Gülay GÖKTÜRK
Başbakan'ın "milli irade" vurgusu elbette önemlidir; demokrasi için hayati bir kavramdır.
Ama bu kavramdan ne anladığımızı doğru dürüst netleştirmek kaydıyla...
Erdoğan son dönemde sürekli olarak milli iradeye yönelik saldırılardan, tehditlerden ve düşmanlardan bahsediyor. Bu saldırıların geçmişte görüldüğü üzere sadece silahlı güçlerden değil, kendisini Meclis iradesi üzerinde gören herkesten gelebileceğini söylüyor. Milli irade düşmanlarını, kendisini "Meclis iradesi üzerinde gören" sermaye, medya, karanlık güçler ve mafya olarak listeliyor.
Peki herhangi bir medya kuruluşunun hükümete karşı sistematik muhalefete girişmesi "Meclis iradesine saldırı" mıdır?
Bir sermaye grubunun Gezi olaylarında hükümet karşıtı bir tutum benimsemesi; göstericilere sempatiyle yaklaşması da kendini "milli iradenin üstünde" görmek midir?
İktidara muhalif bir grubun muhalefet çalışmalarını ülke dışındaki bazı kuruluşlarla ittifak halinde yürütmesi, yani uluslararası destek alması suç mudur?
Muhalif herhangi bir gücün "karanlık güçlerle ittifak halinde" olduğunu iddia etmek -eğer ortaya somut bir kanıt konmamışsa- o muhalif gücü gayrimeşru zeminde göstermeye yeter mi?
Eksik kalan nokta
Başbakan'ın "milli irade" vurgusu yaparken eksik bıraktığı nokta sivil toplumdan gelen baskıların meşruiyet sınırını açıkça çizmemesi oluyor.
Demek ki tartışma konusu şu:
Sermayenin ya da sivil toplum içindeki diğer güç odaklarının hükümet ya da Meclis üzerinde yaptığı baskılar, yürüttükleri lobi faaliyetleri, kitle hareketlerine ya da diğer mücadele biçimlerine başvurmaları ne zaman ve nereye kadar meşrudur; hangi noktadan sonra "milli iradeye"saygısızlığa ve hatta "milli iradeyi yok etme" teşebbüsüne döner? Sınır nereden geçer? Bu sınırı kim çizer?
Meseleyi böyle koyunca, işe milli irade kavramının kendisinden başlamak gerekir.
Başbakan milli iradeyi "milletin tercihleri" olarak tanımlıyor. Ve çoğu kez, AK Parti'yi -milletin çoğunluğunun tercih ettiği bir parti olduğu için- milli iradenin temsilcisi gibi görme eğilimine giriyor ve AK Parti'ye karşı çıkışı "milli iradeye karşı çıkış" olarak algılıyor. Oysa biz biliyoruz ki, millet dediğimiz şey homojen bir kitle değil. Millet dediğimizde içinde farklı tercihleri olan farklı kesimlerin yer aldığı bir yapıdan söz ediyoruz. Dolayısıyla ne AK Parti ne de herhangi bir başka parti "milli irade"yi temsil eder; sadece oy aldığı kitlenin iradesini ve çıkarlarını temsil edebilir.
Mücadele eder ama dayatma yapamaz
Milli iradenin -iktidar partisi tarafından temsil edilen parçası dahil- bütün parçaları, iradelerini sadece belli aralıklarla seçim sandığında ortaya koymakla yetinmez, iki seçim arasındaki dönemlerde de kendi isteklerini ortaya koymak, duyarlılıklarından kamuoyunu haberdar etmek, hükümete baskı yapmak ve taleplerini kabul ettirmek için demokratik yollarla mücadele ederler.
Ama bunu yaparken onlar da kendi isteklerini "toplumun bütününün istekleri" olarak ortaya koyamaz ve taleplerini dayatma haline getiremezler. Toplumsal mücadele hükümeti uyarmayı, sarsmayı amaçlar ama sokakta yıkmaya kalkışamaz.
Örneğin, temel insan hakları ihlali söz konusu değilse, hiçbir kişi ya da grup "Filanca isteğimiz yerine gelene kadar (ya da filanca yasa çıkana kadar, filanca uygulama son bulana kadar) buradan ayrılmayacağız" diyemez. Çünkü bunu yapmak, sivil toplumun bir kesiminin kendi isteklerini kabul ettirmek için toplumun diğer kesimlerine ve Meclis'e şantaj yapması anlamını taşır ve demokrasiye sığmaz.
Kısacası, bu tartışma birkaç klişe cümleyi tekrarlayıp durmakla çözülemeyecek kadar kapsamlı bir tartışma ve hem milli iradenin mutlaklaştırılması yönünde hem de muhalefet hakkının milli iradeye saldırıya dönüşmesi yönünde hatalar yapılıyor.
Ben şimdilik, iktidarların "çoğunlukçu" anlayış yüzünden yaptıkları hatalara karşı da toplumsal muhalefetin gayrimeşru zemine kaymasına karşı da aynı ölçüde dikkatli olunması gerektiğini vurgulayarak bitireyim.
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015