Murat Sevinç
Başlarken: “Sosyal demokratlar 1933’teki seçim mücadelesini dehşet verecek kadar aşağılayıcı bir tarzda, Nazilerin sloganlarının arkasına takılıp, kendilerinin de ne kadar ‘milli’ olduklarını vurgulamaya çalışarak geçirmişlerdi.” (Sebastian Haffner, Bir Alman’ın Hikâyesi-Hatırladıklarım (1914-1933), Çeviren Hulki Demirel, İletişim, 2018)
Yeryüzünde laik/seküler olmayan bir demokrasi yok. Hiç mi yok? Hayır, hiç yok!
Demokrasiyi biz icat etmedik. Demokrasiyi Çinliler de icat etmedi. Ya da Japonlar. Komplekse gerek yok. Demokrasi adı verilen yönetim biçimi, dünya tarihinin belli bir döneminde ortaya çıkan ve adı burjuvazi olan yeni bir sınıfın, belli bir coğrafyada ve o coğrafyanın koşullarında, yüzyıllar boyunca eski rejimin kurumlarına karşı verdiği mücadelenin sonucu.
O yüzyıllar içinde ‘kurumları’ belirginleşti. Kavramın içeriği dönüştü, zenginleşti. Yıllar sonra, bugün hiç gündemde olmayan hatta aklımıza dahi gelmeyen başkaca ‘ilkeleri’ olacak demokrasinin. Temsili niteliği, gerçekleşme yöntemleri ve araçları, içeriği vs. dönüşecek, bambaşka haller alacak.
Biz istesek de istemesek de, her gün ‘istemeyiz’ diye bağırıp çağırsak da değişecek. Çocuklarımız ve onların çocukları bambaşka bir dünyada yaşayacak. Şimdi lügatimizde olmayan sözcüklerle konuşacaklar.
Dünyayı çoğu zaman kendi çevresinden ibaret sayan mümtaz ortalama Türkiye ahalisinin vehminin aksine, tarih boyunca olup biten ve bundan sonra da olup bitecek şeyler var. Biz istediğimiz için olmadı hiç biri ve hazzetmediğimiz için sona ermeyecek.
Hal böyleyken pek çok konunun bize göresi, size göresi olmuyor, olamıyor. Demokratik sistemi tercih etmemek mümkün, buna mukabil ‘bize göre demokrasi’ ya da ‘hukuk devleti’ diye bir şey mümkün değil. Ülkeler, topraklar her sisteme kendi rengini verir ve katkı yapabilir kuşkusuz. ‘Karşılaştımalı’ sözcüğü ile başlayan alanlar da bu sayede mevcut.
Ancak o farklı tonlar, sistemlerin ‘özüne’ ilişkin değil. Örneğin, ‘canım bizim demokrasimiz de laik/seküler olmayıversin’ cümlesinin bir değeri/anlamı yok. ‘Canım bizim tepemize yağan yağmur da ıslatmayıversin’ demek gibi bir şey!
Türkiye’nin ‘laiklik’ macerasını anlatmaya gerek yok sanırım. Çok boyutlu, bol sevaplı, bol günahlı bir tarih. Türkiye’nin ‘laiklik’ tarihini de, hemen her konuda yapıldığı gibi ‘riyakârca’ okuyup şu an içinden çıkamadığımız tüm açmazların sorumluluğunu AKP’ye yıkmak mümkün tabii. Ancak doğru değil. AKP de diğer her şey gibi bir sonuç. İktidarların ‘tarihsel-toplumsal-sınıfsal’ özelliklerini göz ardı eden her çözümleme çabası çuvallamaya mahkûm.
