruma düşürebilir, memleketimizde örnek sıkıntısı yok çok şükür. Yukarıdaki satırları, bu ‘kumaş’a herhangi bir anayasanın, herhangi bir ‘norm’un fayda etmeyeceğini bir kez daha anlatabilmek için alıntıladım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025