Roni MARGULIES
Bali’de demiş ki Başbakan:
“Günümüzde demokratik süreçlerin kapsayıcı, şeffaf, hukukun üstünlüğünü esas alan ve azınlıkların haklarını gözeten şekilde oluşturulması kaçınılmaz gereklilik.”
Bir dostumun yorumu şöyle oldu:
“Acaba Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olduğunu mu unutmuş, yoksa Türkiye'nin dünyada olduğunu mu?”
Bir başka dostum, şöyle bir metin kaleme aldı:
“Türkiye buna müstahak değil!
Her geçen gün düzeyi biraz daha düşen siyasî söylemimiz geçtiğimiz günlerde yeni bir rekor kırdı. Recep Tayyip Erdoğan'ın ‘bahtsız Bedevi’ sözü ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun kutup ayılı cevabı ile adiliğin, süflîliğin, edepsizliğin daha önce tecrübe etmediğimiz bir noktasına eriştik.
Artık yeter diyoruz. Tahammül sınırlarımızı aştınız. Tiksiniyoruz sizden, utanıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ister iktidarda olsunlar, ister muhalefette, politikacılarımızın devlet adamı olmasını istiyoruz, sokak serserisi değil.
Bu devletin başbakanlığına seçilmiş olan kişinin, işgal ettiği mevkiin önemine ve kıymetine vâkıf olmasını istemek hakkımızdır. Hükümetin başında olmak insana bazı sorumluluklar yükler. En temel hicap duygusundan yoksun bir başbakan yalnız kendisini değil, ülkesini de rezil eder.
Muhalefetin sorumlulukları da iktidardan aşağı değildir. Siyasî rakipleriyle senli benli konuşan, hakaret etmekten, hakarete hakaretle cevap vermekten geri kalmayan bir muhalefet, demokrasiye hizmet etmez, ona zarar verir. Muhalefetin görevi küfürleşmek değildir.
Toparlanın beyler. Bıktık artık. Siyaset bekliyoruz sizden, it dalaşı değil.”
Bu sözlere çoğu Taraf okurunun katılacağını tahmin ediyorum. Ama toplumun geneli için aynı şey geçerli değil bence.
Genelin ne düşündüğünü kestirip ona uygun davranmakta hiçbirimiz Tayyip Erdoğan’ın eline su dökemeyiz.
Bir örnek vereyim.
Türkler savaştan bezdi, barış istiyor.
Bundan hiç kuşkum yok.
Ama bu kadar basit değil.
Türkler her koşulda, ne olursa olsun, muhakkak barış istemiyor.
Yenilmiş olmak istemiyorlar. Bugüne kadar onlar adına yapılanların yüzlerine fazla vurulmasını istemiyorlar. Öteki’nin çok fazla zafer narası atmasını, sevinmesini istemiyorlar.
Barış istiyorlar, ama biraz “bizim istediğimiz gibi” olmasını, biraz “biz bahşettik” olmasını istiyorlar, öteki’nin biraz müteşekkir olmasını istiyorlar.
Bütün sertliğime rağmen, bütün ödün vermezliğime rağmen, Türklerin bu hissiyatını anlaşılır buluyorum. Yanlış olabilir, ama anlaşılır.
Bu hissiyat, “Türklerin haklarını kim koruyacak!” veya “Hep Türkler mi suçlu?” gibi iyice anlamsız ve sağcı bir şekil aldığında öfkelenmiyor değilim. Ama diyorum ya, anlaşılır bir yanı var. Kimse burnunun sürtülmesini istemez. İnsanlık hâli.
Bu nedenle, karmaşık bir hissiyat Türklerinki.
Bir yandan, bütün kamuoyu yoklamaları büyük çoğunluğun barış istediğini gösteriyor, ama öte yandan aynı büyük çoğunluk açlık grevlerini desteklemiyor, yüzlerce insanın ölümle burun buruna olması karşısında sessiz ve ilgisiz kalıyor.
Çünkü barış istiyorlar, ama “Kürtler kazandı”, “Açlık grevleri Türk hükümetini dize getirdi” diye düşünülmesini istemiyorlar.
Benzer bir şekilde, büyük çoğunluk bir Ermeni’nin öldürülmesi karşısında öfke duyuyor, Ermenilere ve diğer azınlıklara devletin eziyet etmesini yanlış buluyor. Üstelik, 1915 soykırımını bal gibi biliyor, hatta hafif bir suçluluk bile hissediyor.
Ama aynı zamanda, aynı çoğunluk açık açık “Türkler soykırım yapmıştır” denmesini istemiyor. Ezilmek, barbar gibi görünmek istemiyor.
Bu nedenle de, karmaşık bir hissiyat Türklerinki.
Ve bu karmaşık hissiyatı Tayyip Erdoğan çok iyi biliyor, çok iyi anlıyor.
Ve ona uygun davranıyor.
Nasıl mı?
Açlık grevlerine teslim olmuyor. Grevin tüm talepleri aslında kabul edildi; önümüzdeki dönemde hepsi uygulanacak. Uygulamak zorunda olduğunu Başbakan çoktan biliyor. Grevlerden önce de biliyordu.
Ama uyguladığı zaman, grevlerle alakası yokmuş gibi uygulayacak.
Hükümetin Kürtlere ihsan ettiği bir şeymiş gibi uygulayacak.
Türklerin karmaşık hissiyatına tam uygun düşen bir şekilde.
Hem Kürt sorununda hem diğer azınlıklarla ilgili konularda yıllardır bir adım ileri, iki adım geri gidiyor oluşumuz bundan kaynaklanıyor.
AK Parti’nin on yıl sonra hâlâ popüler bir parti olması bundan kaynaklanıyor.
İkide bir geri adım atılmasını engellemenin yolu, Türklerin karmaşık hislerini aşmasını sağlamak, barışın ve eşitliğin Türkler dâhil hepimiz için iyi olacağına Türkleri ikna etmek.
Nasıl yaparız, tam bilemiyorum.
Ama kitlesel bir Türk barış hareketi yaratabilirsek, eşit vatandaşlığın Türkler tarafından kitlesel bir şekilde talep edilmesini sağlayabilirsek, hiçbir hükümet bir daha geri adım atamaz.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.03.2023
13.03.2023
27.02.2023
20.02.2023
13.02.2023
6.02.2023
29.01.2023
21.01.2023
15.01.2023
15.01.2023