Sezin ÖNEY
24 Haziran ikiz seçimleri sonrası, belki de ilk sorgulanması ve sorulması gerekeni konu etmeden, siyasi analiz yapmak pek mümkün olmayacak galiba. Yazı olarak veya sosyal medyada, seçim sonuçlarını veya “başkanlık sistemi” Türkiyesi siyasetine yönelik yorum getirince sıklıkla şu sözlerle karşılaşıyorum: “Ne anlamı var?”.
Ne anlamı var?
Evet; büyük bir siyasi değişikliğin içinden geçiyoruz.
Evet; 9 Temmuz 2018 itibariyle parlamenter sistemi resmen geride bıraktık.
1876'dan beri, Osmanlı'da Birinci Meşruiyet'ten beri siyasi geleneğimizde olan Meclis, artık arka plana itildi; 29 Ekim 1923'ten beri sahip olduğumuz parlamenter sistem, sona erdirildi.
Ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen sisteme geçiş yaptık.
Bu büyük değişiklik yaşanırken ki asıl mesele, sandığa güven konusu gibi gözüküyor. “Ne anlamı var” sorusunun ardında yatan temel mesele de, kamuoyu genelindeki “güven sorunu” diye düşünüyorum.
“Ne anlamı var” yorumu bu kadar çok karşıma çıktıktan sonra, bugünlerde üzerinde çalışmakta olduğum Metropoll Araştırma'nın Temmuz ayı “Türkiye'nin Nabzı” raporunu geri dönüp de, bir de “neden bu soru” diye sorgulayarak inceledim.
Elbette, hiçbir veriye bakmadan, hiçbir somut bilgiyi hesaba katmadan “önsezilerle” yorum da yapabilirim. Ancak, siyaset bilimciler ve gazeteciler olarak mesleklerimizin gereği, her yorumumuzu, tezimizi somut biçimde destekleyecek “kanıtları”, “delilleri” sunabilmek...
Mesele de “güven” ise, “bir anlamı olabilmesi” için, bizlerin her şart ve koşulda işlerini en iyi biçimde yapmaya devam etmesi gerekiyor.
Evet, ciddi biçimde “sandığa güven” sorunumuz var: üstelik de kronikleşen ve ayrıştırıcı biçimde. Diğer bir deyişle, Türkiye'deki ağır kutuplaşma, hemen her konuda olduğu gibi, sandığa güven konusunda da söz konusu: neredeyse “yüzde 50'ye karşı yüzde 50” gibi bir ayrışma yaşanıyor. Ve sandık güvenliğine yönelik kutuplaşmanın, toplumsal olarak diğer her konudaki ayrışmalardan da nitelik olarak büyük bir farkı var. Çünkü, siyasete yönelik tüm tavrımızı aslında “sandığa güven” belirliyor.
24 Haziran öncesi ve sonrasında “sandığa güven”
Metropoll'ün, 24 Haziran seçimlerinin “özgür ve adil bir ortamda” yapılıp yapılmadığına yönelik sorusuna araştırmaya katılanların yüzde 54,4'ü “Evet” yanıtını vermiş. Diğer bir deyişle, toplumun yaklaşık olarak sadece yarısı bu seçimlerin “özgür ve âdil bir ortamda” yapıldığı kanaatinde. Buna karşılık da, yaklaşık yüzde 35'lik bir kesim açıkça, seçimlerin “adil ve özgür biçimde” gerçekleşmediğini dile getiriyor. Ve yüzde 10,7'lik bir kesim de, sessiz kalıp “fikrim yok” demeyi tercih ediyor.
Toplumun yarısının seçimlere yönelik, “adil ve özgür” ortam konusundaki “şüpheciliği” bu seçimlere özgü bir durum değil. 7 Haziran 2015'teki genel seçimlerden beri kendini tekrar eden ve 16 Nisan 2017 referandumunda “zirve” noktasına ulaşmış bir güvensizlikten bahsediyoruz.
Metropoll verilerinde geriye gidip de, 7 Haziran'dan bu yana yapılan oylamalardaki “sandık güveni” verilerine göz gezdirdiğimizde şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
7 Haziran 2015'te, “özgür ve âdil bir seçim gerçekleştiğini” düşünenlerin oranı yüzde 53,3 ve “gerçekleşmediğini” düşünenlerin oranı yüzde 38 imiş. Yüzde 8,7'lik bir kesim de, bu konuda “görüş beyan etmemeyi” seçmiş.
1 Kasım 2015'te, “özgür ve âdil bir seçim gerçekleştiğini” düşünenlerin oranı, yüzde 54,3 ve “gerçekleşmediği” kanaatinde olanların oranı yüzde 36 seviyesindeymiş. “Fikrim yok” diyenler ise, yüzde 9,7.
16 Nisan 2017'de ise, referandumun “özgür ve âdil bir ortamda gerçekleştiğini” düşünenlerin oranı, yüzde 44,2. Ve ülkenin sistemini değiştirecek anayasal değişiklikler için sandık başına gidilen bu referandumun “özgür ve âdil bir ortamda gerçekleşmediğini” düşünenler, yaklaşık yüzde 47'lik bir çoğunluk oluşturuyormuş. Yüzde 8,9'luk bir kesim de gene, bu soru karşısında “sessiz kalmayı” yeğlemiş.
24 Haziran 2018'de de, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerindeki kutuplaşma tablosu, birebir biçimde kendini tekrar etmiş gözüküyor. Her ne kadar asıl kırılma tablosu, 16 Nisan 2017 referandumunda yaşanmış olsa da, artık Türkiye'de kamuoyunun neredeyse sadece yarısına güven telkin edebilen bir seçim ortamı söz konusu olabiliyor.
Asıl kırılma noktası, 16 Nisan 2017'de yaşanmış dedik; bu oylamadan hemen sonraki Mayıs 2017 Metropoll verilerine göre, “sandığa güven” konusunda iktidar partisini destekleyenler de bile bir tereddüt gözleniyor.
16 Nisan referandumunun “adil ve özgür bir ortamda gerçekleşmediğini” açıkça dile getirenler arasında, Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenlerinin yaklaşık 12'si de var. “Fikir belirtmeyen” AKP seçmenleri ile birleştirildiğinde, yaklaşık yüzde 20 oranında iktidar partisi destekçisinin de, “sandığa güvensizlik” içinde olduğu gözüküyor.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin seçmenlerinin yaklaşık yüzde 70'i, Cumhuriyet Halk Partisi seçmenlerinin yaklaşık yüzde 92'si ve Halkların Demokratik Partisi seçmenlerinin yaklaşık yüzde 88'i de, 16 Nisan referandumunun “adil ve özgür ortamda” yapılan bir oylama olduğunu düşünmüyordu.
16 Nisan'da anayasa değişikliği zemini oluştuğunu düşünenler azınlıktı
Dahası, 16 Nisan referandumu ile yapılacak anayasa değişiklikleri bir “konsensus”, toplumsal ortak bir anlayış oluştuğu da düşünülmüyordu. Mayıs 2017'de Metropoll'ün verilerine göre, seçmenlerin yaklaşık yüzde 48'i, referandum sonuçlarının “anayasa değişikliği için yeterli görüş sağlanmadığını gösterdiği” düşüncesindeydi. Gene yaklaşık yüzde 11'lik bir kitle, bu soruya yanıt vermek istemiyor; “fikrim yok” diyordu. Anayasa değişikliği için yeterli görüş birliği sağlandığı düşünenler ise, kamuoyunun sadece yüzde 41'ini oluşturuyordu.
“Anayasa değişikliği için yeterli görüş birliği” sağlandığını düşünenler de, ağırlıklı olarak, AKP'li seçmenlerin yüzde 70'i ve MHP'li seçmenlerin de sadece yüzde 30'unun oluşturduğu bir kitleydi.
Görüldüğü gibi, bizi Türkiye olarak 24 Haziran seçimlerine getiren ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin yolunu açan süreçte, büyük bir toplumsal “anlaşma” ve destekle ilerlemedik. Özellikle de, 16 Nisan referandumu gecesi, Yüksek Seçim Kurulu'nun “mühürsüz zarflar” kararının kamuoyu genelinde “onaylanmamış” olmasına yönelik veriler dikkat çekici.
Mayıs 2017'deki Metropoll verileri, seçmenlerin sadece yüzde 35'inin YSK'nın mühürsüz oy kararını “doğru bulduğunu” gösteriyordu. “Doğru bulmadım” diyenler, yaklaşık yüzde 54 oranındayken, gene yaklaşık yüzde 10'luk bir “fikrim yok” diyen kitle de söz konusuydu. AKP'li seçmenlerin yüzde 69'u ve MHP'li seçmenlerin yüzde 25'i dışında, YSK'nın mühürsüz oy kararını doğru bulan bir seçmen kitlesi de mevcut değildi. Tabii, ağırlıklı olarak AKP seçmeni olan “sessizleri”, yani “fikrim yokçuları” saymazsak...
16 Nisan 2017 gecesi ve sonrası, Türkiye'de muhalefet için herhangi bir dönüşüm yaratma fırsatının kaçırıldığı asıl vakit gibi gözüküyor. Tekrar altını çizerek söylersek 16 Nisan 2017, Türkiye'de “sandık güvenliği” ve bunun ötesinde siyaset için asıl kırılma noktasıydı.
CHP de, 15 Haziran'da başlattığı Adalet Yürüyüşü ile, kendi açısından büyük bir fırsat yakalamıştı.
Bugün sorulan “Ne anlamı var?” sorusunun muhatabı da, gazeteciler, siyaset bilimciler ve politik yorum yapanlar olmamalı. Zaten bu işleri hala dürüst ve objektif biçimde yapmak isteyenler, deyim yerindeyse “bıçak sırtında” bir çaba içindeler. Her ortam ve durumda, her türlü sisteme yönelik siyasi ve hukuki analiz yapılabilir. Her yerin kendine özgü bir hukuki ve politik iklimi vardır; rasyonalitenin, doğru-güvenilir verilere dayalı analizin ve bilginin peşini bırakmamak, işini her koşulda iyi ve dürüst yapmaya çalışmak da, kendi içinde anlamlı bana kalırsa...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024