Murat Sevinç
Sıradan, sıradanlığı ölçüsünde konforlu ve memleketin bunaltıcı atmosferi sayılmazsa, ziyadesiyle huzurlu bir yaşamı vardı, Ülker’in. Ta ki bir çarşamba günü, yaşamını tümüyle değiştirecek cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Resmi Gazete’de yayımlanana dek...
Mazbut bir hayatı vardı Ülker’in…
Ankara’da, Birlik Mahallesi’nde yaşıyordu. Birlik Mahallesi, Çankaya, Gaziosmanpaşa sırtlarına komşu, eski bir gecekondu muhitiydi. Kentsel dönüşüm başlayınca gecekondular ve eski evler, birer birer lüks apartmanlara dönüşmüş, ancak dönüşüm Çukurambar’dan ve Birlik’in komşusu Oran’dan farklı seyretmişti. Çukurambar, yeni düzenin görgüsüzlük anıtı olarak yükselir ve pahalı spor araçlar nargile kafeler önünde konuşlanırken, Birlik Mahallesi orta halli kalmıştı. Ülker ve hanımı Selin, Birlik’e taşınalı hayli zaman olmuştu. İlk aylarında, bir mahalleye benzemeyen, aslında tam olarak hiçbir semte benzemeyen bu büyük yerleşim yerini yadırgamış, eski evlerini özlemiş ancak zamanla alışmışlardı. Malum, insan ‘alışmak’ istediğinde ya da alışmak zorunda kaldığında, yüz yüze geldiği her neyse iyi yanlarını görmeye başlardı. İnsana alışırken, işe alışırken, muhite alışırken, iktidara ve hatta yeni rejimlere alışırken… Birlik Mahallesi aslında merkeze çok yakındı, Eymir Gölü’ne komşu sayılırdı, havadardı, oksijeni boldu, vesaire…
Gerçi Eymir’e yürüyüşe gitmiyorlardı ama olsun. Yürüme bandını da kullanmıyorlardı, fakat balkonda dikilmiş vaziyette durması, geleceğe dönük umut veriyordu. Yürüme bantları, hemen her evin küçük odası ve balkonlarının tavan yüksekliğine uygun imal edilmişlerdi. Önce hobi odası olan evlere bakmış, ancak hobilerinin olmadığına karar vermelerinin ardından sıradan bir dairede karar kılmışlardı. Dört artı bir, ıslak zemin kalebodurdu. Gerçi Ülker, hiç de amatör sayılamayacak yetenekli bir fotoğrafçıydı ve bunun için ayrıca bir odaya gereksinimi olup olmadığı konusunda kararsızdı. Selin ise Ülker’in böyle bir gereksinimi olmadığı kanısındaydı ve beyini ikna etmesi zor olmadı.
Ülker’in fotoğraf merakı eskiden beri vardı var olmasına, fakat işi ilerletip hayatının odağına taşıması, çalıştığı finans kuruluşundan ayrılmasından sonraydı. Kendisini ‘gerçekleştiremediğini’ düşünmüştü. Ferrarisini satan bilge, misali. Gel gör ki Ülker’in bir Ferrarisi yoktu ve bunu hatırlaması fazla zaman almadı. Mutluydu ama. Hanımı çalışıyordu ve yaşadıkları sade hayat için iki maaşa ihtiyaçları yoktu. Selin, bir otobüs firmasında yöneticiydi. Muavinlikle başladığı kariyerinde çalışkanlığıyla göz doldurarak hızla zirveye tırmanmıştı. Ülker’in işini bırakmasını dert etmiyor, onun fotoğraf merakını geliştirmesini memnuniyetle karşılıyordu. Birlik Mahallesi’nde, sakin ve huzurlu bir yaşamları vardı. Nadiren yemeğe çıkıyor, her gün bir dizi ya da film izliyor, siyasi gelişmeleri takip ederek endişe duyuyor; bazen eş dostla, aile fertleri ve kız kardeşi Gülnur’un sevimli oğlu ile buluşup kaynatıyor, güzel zaman geçiriyorlardı. Ülker, haftada iki gün Kızılay’a yakın ve tanıdığı tarafından işletilen Livor adlı bir bar-kafeye gidiyor, orada eski arkadaşı Ecevit ile buluşuyordu. Ülker ve Ecevit, bir yandan biralarını içerek memleket meseleleri üzerine konuşurken, diğer yandan artık farklı şehirlerde yaşayan eski arkadaşlarının dedikodusunu yapıyorlardı. Ecevit, eski bir akademisyendi. Üniversite yıllarından beri arkadaştılar ve o yıllarda ikisinin de saçları aynı anda dökülmeye başladığında, artık gülümseyerek hatırladıkları telaşları üzerine konuşup geçmişi yad etmekten zevk alıyorlardı. İstanbul aktarlarından sipariş ettikleri çeşitli otları zeytinyağı ile karıştırıp saçlarına sürerek çare bulmaya çalışır, birbirlerine yeni ürünler tavsiye ederlerdi o yıllarda. Dökülmeyi durduramayacaklarını anladıklarında, hemen her kelleşen erkek gibi, saçın gereksizliğine, kelliğin rahatlığına ve sunduğu avantajlara dikkat çekmeye başlayarak şu hayatta asıl önemli değerin sağlık olduğuna kanaat getirmişlerdi.
