Mümtazer TÜRKÖNE
Cumhurbaşkanına örtülü ödenek yetkisi verilmesi, devletin cılkının çıkması demek.
Padişahların özel bütçesi olan “ceb-i hümayûn” bile bu kadar keyfî bir harcama kalemi değildi; üstelik “yetkisiz ve sorumsuz” bir cumhurbaşkanına bu yetkiyi vermenin hukuk ve akıl içinde hiçbir açıklaması yok. En zoru da “devlet bu şekilde nasıl yönetilir?” sorusuna bir cevap bulabilmek. Açıklamayı galiba başka yerlerde, özel siyasî jargonda aramamız lazım.
Bir siyasî gelenekte o kadar zaman içinde kapalı devre bir dilin ve özel terimlerin yerleşmesi doğal karşılanmalı. AK Parti iktidarı yıllar boyu “takiyye” ile suçlandı. Devletin eski sahipleri, başlarda görünen politikalarla asıl niyet arasında fark aradılar, 2012 yılına kadar dayanabilselerdi belki de bulacaklardı. Takiyye diktatörlük hevesi ve çabaları ile şeklen bile muhafaza edilemeyen demokrasinin temel kuralları arasında, işte bu çok özel iletişim dilinin terimlerine sıkışmış görünüyor. İslâm esaslarına dayalı bir devlet düzeni mi? Kimin umurunda! Otokrasiye meşruiyet kazandıracak her referans takiyyenin çetrefil ve gizemli dili içinde kendine mutlaka bir yer bulabilir.
Erdoğan, son zamanlarda sık sık “ben siyasî hareketin lideriyim” sözünü söylüyor; Parti’de ve Hükümet’te ona destek verenler “o siyasî hareketin lideri” diye bu sözü tekrarlayarak bağlılıklarını vurguluyor. Cumhurbaşkanı’nın Parti ve Hükümet’le yetki çatışması yaşadığı zaman yaptığı bu vurgu çok derin anlamlar içeriyor olmalı. Bu ibarenin takipçileri tarafından tekrarlanması da, gizemli takiyye dilinin dolaşımda olduğunu gösteriyor.
“Siyasî hareketin lideri” sözü, “aday listeleri Parti’de mi, yoksa Saray’da mı hazırlanacak?” sorusu gibi AK Parti’nin kurumsal kişiliğini ve Davutoğlu’nun başbakan ve parti başkanı sıfatıyla sahip olduğu anayasal yetkilerini sorgulayan bir cevap niteliği taşıyor. Deniyor ki, “Elbette son söz Erdoğan’ındır, çünkü o bu siyasî hareketin lideridir.” “Manevî liderlik”, “onursal başkanlık”, “saygın bir kişilik” değil de fiilen bugüne ve yapılacak işlere dair bir karar mercii ve otoriteden bahsediliyor. İşin içinde sadece siyasî parti ve onun kararları olsa belki de anlaşılır bir niteleme; Putin-Medvedev ilişkisi gibi herkesin bildiği bir mutabakat da değil, bu “lider” vurgusunun doğrudan “führer”, “duçe”, “millî şef” gibi bir anlam taşımaktan başka çaresi yok. Yoksa bu laf neden edilsin? Peki o zaman anayasa, yasalar, yasal olarak sorumluluğu üstlenmiş başbakan ve parti genel başkanı ve yetkili kurullar ne olacak? Karar merciinin, itaat edilecek otoritenin o “siyasî hareketin lideri” olabilmesi için geleneklerden, saygıdan, hatır-gönül ilişkisinden hatta bir zamanlar borçlu kalmaktan öte bir dayanağının, -tam kelime bu- meşruiyetinin, yani sağlam bir referansının olması gerekmiyor mu? Nedir parti genel başkanı ve başbakan dururken sahip olmadığı yetkileri kullanmasını sağlayacak sıfat ve nitelik?
Takiyyenin girift dünyasına kök salan bu gizemi çözecek anahtarlardan biri “halife” sıfatı, yani “İslâm Devleti’nin başkanı” kavramı olabilir. Devlet yönetimi için bugünkü yasal-meşruiyet çerçevesinin çok ötesinde İslâmcılara özgü meşruiyet dünyasının kapısından içeriye adım atıyoruz. Öyleyse hem olanlara hem de olacaklara çok farklı bir gözle bakabiliriz.
Bu gizemli dilin arkasında, İslâm tarihi ve siyasî geleneklerinin durması, pek çok kişi için şaşırtıcı olmamalı. Siyasal İslâm’ın tartışmalı kuramları içinden, “siyasî hareketin lideri” sözünden başka ne anlam çıkartabiliriz?
İslâm siyasî geleneğine göre yönetici ile yönetilenler arasındaki ilişki bir sözleşmeye dayanır. Bu sözleşmeye “biat” adı verilir. Yönetilenler, “ehli hal ü akd” yani temsilciler-önde gelenler aracılığıyla yöneticiye itaat edeceklerini ilan ederler ve böylece bütün siyasî hak ve yetkilerini kayıtsız-şartsız ona devrederler. Yöneticinin adalet içinde yönetmek, yönetilenlerin ise kayıtsız şartsız itaat etmek görevi iki tarafın sınırlarını çizer. Yetkisini biat kurumundan alan devlet başkanına “halife” adı verilir. Hilafeti modern dünyaya ancak “başkanlık” olarak tercüme edebilirsiniz.
Siyasî hareketin liderliği acaba “halife” sıfatıyla mı sürüyor?
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025