Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Çünkü yanlış (2)
26.08.2011
3738

Çünkü Yanlış: Terör Çağında İşkence, Mahremiyet ve Başkanlık Gücü (Because it is Wrong: Torture, Privacy and Presidential Power in the Age of Terror), Harvard Üniversitesi’nden bir baba ile Suffolk Üniversitesi’nden oğlunun, Charles ve Gregory Fried’in kitabı. 2010’da yayımlanan bu kitap, biri muhafazakâr bir hukukçu, diğeri de liberal bir profesör olan iki farklı birey, iki faklı görüş arasındaki ‘muhabbetin’ kâğıda dökülmüş hali.

Sonunda edineceğiniz bilgi, birçok insanın hayatını kurtarabilir; o zaman bir insana işkence yapmak “meşru” mudur?

“24” gibi, bir ABD devleti istihbarat ajanının maceralarını yansıtan popüler kültür örnekleri kadar farklı entelektüel ağırlıklarda eserler, çalışmalar, araştırmalarla, bu konu çok tartışıldı.

Bu soruya en iyi yanıtı da, gayet net, Çünkü Yanlış veriyor herhalde.

“Terörü önlemek adına, işkence yapılması yasadışıdır, çünkü yanlıştır” sonucuna varıyor baba-oğul.

Harvard ve Oxford Üniversitelerinde hukuk profesörü olan Jeremy Waldron da, 2010’da, Torture, Terror and Trade-Offs: Philosophy for the White House (İşkence, Terör ve Ödünler: Beyaz Saray için Felsefe) kitabında, hayli detaylı bir felsefi analiz sonucu, “terörle savaşta sembolik kazanımlar elde etmek uğruna, özgürlüklerimizden veya başkalarının özgürlüklerinden hiçbir şekilde feragat etmemeliyiz”
neticesine ulaşıyor. “Eğer kanunlar ve savaş hukuku olmasaydı, çatışmalardaki tüm ölümlerin cinayetten farkı olmazdı” vurgusunu da yapıyor.

George W. Bush, aynı yıl yayımlanan Decision Points (Karar Anları) kitabında, başkanlığı döneminde kullanılan “waterboarding” gibi işkence teknikleri kullanılmasını savunmuştu. “CIA’in sorgulama programı hayatları kurtardı” diyen Bush, ‘buradan’ bakınca, tartışmaya gerek duyulmayacak şekilde, ayan beyan haksız gözüküyor. “Çünkü yanlış” sözlerini, Türkiye’den bakarak son derece rahat söyleyebiliyoruz.

Türkiye’nin kendi meseleleri söz konusu olunca, aynı hakkaniyeti gösterebiliyor muyuz?

“Uzaklarda” bir yerde, birtakım “tanımadığımız bilmediğimiz” insanlara karşı, gözden ve gönülden uzak gerçekleştirilen operasyonların, Türkiye’nin demokrasi iklimini nasıl etkilediğini hiç düşünüyor muyuz?

Bu sonbahar, yeni anayasayı tartışacaksak, hak ve özgürlükler açısından nasıl bir bakış açısının hâkim olacağı bir algı dünyasında yapacağız bunu?

ABD’de terörle mücadele adına, hak ve özgürlüklerin tırpanlanması, sadece terör sanıklarını değil, aslında tüm toplumu etkileyen sonuçlar doğurdu.

Georgetown Üniversitesi hukuk profesörü David Cole’un, Less Free, Less Secure: Why America is Losing the War on Terror (Daha Az Özgür, Daha Az Güvenli: Amerika Neden Terörle Savaşı Kaybediyor?), bu aralar
Türkiye’de konuyla ilgili karar alanların göz gezdirmesi gereken bir kitap.

Cole, “Neden ABD, terörle mücadelesini kaybediyor” sorusuna şu yanıtı veriyor; “1. Dünya Savaşı’nda, savaşa karşı çıkanları tehdit olarak algıladık, çoğu da göçmen binlerce kişiyi hapse tıktık. 2. Dünya Savaşı’nda da, kökleri ‘düşman’ Japonya’ya dayanan 110 bin kişiyi... Soğuk Savaşı’n zirvesinde, McCarthy döneminde, komünist damgası binlerce kişinin yaşamını kararttı. Savaş psikolojisiyle mantıklı gelen birçok kısıtlama, aslında hiç de öyle değil ve aksi sonuçlar üretiyor”.

Türkiye’de terörle mücadelede, 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl öncesindekilerle içerikte aynı, söylem ve şekilde farklı tedbirler alınıyor.

Örneğin, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın oluşturduğu “yeni” stratejilerden biri medyada yer alan haberlere göre, “psikolojik harekât faaliyetleri ile halkın kontrolü yakından sağlanması”. Cazır cuzur, kamuoyu algıları ile bir öyle bir böyle oynanması sonucu kısa devre yapmakta olan bir toplumsal zihniyet var zaten Türkiye’de... Bu son ayar verme çalışması, toplumsal sigortaları iyice attırırsa, sorumluluğu kim üstlenecek?


Miranda ve teşekkür

Geçen hafta, ABD’de zanlıların susma hakkının, 11 Eylül’den sonra nasıl kısıtlandığını yazmıştım. Ankara Barosu Dergisi editörü, Avukat Sinan Kocaoğlu, örnek verdiğim “Berguis v. Thompkins” davasının içeriğinin 11 Eylül ile alakalı olmadığına dikkat çekmiş. Kendisinin, davayla ilgili “Susma Hakkı” başlıklı konuya son derece hâkim bir makalesi var.

Susma hakkı, en çok Obama döneminde kısıtlandı. İşkenceci yaklaşım bitti, yerine yargı yoluyla mücadele geldi. ABD, terörle mücadelesinde bir arpa boyu yol aldı mı? Tersine, ceza hukukunun bütünü, bahsi geçen davada görüldüğü üzere, zedelendi.

 


Afrika, yamyamlar ve Somali

Son beş yılda, Türkiye’nin ‘beynelmilelleşmesinin’ en önemli sonuçlarından, göstergelerinden biri, ‘yerli’ yardım kuruluşlarının, dünyanın dört bir köşesindeki afetlere, felaketlere yardım götürmesiydi.

Somali’deki felaket, Türkiye’nin yardım örgütlerinin çalışması ötesinde, toplum vicdanında büyük iz bıraktığı için bir dönüm noktasıydı.

Ve sonra, birden bir telekomünikasyon firmasının reklamı “acaba Türkiye’de Afrika’ya yönelik popüler bakış nasıl” diye düşündürttü insanı...

“Afrikalı yamyamlar”, “kazanda kaynatılan beyazlar” ve “beyazları pişiren Afrikalıya” şöyle bir espri; “Bu kadar kişiye yemek yapıyorsun, kafanda bonen yok...”

Bu yaklaşımın da, hiçbir esprisi yok...


[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar