Yasin AKTAY
Devriminin 8. Yılını kutladığı günlerde Tunus, devrimini kendisinden çalmaya dönük yeni bir teşebbüsü daha geride bıraktı. Bu teşebbüs, solcu sendikaların genel grevi üzerinden hayat pahalılığını bahane ederek 8 yılın sonunda Devrimin amaçlarından hiç bir şeyi gerçekleştirmemiş olduğu mesajını halkın zihnine kazımaya çalışan ve onları hükümeti yıkmaya davet eden bir teşebbüsüydü. Başarısız bir teşebbüs olarak kaldı. Çünkü halkta bunun amacının Devrimi çalmaya dönük yeni bir teşebbüs olduğu noktasında neredeyse hiç bir kuşku bulunmuyor. Bu teşebbüslerin devam edeceği de bekleniyor elbet.
Aslında yaşanılan bütün zorluklara karşılık Tunus halkının elinde şu anda paha biçilmez bir servet var: Demokrasi ve özgürlük. Bunun bütün sorunların üstesinden gelmek için en temel şart olduğu konusunda yüksek bir bilinç var.
Tunus’un Arap Baharı sürecinde bütün devrim korsanlarına karşı devrimi rayında tutma konusunda ortaya çok başarılı bir tecrübe koymuş olduğu açık bir gerçek. Bir modele dönüşen bu tecrübenin ortaya konmasında Raşid Gannuşi’nin süreci bilgece yönetiminin çok büyük bir rolü olduğu da biliniyor. Onun tarz-ı siyasetinin doktora tezlerine, araştırmalara konu olacak bir model oluşturmuş olduğunu ve bu konuda çok şeyler yapılmış olduğunu da söylemiştik. Muş Alparslan Üniversitesinden Dr. Ahmet Gökçen’in “Bir Sosyal Hareket olarak Nahda” başlıklı tezi ilk anda aklıma geleni.
Gannuşi hiç kuşkusuz çağdaş İslami siyaset düşüncesi içinde teorik yaklaşımlarıyla pratiği birleştirebilmiş bir mütefekkir siyasetçi. Pratiği teorilerinin bir uygulaması gibi ortaya koyuyor, teorilerini de pratiğinden besleyerek İslam siyaset düşüncesinde bir çığır açıyor. Bazı oryantalistlerin İslamcılara atfedebileceği klişe türünden tiplemelere hiç uymuyor. Uymadığı için konuşmalarıyla, söylemleriyle çok şaşırtıyor. Demokrasi diyor, laiklik diyor mesela. Belki sadece oryantalislere değil bazı İslamcılara da çok şaşırtıcı gelecek, hatta bazılarının ifrit oldukları kavramları kullanmaktan çekinmiyor. İşin ilginç tarafı bu kavramları duyan oryantalistler de, o sözümona İslamcılar da Gannuşi’yi, kendi bildikleri İslam’dan veya İslamcılıktan “sapmış” görmekte birleşiyorlar.
Oysa Gannuşi kendi içinde son derece sağlam, tutarlılığı olan bir söyleme sahip. Demokrasi derken asla köprüyü geçinceye kadar başvuracağı bir araçtan bahsetmiyor. Bununla klasik anlamda İslami Şura uygulamasının anakronik bir uygulamasından da bahsetmiyor.
Elbette Şura, her Müslümana olduğu gibi kendisine de bir değer ve ilke olarak yol veriyor. Ama onun zaman içindeki uygulamalarının çok farklı olabildiğini çok iyi biliyor. Günümüzde bu idealin demokrasi formu içinde pekala mümkün olduğunda karar kılıyor.
