Ümit KIVANÇ
"Siz sırf Kürtlerin partisi misiniz?"
"Ayrı devlet mi kurmak istiyorsunuz?"
"AKP ile anlaştınız mı?"
"AKP ile anlaşacak mısınız?"
"Koalisyon yapacak mısınız?"
"Dışarıdan destekleyecek misiniz?"
"Peki ya İmralı 'yapın' derse?"
"Gezi'de var mıydınız?"
"Gezi'ye niye darbe dediniz?"
"Niye ‘Gezi'de CHP yoktu’ dediniz?"
"Dine karşı mısınız?"
"Diyanet'i neden kaldırmak istiyorsunuz?"
"Dindar Kürtler size oy verir mi?"
"Zerdüşt müsünüz?"
"Daha çok Batı'ya mı sesleniyorsunuz?"
"Ermeni soykırımı oldu mu?"
"Eşiniz niye ortalıkta yok?"
Her biri aşağı yukarı 8174357 kere sorulmuş bu sorulara bir-iki tane daha eklersek, HDP ve Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a yönelik basın faaliyetinin yüzde doksan dokuzunu toparlamış oluruz.
Söyleyecek çok sözü olduğu belli, güzel konuşan, derin konuşan, esprili konuşan, alışılmadık karakterde bir siyasetçiyi karşısında bulduğunda ancak hepsi kısacık bir zaman diliminde eskitilmiş şu soruları tekrarlayabilen meslektaşlarıma hakikaten "el insaf!" çekmek istiyorum.
Demirtaş şimdiye kadar hiç tanımadığımız, bilmediğimiz türden bir siyasetçi. Ekranda özeleştiri yapabiliyor, yanlışını kabul edebiliyor, özür dileyebiliyor. (Bu topraklarda normal şartlarda göreceği tepki, "Artizlik mi yapıyon?" olabilir.) Meseleleri izah edişi, despot fakat marifetli bir hoca elinde eğitilmiş senarist gibi: Gereksiz hiçbir yan yola sapmadan, lafı hiç dolandırmadan, ama heyecanı ve alınan zevki hiç düşürmeden, bir anda varıveriyor varmak istediği yere. İrticalen konuşma becerisi, ancak çok tecrübeli sunucularla, spikerlerle kıyaslanabilecek düzeyde. Anlık espri yeteneği de güçlü, ama asla espri şehvetine kapılmıyor, çeşniyi esasın yerine geçirmiyor.
Bir siyasetçiyi dinlemek durumundaysak, daha ne isteriz?
Ama Demirtaş'ın, şu korkunç gerilimli ortamda yüreklere su serpebilmesinin sebebi, sanırım bu hüner ve yeteneklerinden ibaret değil. Kendisini dinleyene/izleyene verdiği his galiba bütün bunlardan daha derin, daha kalıcı bir yerlere dokunuyor. 28 Mayıs Çarşamba gecesi Demirtaş CNNTürk'te Ahmet Hakan'ın "Tarafsız Bölge" programında konuştuktan sonra yağan tweet’lerden biri şöyleydi: "Selahattin Demirtaş'ın bu akşam anlattıkları ve hitap şekli, bir seçmen olarak kendimi değerli hissetmemi sağladı. Azarlanmamak ne güzel."
Çünkü azarlanmamak, insan yerine konmak demek ve biz bu memlekette esas olarak buna hasretiz. Hele muhalifsek, hele solcuysak, hele Kürt'sek!..
Sözkonusu programda Demirtaş'ın, genellikle yaptığı gibi, derli toplu bir-iki cümle ile dile getirip, âdetâ herkesin sonradan tekrar alıp bakması için "şuraya bıraktığı" bir mevzu daha vardı ki, o da bu kendini insan gibi hissetme ile bağlantılı. Yumuşak, samimi, nazik üslûbundan sözedilirken, Selahattin Demirtaş, yürüttüğü -ve parti olarak yürüttükleri- çalışmanın sadece somut hedefli (barajı aşma) bir siyasî çalışma olmadığını, "toplumu iyi etme"yi amaçlayan bir tedavi gayreti olduğunu imâ etti.
Keşke bunu biraz daha derinleştirseydi. (Ve tabiî keşke karşısındaki gazeteci buradaki derin manayı kavrasa ve bu mevzu etrafında biraz dolanmanın getireceklerini öngörebilseydi.)
Can yakan, kalp kıran, kin ve düşmanlık yaratan, son derece sert, kirli aşamalardan geçmiş, otuz yıllık bir savaş dönemi var, geride; Kürt-Türk düşmanlığı serpilmiş, yayılmış. Bu zaten, günde on-yirmi kişinin öldürüldüğü, Anadolu şehirlerinde Alevi katliamlarının düzenlendiği, bilahare insanların toplama kamplarında, işkencehanelerde doğduğuna pişman edildiği, gözaltında kaybedildiği, asıldığı 12 Eylül darbe döneminin ardından gelmiş; o dönemin acıları henüz tazeyken yeni acıların pençesine düşülmüş. '90'ların kanı kurumadan, öfkesi dinmeden, kısa bir aranın ardından, AKP önderliğinin yarattığı acımasız gerilim ortamı; her gün, her saat, her dakika yeni yeni gerilimler, acılar, kızgınlıklar yaratarak toplumun çeşitli kesimlerini birbirlerine karşı saldırıya hazır hale getirme, tahrik, bileme, hiçbiri olmazsa diken üstünde tutma pratikleri...
İşte hepimizi sürekli zehirleyen bu ortamda, Demirtaş gibi davranan, konuşan, gülümseyen biri elbette bizi alıp başka diyara götürüyor. Bunca eşitsiz koşullarda girişilmiş, bunca saldırı altında yürütülen bir seçim yarışının insanda her türlü isyan duygusunu uyandıracak acımasızlığına rağmen Demirtaş öfkelenmiyor, küfretmiyor, hakaret etmiyor, nezaketini koruyor ve bu nazik tavır asla güçsüz birinin mecburen alttan alması gibi olmuyor, aksine, vakur, onurlu, umutvar gözüküyor. Etrafına da sükûnet, ağırbaşlılık, cesaret ve umut aşılıyor.
Bu muazzam bir başarı. Bizim gibi, mutsuzluğuna, umutsuzluğuna, çaresizliğine kazık kakmış bedbahtları yerinden kaldırıp başka bir -mutlu, huzurlu- diyara götürebiliyor... Yani hepimizi bir şekilde tedavi ediyor.
Demirtaş'ı dinlediğimizde, bir süre, geçici olacağını bilsek de, kendimizi farklı, daha iyi hissediyoruz ya; işte uğrunda uğraşmaya değecek olan şey de aslında bu işlemi tersine çevirmekten ibaret. Hangi siyasî terminolojiyle ifade edersek edelim, hangi hedefte simgelersek simgeleyelim; esası bu:
O başka diyarı alıp buraya getirmek.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024