Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Kışa doğru
6.09.2012
3079

 Başbakan Erdoğan’ın dünkü “genişletilmiş grup” toplantısındaki konuşmasını dinlerken, hakikaten çok karamsarlaştım ve üzüldüm. Çok sert, çok düşmanca ve kutuplaşmayı teşvik eden bir konuşmaydı.

Türkiye, ne kendi içinde, ne de sınırları dışarısında kolay bir döneme gidiyor.


Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu coğrafyası bir boydan diğerine, çok ciddi bir kaynama içinde.

Kafkaslardan Ortadoğu’ya, var olan çatışmalar daha da alevleniyor, “donmuş” olanlar çözülüyor ve yenileri patlak veriyor.

Arap Baharı, nükleer bir patlama gibi, büyük bir gücü açığa çıkardı ve bu güç, bundan yıllar sonra, çok daha farklı, adaletli, eşit toplumlar yaratacak olsa da, bugün için yıkıcı yönünü gösteriyor.

1994’ten beri derin dondurucuda olan, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ Sorunu çözülen çatışmalardan bir tanesi. Dağıstan’dan Abhazya’ya, Gürcistan’dan Osetya’ya, bireyler ve devletler bazında silahlanmanın çok yoğun olduğu bir bölgeden bahsediyoruz.

Patlamaya hazır bomba şeklinde silahları kuşanmış Kafkaslar’da, Azerbaycan’ın, dünyanın en hızlı silahlanan ülkelerinden biri olarak, petrolden kazandığı gelirin önemli bir kısmını ordusuna yatırdığından geçen yazımda bahsetmiştim.


Azerbaycan’da, yolsuzluklar ve adaletsizliklerle dolu bir düzene yönelik toplumsal muhalefet artıyor, milliyetçiliği, nefret söylemlerini körükleyecek siyasi tavırlar artıyor; biz, bu duruma bir yerden aşinayız.


Bugün ve bir ömürdür.

2008’de, Rusya ve Gürcistan’ı savaştıran, Güney Osetya’daki çatışmaların da “yaklaşmakta olan bir fırtına olduğunu” bölgedeki gelişmeleri dikkatle izleyenler hep yazmışlardı. Şimdi de, Karabağ üzerine çalışan uluslararası uzmanlar, “savaş geliyor” diyerek, dünya politikasının dikkatini çekmeye çalışıyor.

Haziranda G-20 Zirvesi öncesi, dünya liderlerinin, Ermenistan ve Azerbaycan’a yaptığı, “Askerî güç, çatışmaları çözemez. Ancak, barışçı müzakereler, tüm bölgenin statükodan kurtulup, güvenli ve refah içinde bir geleceğe ilerlemesini sağlayabilir” diye de bir açıklama yapıldı.

Ki, bu sözler, Türkiye’nin kulağına da her bakımdan küpe olmalı. Daha birkaç yıl önce, Karabağ Sorunu’nun çözülmesi için müzakerelere önayak olmaya çalışan Türkiye, artık Azerbaycan’a silah satışı başta olmak üzere, barışçı dış siyaset yerine, çıkarcı ve milliyetçi politikaları benimseyerek meselenin bir parçası hâline gelmiş durumda.

2011’den beri Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki “hırlaşmalar”, iki taraftan 60 askerin ölümüne neden olmuş.

Uzaklarda birilerinin, bu coğrafyanın insanlarının “rutin” olarak ölüp durması ve buna kutuplaşmayı destekleyerek alet olmak...

İşte, “bölgesel” gerçekler.

Türkiye, tabandan gelen değişim ivmesini, AKP liderliğinde doğru kucaklayabilse, insan hakları, adalet ve özgürlükler üzerine bir siyaset oturtabilse, toplumsal olarak çatışma değil uzlaşma üzerine kurulu yeni bir ortaklık, bağ yaratabilse bu ülke, bugün acaba nasıl bir yer olurdu burası?


“Her şey aynı kalsın diye biraz değişmeliyiz.”

“Değişen” Türkiye’de aynı kalan tek şey, nefrette ortaklık.

 Bu muydu “ütopyamız”?

Avrupa, Kafkasya ve Ortadoğu, “bildiğimiz hâliyle” yok olur, dünya politikasının dengeleri yeniden kurgulanırken, Türkiye’de AKP’yi savunmayan herkesin, “PKK yandaşı” olarak damgalandığı, müthiş kutuplaştırıcı bir devreye giriliyor.

Başbakan’ın dünkü konuşmasında söylediği, “Terör örgütü nasıl ki birilerine taşeronluk yapıyorsa, medya içerisinde de bazı kalemler, hiç çekinmeden, hiç utanmadan birilerine taşeronluk yapıyor. Zihinleri bulandırmak, kaos oluşturmak milleti umutsuzluğa öfkeye nefrete sevk etmek için yoğun bir gayret içindeler” hiçbir demokraside kabul edilemeyecek sözler.

Aynı şekilde, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, 4+4+4 ile getirilen, başlı başına yeni bir eğitim sistemi oturtan düzenlemelerle ilgili endişeleri olanlara yönelik, “Normal vatandaşlarımızın çoğunluğu bizi destekliyor. Eleştirilerin bir kısmı PKK kaynaklı. Çocuklarımızı erken yaşta okula alıp Türkçe öğreteceğiz, onları hayata hazırlayacağız. ‘Rapor dahi almayın’ diyenler PKK yanlıları. Bir de laikçi kesim bu reformdan rahatsız oluyor” açıklaması da çok düşündürücü.

Bölgesel çatışmalar alevleniyor da... Haklar ve özgürlükler bakımından, “insanca yaşamak” anlamında, sadece kışa değil, bölgesel bir buzul çağına doğru gidiliyor.

Çok hazırlıksızız.

Zaman nefret söylemlerinin değil, koşarak ilerlediğimiz uçuruma düşmekten kaçmanın zamanı.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar