Mustafa Karaalioğlu
Mesele Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Mısır olsaydı iddialarımızdan vazgeçip yeniden iyi ilişki talebimizin gerekçesini anlayabilirdik. Anlıyoruz da zaten. Suud ve BAE’den gelen borç paranın dövizi dengelemek -bu arada dengedeki Dolar’ın 18,7, Euro’nun da 20 TL olduğunu hatırlatalım- için işe yaradığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere hükümet yetkilileri de “dostlardan gelen paraları” gizlemiyorlar zaten. Aşağı yukarı herşey ortada. Ortada olmayan Müslüman Kardeşler’e desteği bitirmek bahsi var; onu da İhvan açık ediyor. Yayınlarının kesildiğini söylüyorlar ve birer birer Türkiye’yi terkediyorlar. Dostlar istedi diye… Konunun bu tarafı yeterince açık. Ankara, Körfez’e ve cümle Arap alemine karşı “büyük ülke” retoriğini ve “Topunuz bir Türkiye etmezsiniz” sloganını terketti, oluruna bakıyor. Güzel.
Suriye dosyası ise diğerlerine benzemiyor. Zor, meşakkatli ve söylediklerimizi unutmakla işin içinden çıkabileceğimiz bir problem değil. Öte yandan, iki tarafta da para yok ve olsa bile parayla hallolacak bir mesele değil. Çok taraflı ve çok bilinmeyenli bir denklem; ayrıca iki ülkenin başında da birbirine asla güvenmeyen iki lider bulunuyor.
Bu noktaya niye geldik? Dış politikamız, arkasına askeri gücü de koymamıza rağmen neden bu kadar istenmeyen ve hedeflerimizin uzağında bir noktaya demir attı? Ortada söylenmiş birbirinden ağır sözler bulunuyor ve o sözler aynı zamanda Türkiye’nin Suriye politikasının “felsefesi”ni de oluşturuyor; şimdi bular ne olacak? Soruları geçelim. Anlaşılan o ki artık o soruların muhtemel cevaplarının bir zamanlar ima ettiği durumda değiliz. Bilakis, acil, hızlı ve geçmişe bakmadan yapılacak bir barış bizim için en iyisi gibi görünüyor. Bir açıdan Suriye için de öyle…
Peki barış nasıl olursa v ene olursa ona barış diyebiliriz?
Bunun için Suriye’deki eski hedefleri hatırlamak ve o hedeflerin bugünkü kapasite kullanım hacmini anlamak gerekiyor.
- Suriye’nin başında Beşşar Esad’ın kalmasını şiddetle karşıydık… Bu hedef artık mümkün değil. Geçersiz hale geldi. Esad aylakta ve koltukta kalmayı başardı ve bizi de masaya oturtacak kadar güç kazandı. Bu gücü Rusya’nın temin etmesi gerçeği değiştirmiyor. Her ne kadar Suriye’deki çıkarlarımız fraklı olsa da Putin’in bizim üzerimizdeki tesiri de küçümsenecek boyutta değildir. Nitekim, Astana sürecinde Türkiye’yi ustaca idare eden Rusya, Ankara’yı sabırla Esad rejimini tanıma ve onunla masaya oturma noktasına kadar taşıdı. Bu, Moskova ve Şam açısından küçümsenecek bir diplomatik başarı değildir.
- Suriye’de PYD/YPG kontrolünde bir özerk veya benzeri bölge kurulmasını asla kabul etmiyoruz. Toprak bütünlüğünü savunuyoruz… Bu hedef hala geçerli ve haklıdır ama yıllar içerisinde YPG’yi güçlendiren temel faktörün Rusya ve ABD’nin himayesi ve desteği olduğu gerçeği de bir o kadar geçerli. Bir sürü ciddi soru işareti var ve hepsini bir kalemde geçecek olsak bile Rusya ve Suriye’ye, Türkiye’nin yumuşak karnı haline gelen böyle bir talep konusunda güvenebilmek mümkün mü sorusunu geçemeyiz. Türkiye, YPG’ye karşı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları yaptı ve o bölgelerde askeriyle ve idari kadrolarıyla bulunmaya devam ediyor. Buna rağmen sorunu çözemedi ve yakın zamana kadar yeni harekat için “bir gece ansızın gelmeyi” tasarlıyordu. Çünkü, ABD kadar Rusya da sınırda YPG’ye karşı güvenli koridor oluşturma sözünü tutmadı. Şimdi tutacak mı? Tutsa bile en nihayet orada kalıcı olan Esad Türkiye’ye bu iyiliği yapacak mı? Suriye medyasının daha şimdiden “YPG Suriye için de problem” mesajları biraz fazla iyimser değil mi? PKK’nın Moskova bürosunu açık tutan, YPG’lilerle “üst düzey” görüşmeleri sürdürerek onlara meşruiyet sağlayan Rusya’ya bu bahiste güvenmek de fazla iyimserlik olmaz mı?
- Sığınmacılar geri gidecek… En can yakıcı madde. Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacı var ve tamamı Esad’dan kaçarak geldi. Can ve mal emniyetleri olmadığı için ülkelerini terkettiler. Nitekim, terketmeyen yüzbinler de hayatlarını kaybetti. Şimdi biz, Türkiye’ye 4 milyona yakın insani yığan Esad ve başta Halep katliamı olmak üzere bir dizi saldırıyla göçü körükleyen Putin’le sığınmacıların geri dönüşü için müzakere yapacağız. Herşey yolunda giderse de buradaki insanlara “Sorunu hallettik siz artık geri dönebilirsiniz” diyeceğiz. Esad orada ve insanlar birşey olmamış gibi geri dönecek! Uygulanabilir mi? Uygulansa bile çalışır mı?
- Bir de fiili durum var. Türkiye yukarıda belirttiğim üç bölgede askeri güç bulunduruyor ve Putin ile Esad bir an önce oralardan çıkmamızı istiyor. YPG ve sığınmacı meselesi ikna edici bir sonuca bağlanmadan bizim oraları terk etmemiz mümkün olmadığını göre… Elimizde Şam’a karşı tek pazarlık gücü de bu olduğuna göre nasıl olacak? Bu sorunun muhatabı da Ankara…
Sadece çok bilinmeyenli değil aynı zamanda çok güvenilmeyenli bir süreçten söz ediyoruz. Tahminim o ki müzakeresinden ziyade, müzakere takibi uzun yıllar -belki onyıllar- sürecek bir sürece adım atmış bulunuyoruz. Sahada tek bir maddesi halledilemeyen mesele yumağını masada çözebilmek kolay olmayacak.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
1.05.2025
14.04.2025
7.04.2025
31.03.2025
10.03.2025
9.02.2025
13.01.2025