Murat BELGE
Yunanistan’da seçim, SYRİZA, Yunan solu gibi konulara girince, yazılan yazılarda birkaç kere olsun, “popülizm” kavramı geçmesin olmaz. Tabii popülizm ne Yunanistan’a özgün bir şey, ne de solla sınırlı. Her yerde var ve her siyasî çizginin kendi “popülizm yapma” yolları belirlenmiş. Popülizm, siyaset adamının toplumla ilişki kurmasının belli başlı yöntemlerinden biri.
Siyasetin ezelden beri iki kutbu var: biri, Fransız Devrimi ile adını bulan (yani “Jakobenizm”) “doğru fikirler” kutbu. Doğru siyaset için toplumu iyi tanımak, toplum için neyin iyi olduğunu bilmek gerekmiyor mu? Gerekiyor. Bunları bilmek için gerekli “entelektüel donanım” herkeste yok. Olamaz da. O halde toplumu bu düzeye yükselebilmiş az sayıda kişi, yani seçkin bir azınlık yönetmeli.
Bu, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri içinde yaşadığımız siyaset felsefesinin ve tabii düzenin kısa bir özeti. Şevket Süreyya söyledi diye aklımda kalmış, “Halk için, halka rağmen” siyaseti.
Bu “halk”, sonuçta, var –hani öğrenciler olmasa okulları iyi yönetecek eğitici gibi, siyaset adamı da bu “halk”ın varlığını bir şekilde hesaba katmak zorunda. “Halk” varsa, istekleri, beğendikleri, beğenmedikleri, bütün bu özellikleriyle var. Bunlar yanlış şeyler de olabilir, ama var…
O zaman, o “azınlık” karşısına bir “çoğunluk” çıkıyor. Bu sefer “doğru fikirler” arka plana kayıyor, “çoğunluğun talepleri”, “çoğunluğun hoşnutluğu” gibi kavramlar öne çıkıyor. Demokrasi de, son analizde, bir çoğunluk kavramına dayanan bir sistem.
Böyle iki kutup saptıyoruz, bunlar tarih boyunca olmuş. Ama birbirlerine hiç karışmamış değiller. Birbirleriyle her zaman bir aldıkları verdikleri olmuş.
Popülizm aynı zamanda bunları birbiriyle uzlaştırmanın yollarından biri. Seçim, parlamento gibi uygulamalar ortaya çıktı çıkalı, “Jakoben” dediğimiz eğilim, kendini sevimli kılmak zorunda kaldı. Öte yandan, “popülist önder”in “doğru fikir”le ilişiği kesilmiş değil. Zaten, “doğru fikirler”ini “geniş kitleler”e kabul ettiren ve onaylatan kişiler “popülist önder” oluyor. İşin tuhafı, böyle bir durum gerçekleştiğinde, bu “doğru fikir” sahibi önder artık “seçkin azınlık”a da ihtiyaç duymaz hale geliyor; artık bir kitle var, bir de kendisi. Gerisi, hizmet erbabı.
Bütün bu saydıklarımın görece iyi ve görece kötü örnekleri oldu, görüldü. Biz, bu memlekette, genellikle daha kötülerini gördük. Ama bu, daha iyisi olmaz anlamına da gelmiyor.
Onun için ben bir “sol popülizm” fikrine karşı değilim. “Fikrine” diyorum; bunun uygulamada aldığı biçimlerden bazıları çok sakil de olabilir. Onun da örneği çok.
Sol siyasette belirli bir dozda popülizm olmasının biraz da bir zorunluk olduğunu savunanlardan biri,Ernesto Laclau idi. O bunu, dünyadaki hiçbir toplumda, Marksist teoride “burjuva demokratik” diye sınıflandırılan sistemi tam olarak gerçekleştirmiş toplum bulunmamasına bağlıyordu. Bu nedenle, sosyalizm için yürütülecek mücadele bütün bu tamamlanmamış demokratik düzenle ilgili mücadelelerle birlikte, onlarla iç içe geçmiş olarak yürütülmek durumundaydı (sözgelişi, Türkiye’de Kürt halkının haklarıyla ilgilenmeyen bir sosyalist mücadele olabilir mi?). Bu da, geniş ve heterojen bir talepler listesini uyarlı ve tutarlı bir bütün içinde savunacak ideolojik eklemlenmeler yapılmasını gerektiriyor.
Bence daha da önemlisi, doğrudan insan yaradılışıyla ilgili. İnsan, duygularını, düşüncelerini benzersiz bir yumak halinde bileştirmiş, karmaşık bir yaratık. Bu karmaşık mekanizma yalnızca akılcı genellemeler ya da formüllerle işlemiyor.
Şöyle diyeyim: dünya görüşü düzeyinde, “popülist” denebilecek bir ideolojiyi sakıncalı bulurum, çünkü böyle bir bakış, maddî ve nesnel süreçleri kavramakta da, değerlendirmekte de, yetersiz kalır. Nesnel gerçeklikten kopuk talepler ya da iddialar vb., sonuçta, sol siyaset için zararlıdır. Ama somut siyasetin yürütülmesine, “popülist” diyeceğimiz ögeler, tavırlar vb. zorunlu olarak karışır.
Bunu arada bir işlemeye devam edeceğim.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025