Ulusalcıların bitip tükenmez ve ciddiye alınabilir toplumsal temeli olmayan (nitekim kısa sürede görüldü!) eylemlerinin sorumlusu AKP değildi. Ya da ‘Türk-İslamcılık’ hevesinin ürünlerinden biri olan ‘Cemaat!’ Türkiye’nin başına bela olan Cemaat’in iktidar ile uzun yıllar süren muhabbeti ve desteği herkesin malumu; ancak o örgütlenmenin yaygınlaşabilmesindeki Türk-İslamcı damar da görülmek zorunda. Açtıkları okullar ve o okullarda Türkçe marş okuyan Afrikalı-Asyalı çocukların hali, AKP’li olmayan çoğu ‘milliyetçiyi’ de pek duygulandırdı, onurlandırdı yıllar boyu!
Hâlihazırdaki iktidar Türk-İslamcı ideolojinin bazen bir, gerektiğinde iki sıfatını birden kullandı ve kullanıyor. İslamcılığın yetmediği yerde Türkçülüğü devreye sokup muhaliflerinin bir kısmının oyunu almasa da dönemsel desteğini kazanabiliyor. Bugüne varılmasında o desteklerin payı azımsanmayacak ölçüde. Ezcümle, ‘karşı olmasına karşıyız ama bu yaptıkları da çok yerinde oldu’ buyuranların, tabiri caizse ‘boncuk arayıcıların’ verdiği omuz görmezden gelinmemeli.
Hiçbir otoriter idare iktidarının tuğlalarını tek başına örmüyor. AKP’nin de zımni ve açık destekçileri oldu. Sınıfsal dayanışma üzerine yükseldiler. Türkiye çok partili yaşamında, Cumhuriyet’in başındaki tercihle paralel, doğumu ve gelişmesi Batı burjuvazisinden farklı ve farklılığı ölçüsünde ‘asalak’ burjuvazinin egemenliği söz konusu. 1950-60 arasında birbirine giren iki parti de, burjuvazinin farklı tabakalarını temsil ediyordu ve o burjuvazinin ‘asker-sivil bürokrasi’ kanadı 1960’da iktidarı darbeyle ele geçirdi.
Sonraki yıllarda (1977 seçimlerini bir yana) egemen sınıfın baskın niteliği hiç değişmedi. 1977 seçimlerindeki küçük kazanın ‘hasarı’ ise dönemin büyük sermeyesi tarafından hızla onarıldı! 12 Mart ve 12 Eylül sisteme farklı ölçülerde ayar verdi, muhtemel sapmaları engelledi.
AKP yıllar sonra içinden çıktığı Refah Partisi’nden (Hoca geleneği, diyelim!) farklı olarak, batı sermeyesiyle tam uyum sözleriyle iktidara geldi ve neo-liberalizmin en pervasız uygulamalarını benimsedi. Bu esnada ‘kendi’ sermayesini de yarattı.
AKP muhalifi partiler de (hadi daha solda olduğu iddiasını taşıyan HDP’yi ‘çekincelerle’ bir yana bırakalım) burjuvazinin kesimlerini temsil ediyor. Bu neden önemli? Partilerin sınıfsal nitelikleri ve dayandıkları taban hesaba katılmadığında, geriye iyi ve kötü insanlar, sakin ve sinirli insanlar, demokrat ve anti demokrat insanlar, mülayim ve huysuz insanlar ayrımı kalıyor! O zaman da siyasetçilerin neyi temsil ettiklerine değil, kişiliklerine odaklanılıyor.
Hal böyleyken AKP, aslında pek çok konuda kendisine benzeyen partilerin muhalefetiyle karşı karşıya. Nitekim şu anki muhalefet partilerinin üçü ‘Cumhur ittifakından’ çıktı. Dolayısıyla iktidar ile muhalefetin bazı konularda hızla ‘yandaş’ oluvermesinin tek nedeninin oy kaygısı olduğunu düşünmüyorum. Zaten yakın değerleri savunuyorlar. İnsani açından da benzer hikâyelerden etkileniyorlar. Örneğin İngiliz sağcısı da matah değildir ama ben, ‘ceddimiz VIII Henry’ diyerek gözyaşı döken siyasetçi tipinin pek yaygın olduğunu sanmıyorum. Bizimkiler, aynı yalan yanlış tarihi mütemadiyen birbirine hatırlatıp duygulanıyor.