Ülker elinde fotoğraf makinesi ile yollara düşmeyi seviyordu. Fotoğrafçılığa ilk başladığında, yaşadığı şehirde yeni başlayan hemen herkes gibi o da Saman Pazarı’nın ara sokaklarında sümüklü oğlan çocuklarının fotoğraflarını çekmiş olsa da, artık buna gerek duymayacak kadar ustalaşmıştı. Arkadaşlarının özel günlerinde fotoğraf çekip onlar için albümler hazırlamaktan, artakalan zamanlarında aile işlerine koşup bolca kitap okumaktan, fotoğrafçılık öğrenmek isteyen gençlere yardım etmekten, karşılık beklemeksizin ders vermekten hiç şikâyetçi değildi. Sıradan, sıradanlığı ölçüsünde konforlu ve memleketin bunaltıcı atmosferi sayılmazsa, ziyadesiyle huzurlu bir yaşamı vardı, Ülker’in.
Ta ki bir çarşamba günü, yaşamını tümüyle değiştirecek cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Resmi Gazete’de yayımlanana dek…
Doğal olarak Resmi Gazete okumayan Ülker, kararnamenin yayımlandığından habersizdi. Hürriyet ve diğer havuz medyasının internet sayfalarında da henüz yer bulmamıştı. Öğleden sonra tivitırda dolaşır ve sigara içerken bir internet gazetesinde, ‘Garip kararname’ başlıklı haberi fark etmiş ancak pek ilgilenmemişti. İlerleyen saatlerde, düzenli olarak takip ettiği diğer sitelerde de benzer başlıklar görünce, haberi tıklayıp okudu. Önce hayâl gördüğünü düşündü. Gözlerine inanamayarak, defalarca tıkladı aynı başlığı. O günün mükerrer sayısında yayımlanmıştı kararname. Hemen Resmi Gazete’nin ana sayfasına girip metni buldu. Bir kez daha okudu. Bir kez daha. Kalkıp salonda yürüdü, mutfağa gidip bir bardak su içti. Sigara yakıp bir nefes aldıktan sonra, yeniden okudu. Remi Gazete sayfasına girip çıkıyor, her seferinde bu kez görmeyeceğini umut ediyordu. Şaşkınlıktan başkaca bir duyguydu yaşadığı. Kendisini, gençliğinden beri çok sevdiği gerçek üstü sinema filmlerinden birinin kahramanı gibi hissediyordu. Sanki bir anda kapı açılacak, hanımı Selin kahkahalar atarak içeri girecek; arkadaşları, bürokrat Atabey ile bankacı Mesut, gülen yüzleriyle şakalarını nasıl bulduğunu soracaklardı. Ancak kapı açılmıyor, içeri kimse girmiyor, tek paragraflık kararname metni bilgisayar ekranından yok olmuyordu.
“1970-1971 yılları arasında doğmuş, adı Ülker olup Ankara’da mukim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı fotoğrafçıların, her gün öğleden sonra saat 16.20’de, evlerine en yakın parkta, otuz dakika süreyle tek ayak üzerinde durmalarına dair…”
Devamını okumakta zorlanıyor, gözü kararıyordu. Kararname hükmünün, İçişleri Bakanlığı tarafından uygulanacağı yazıyordu, metnin son satırında! Oturduğu iskemleden kalkamıyordu bir türlü. Ne yapacağını, kime danışması gerektiğini kestiremiyor, kendisini, bir hata olabileceğine ikna etmeye çalışıyordu. Her ne kadar yönetim sistemi değişmiş ve rejim dönüşüyor olsa da, böyle bir düzenleme yine de mümkün olamazdı. Devlet neden böyle bir işle meşgul olsun ki, diye düşünüyordu. Hükmün nasıl bir anlamı olabilirdi. Deli miydi canım, her gün ne diye gidip o saatte tek ayak üzerinde bekleyecekti, böyle saçma şey ne görülmüş ne duyulmuştu… Ayrıca o niteliklere sahip başkaları da vardı herhalde, yani topluca itiraz edilebilirdi. Yok hayır, belli ki büyük bir yanlışlık vardı… Belki de Resmi Gazete’yi heklemişti kimi serseriler, belli mi olurdu! En iyisi sakinleşmek ve adımlarını sükûnetle, düşünerek atmaktı. Şimdi telefonlar gelmeye başlayacak, ailesi, eşi dostu arayıp ne olduğunu soracaklardı. Sakin olmalıydı. Sakin… Biraz soluklandıktan ve bir sigara daha yaktıktan sonra, Ecevit gibi eski bir akademisyen olan anayasa doçenti arkadaşı Fırat’ı aramaya karar verdi.
Uzun süre hiçbir şey, kararnameden önceki gibi olmayacaktı Ülker ve hanımı Selin’in hayatında…
(devamı haftaya…)
Yazarlar
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025