Aynı şekilde laiklikten de -yeter ki, din düşmanlığı olarak değil de din ve vicdan özgürlüğü olarak anlaşılsın- uzlaşılabilecek bir ilke olarak bahsetmekten geri durmuyor Gannuşi. Bunu bir Müslüman olarak farklı değer ve yaklaşımlara sahip olan taraflarla katıldığı bir siyasal müzakerede kendisi “dinde zorlama yok” veya “herkesin dini kendine” düsturlarına referansla bağdaştırabilir: varsın diğer taraflar da ona “laiklik” desin! Neticede hiç kimse veya grup bir toplumda yalnız değil ve aslolan hep birlikte, huzur içinde, özgürlüğü temin ederek yaşanacak bir toplumda uzlaşmaktır. İnsanların belli ortak değerlere farklı yorumlarla yaklaşmaları siyasal hermenötiğin tabiatındandır. Neticede Tunus faklı insanlardan oluşmaktadır ve Tunus -farklılık arzetseler- de bütün Tunuslularındır.
Ülkede gerçekten de laikliği neredeyse dışlayıcı ve mutlak hakim bir din gibi algılayanlar var. Bunların toplum tasavvurlarında kendileri gibi olanlardan başka kimseye yer yok. Dinin her türlü toplumsal veya kamusal tezahüründen rahatsız olan bu tür insanlar için demokrasi gerçekten fazla geniş geliyor. Nahda’ya tahammülleri yok, ne kadar toplumsal yaygınlığı olursa olsun ve ne kadar uzlaşmacı olursa olsun.
8 yıldır bir şekilde iktidarın ortağı olan Nahda’nın endişelerini haklı çıkaracak en ufak bir davranışı olmadığı halde, hala endişe etmeye devam eden ve bu endişeleriyle sesleri güçlerinden çok daha fazla çıkan bu kesimlerin gürültüsüne rağmen Gannuşi’nin ortaya koyduğu siyasal sabır ve tahammül ayrıca takdire şayan.
Aslında liberal demokratların doksanlı yıllarda bahsettikleri bir “müzakereci demokrasi” kavramı vardı. Bu kavramın doğru dürüst bir uygulaması hiç bir demokratik deneyimde görülmedi. Siyasal pratiklerde tarafların müzakereden ziyade çatışmayı, husumeti ve birbirlerine çelme takmaları daha yaygın bir örnek. Buna rağmen, Gannuşi’nin Tunus’ta Devrim’den itibaren ortaya koyduğu pratik belki tam da bu müzakereci demokrasi teorisi açısından daha ilginç bir örnek olabilir. Çünkü gerçekten hiç bir koşulda müzakereye katılmaktan veya müzakereye çağırmaktan, müzakere masasının da devrilmesine izin vermeyen bir yaklaşım ortaya koydu.
Ancak bu müzakerede taraflardan en az birinin bazen gereğinden fazla özverili davranmasının ne kadar önemli olduğunu da bu vesileyle gösterdi. Çünkü bu süreç içinde en göze çarpan özelliği müzakerenin devamı adına sergilediği vazgeçişler, fedakarlıklar.
Daha en başta kendisi Cumhurbaşkanı adayı olabileceği halde ve kazanma şansı da yüksek olduğu halde bunun yaratacağı gerilime değmez diyerek iki seçimde de geri çekilmesi. Bilahare mecliste çoğunluğa sahip olduğu halde hükümetleri kurmak için sahip olduğundan daha az kabine ağırlığına razı olması. Bu uzlaşmacı tutumu her hükümet veya siyaset krizinde onu bir arabulucu olarak ülkenin herkes tarafından kabul edilen en saygın siyasi figürü haline getirmiş durumda.
Müzakereyi sürdürmek adına ortaya koyduğu fedakarlığın kendi taraftarları nezdinde bir burukluğa yol açtığı ve hak ettiklerinden daha aza razı olmaya zorlanmaları dolayısıyla göreli bir hoşnutsuzluğa yol açması beklenebilir.
Oysa Gannuşi bu sayede aslında ülkenin 8 yılın sonunda demokratik, istikrarlı ve özgür geleceğine doğru emin adımlarla yürüdüğü bir çizgide kalmasını sağlamış oldu.
Müzakereci demokrasi tartışması bile yapılacaksa bundan sonra Tunus modeli ve tabi bu modelde Gannuşi örneğinde değerlendirilebilecek çokça ders var.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019