Sınıfsal ve kültürel yakınlık varsayımı bir yana, muhalefet uzun süredir siyasetini, oylarına ihtiyaç duyduğu ya da duyduğu saplantısına kapıldığı seçmeni ürkütmemek üzerine kuruyor. Bunun kaçınılmaz sonucu, her eylemlerinin sınırının yine Erdoğan tarafından çiziliyor oluşu.
Kendilerini tek tip inançlı seçmen olduğuna ve o inançlı seçmenin ancak bu tavra sıcak bakacağına inandırmış durumdalar. Başkaca her görüşe kulaklarını ve zihinlerini kapadılar. Hiçbiri, Erdoğan’ın Ayasofya’yı ibadete açacağını tahmin etmiyordu muhtemelen. Buna mukabil, yıllarca açılması yönündeki talepleri kendi kitlesini azarlayarak reddeden Erdoğan, pat diye açıverdi.
İktidar ve muhalefet sınıfsal açıdan aynı saflarda yer alıyor olabilir, ancak iktidarda ‘siyasal İslamcı’ ideoloji var! O ideolojinin tarihsel hayalleri, hedefleri. Nefret ettikleri değerler, insanlar ve hayranlık duydukları semboller. Laiklik düşmanlığı.
Yalnızca gündem değiştirmiyorlar, uzun süredir hayalini kurdukları çok şeyi adım adım, gerektiğinde bir adım geri çekilip zamanını bekleyerek, ama hiç unutmadan ve pes etmeden gerçekleştiriyorlar. Her şey gözümüzün önünde oluyor, hiç kimse kandırılmıyor. Ayasofya’nın ibadete açılacağı 24 Temmuz, ‘Lozan’ nedeniyle seçilmiştir herhalde. Bu arada, II. Meşrutiyet’in 23 Temmuz’da ilan edildiğini de hatırlayalım.
Muhalefet bu süreçte sürekli oyun bozmaktan söz etti ve ediyor. İktidarın seçmen kaybettiği açık. Hayli zor durumda olduğu da. Ancak hâlâ iktidardalar ve muhalefetin ‘oyun bozmak’ olarak adlandırdığı acayiplik devam ettiği müddetçe, onlara bozmaları için çok oyun sunacaklar!
Muhalefet, ödün vermeyeceği (eğer varsa!) ilkeler belirleyip ısrar etmediği ve kendi sözünü söylemediği sürece, her davranışıyla iktidar ekmeğine yağ sürmeye devam edecek.
İktidarın ‘kamplaştırma’ siyasetiyle mücadele ettiklerini dile getiriyorlar. On yıl önce belki doğru bir tespitti bu. Oysa artık açık baskı ve hâkimiyet söz konusu, kamplaştırma değil. Bir tarafın diğerine, gözü kapalı her şeyi yapabildiği koşullarda ‘kamplardan’ söz etmek mümkün mü? ‘Ayrıştırma’ sözcüğünü kullanabilmek için, ayrışanlar arasında az çok eşitlikçi bir güç ilişkisi gerekir. ‘Millet’ derken hiç duraksamadan kendi taraftarlarını kasteden bir siyasal güç, neyi ve kimi ayrıştıracak!
Okuduğunuz satırları yalnızca sembolik anlamı çok büyük olan Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması (ki ezan okunuyordu ve belli bir kısmında ibadet edilebiliyordu zaten!) nedeniyle yazmıyorum. Siyasal İslamcılar, ‘laik cumhuriyet projesine’ karşı ciddi bir simgesel zafer kazandılar kuşkusuz. Bunun oy için yapılmış olması, muhtemelen oyları artırmayacak oluşu, nüfusun büyük çoğunluğunun olup bitenle pek ilgilenmemesi vs. başka konular. Yapılanın tarihsel önemini azaltmıyor.
Kendilerini sahip olduklarına bir türlü inandıramadıklarını fethetmeye ve rövanşa doymuyorlar. Tükenmeyen bir ergenlik heyecanına sahipler.
Ayrıca 1500 yıl önce, henüz İslamiyet yokken inşa edilmiş görkemli bir ibadethaneden ‘II Mehmet’in emaneti’ vurgusuyla söz eden Türk-İslamcı zihniyetin, içinde bulunduğu halden herhangi bir rahatsızlık duymuyor oluşu da son derece anlaşılabilir kuşkusuz. Nihayetinde toprağından edilmiş Ermeni ve Rum komşularının malının mülkünün üzerinde güle oynaya yaşamış ve yaşayan bir kültürden söz ediyoruz.
Milyonlarca yurttaştan biri olarak asıl sorunum şu: Oyun bozmaktan helak olmuş muhalefet partileri, ‘devamı geldiğinde’ ne yapacak? Doğrusu, ‘Gezi Parkı’ ve ‘idam cezası’ konularının dahi tali kalacağı kanısındayım. Laik Cumhuriyet’in temelindeki yasalardan olan ‘Medeni Kanun’ gündeme getirilirse?
Olmaz mı dersiniz? Neden olmasın? Şöyle bir hatırlayalım mı son üç beş yılda yapılan yasal düzenlenmeleri ve mahkeme kararlarını? Kendi imzaladıkları İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik tepkiyi?
Peki ya Hilafet? Neler söylüyorum böyle, Mülkiyeli Kemalist-vesayetçi damarım kabardı sanırım, ben bile kendimden rahatsız oldum!
Ne tepki verir muhalefet hakikaten? Milletin değerleri? İnancımızın gerekleri? Laik/seküler hukuk? Anayasa?
AKP ile muhalefeti kıyaslamak gibi bir haksızlık yapıyor değilim. Buna mukabil, muhalefetin oyun bozma performansı ve kendi siyasetine duyduğu hayranlığın ‘laikliğe ve hukuk devletine’ büyük zarar verdiğini ve vereceğini anlatmaya çalışıyorum. Türkiye laik/seküler devlet özelliğini kaybedeli çok oldu. Anayasası’nda ne yazdığının önemi yok. Şimdi bunun ‘yadırganmaması,’ ‘kabullenilmesi’ aşamasındayız.
İktidar, muhalefeti belli açılardan kendisine benzetti ne yazık ki. Çok basit bir gerekçesi var iddiamın: Aylardır salgın nedeniyle alınan çeşitli tedbirlerin ve getirilen Anayasa’ya aykırı pek çok sınırlamanın ‘hukuka aykırılığına’ dair bir itiraz işittiniz mi muhalefetten? Peki, Ayasofya’nın ibadete açılmasına ilişkin (aslında hiç gerek olmayan, tümüyle dostlar alışverişte görsün anlamına gelen) idari yargı kararının ‘hukuksal’ içeriği konuşuldu mu? Kararı okudular mı dersiniz?
Ezcümle, artık muhalefet de neyin hukuksal ya da hukuka aykırı olduğuyla ilgilenmiyor. Olup bitenin siyasal anlamı ve sonuçlarını hesap ediyor yalnızca. Hukuk devleti ilkesi hiç bu kadar sahipsiz kalmamıştı. Akıl fikir alır gibi değil.
Muhterem okur, büyük resmi görememek, büyük oyunları bozamamak, yıllarca aynı aykırılıklara takılıp kalmak ve ne yazık ki benzer konuları yazmak, anlatılmaz bir iç sıkıntısına neden oluyor…
Bitirirken: “Hukuk devletinin yerini ikili devletin alması sadece bir belirtidir (semptom). Belanın kökenleri, tam da nasyonal sosyalizmin eleştirel olmayan karşıtlarının, ona karşı hayran olmak için iyi sebepler bulduklarına inandıkları yerdedir, yani, romantik cemaat düşüncesi ile militan kapitalizmin simbiyoza girdiği yerde.” (Ernst Fraenkel, İkili Devlet, Çeviren Tanıl Bora, 2020, İletişim.)
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları



























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025