Alper GÖRMÜŞ
Pandeminin ilk aylarında, iktidarın belediyelerin halkın yardımına koşma çabalarına engel olmaya karar verdiği, bu amaçla banka hesaplarına gönderilen bağışlara el koyacağı haberini ilk olarak bir Twitter hesabında gördüm. Altında ‘bunlar’ın ‘işte böyle insanlar’ olduğunu haykıran kıyamet gibi yorum vardı.
İnanmadım.
Sosyolojimizin, ‘bunlar’a tepki duyan laik-seküler kısmının bazen kapıldığı abartılı ruh hallerinden birinin daha sergilendiğini düşündüm. Biri ortaya bir laf atmış, duyguları zaten patlamış birileri de o hesaba misafir gelmiş olmalıydı. Varsayımıma duyduğum inanç o kadar güçlüydü ki, söylenenin doğru olabileceğini bir an bile düşünmeden, ertesi gün yalan olduğu tabak gibi açığa çıkacak bu ‘dezenformasyon’u ilk ortaya atanın amacı üstüne tefekküre daldım. Aslında cevabı biliyordum, o nedenle ‘tefekkür’ kısa sürdü: “Dezenformasyonun ‘ilk etki’sinin gücü” konusunda bilgi sahibi olan birinin marifeti olmalıydı bu. Buna göre, bir dezenformasyonun ipliği isterse birkaç saatte pazara çıksın, istendiği kadar yalanlansın, ilk zokayı yutanların çok büyük bir bölümünün bundan haberi olmuyor, dolayısıyla da ilk duyduklarının-okuduklarının ‘doğru’ olduğuna inanmaya devam ediyorlardı.
Heyhat ki zokayı yutanın bizatihi ben olduğum ertesi gün çıktı ortaya. Gerçekten de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu talimat vermiş, insanların belediyelere gönderdiği yardım paraları bloke edilmişti.
Habere -çaresizce- inanmıştım ama şimdi de bir iktidarın böyle devâsâ bir ‘hata’yı nasıl yapabildiği kurcalamaya başlamıştı zihnimi. Evet, bu ancak ‘hata’ olarak adlandırılabilirdi, çünkü dünyanın en halis duygularından birini şeytanlaştırıp bundan büyük siyasi zarar görmemeyi düşünmek ancak hatalı bir değerlendirme sonucunda mümkün olabilirdi. Şimdi, gerek iktidarı destekleyen kanaat önderleri gerekse ona oy veren milyonlar “yok artık, bu kadarı da olmaz” diyerek güçlü bir itiraz geliştirecekler, iktidar da böyle bir ‘hata’yı biz nasıl yaptık diye dövünecek, belki de kararını geri alacaktı.
Heyhat ki bu değerlendirmemin de tıpkı birincisi gibi hatalı olduğunu anlamam için birkaç hafta geçmesi yetti. Gördüğüm şey şuydu: Ne iktidarın ‘kanaat önderi’ kılıklı temsilcilerinde ne de tabanında bir tepki vardı. Sonraki aylara, yıllara baktığımda da gördüğüm şey şu oldu: Hayır, iktidar “yardım edeceksen devlet üzerinden et, yok öyle paralel maralel” tavrından dolayı siyasi bir zarara uğramadı, taraftarları onu ayıplamadı.
Peki neden böyle oldu? Neden böyle oluyor? Ne kadar tatmin edici olduğunu bilemeyeceğim kendi cevaplarıma biraz sonra gelmek üzere hadisenin deprem felaketi temelli taze versiyonlarından bir demetle mevzuyu güncelleştirmeye çalışacağım. Üç örnek vereceğim…
Birinci örnek: Yıllardır sürdürdüğü yardım çalışmalarıyla halkın büyük teveccühünü kazanmış Haluk Levent’in AHBAP organizasyonu, bir iktidar kanalında AK’çı-ulusalcı kırması bir zevat tarafından topa tutuldu (aslında bu, sosyal medyada birdenbire başlayan anti-AHBAP alevlenmenin parladığı andı, yani öncesi de vardı): Haluk Levent de kim oluyordu, devlet dururken ona ne oluyordu, 1 milyar lira parayı yönetebilir miydi?
İkinci örnek: Tabii ki Devlet Bahçeli’nin 14 Şubat’ta partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma: “Devleti bir kenara itip, ahbap çavuş ilişkileriyle yardım toplanması, bu kapsamda paralel bir hat kurulması devletin inandırıcılığını bir nevi gölgelemektir. Devletin ve hükümetin hakkını teslim etmek lazımdır. Devletin yapamadığı ne vardır da Ahbapçılar, Babalacılar akbaba gibi kanat çırpmaktadır. Bu sahtekârların Türk televizyonlarında artık yer almaması lazımdır. Devleti acz içinde gösterircesine sosyal medyaya üşüşenler bindikleri dalı kestiklerini ne zaman anlayacaklardır?” (Buna İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dünkü taze sözlerini üçüncü örnek niyetine ekleyelim: “Devletle eş koşmaya çalışan varsa elbette ki gereği yerine getirilecektir.”)
Bu defa pandemi dönemindeki şaşkınlığımı yaşamadım, Bahçeli’yi, Soylu’yu dinledikten sonra, “nasıl oluyor da dünyanın en halis duygularından biri olan ‘yardım’ı şeytanlaştırıp bundan büyük siyasi zarar görmemeyi düşünüyorlar” diye sormadım. Çünkü pandemi dersinden öğrenmiştim ki, hayır, siyasi zarar görmüyorlar.
Neden böyle oluyor?
İşte şimdi geldik meselenin zor yanına… Evet, nasıl oluyor da zarar görmüyorlar? Nasıl bir sosyolojiye, nasıl bir inanca, nasıl bir zihniyete hitap ediyorlar ki siyasi zarar görmeyeceklerini düşünüyorlar? Ve haklı çıkıyorlar?
Soruyu şöyle de sorabiliriz: Bu siyasetçilerin hitap ettiği insanların yardım ve yardımseverliğe dair duyguları toplumun öbür kesimlerinden farklı olmadığına göre, yani onlar da bu değere pozitif bir önem atfettiğine ve öbürleri kadar yardımsever olduğuna göre, hangi duygu bundan daha üstün gelip onu bastırmaktadır? Ki bu nedenle yardımseverlik duygusunu şeytanlaştıran kendi siyasetçilerini cezalandırmayı düşünmemektedirler.
Kanımca iki nedeni var bunun.
Birincisi daha kapsayıcı, köklerini derin zihniyet kalıplarından alan bir duygu: Büyük zorluklar karşısında esas olarak devlete güvenme, her şeyin devlet üzerinden yürütülmesini onaylama, devlet dışı (devletin onay vermediği) inisiyatiflerin, ‘ayrı baş’ çekmelerin devletin çabalarını sekteye uğratacağına inanma… Kısaca ‘devletim her şeyi halleder’ duygusu… Ataerkillikle otoriterlik karışımı bir zihniyet kalıbının belirlediği devlet-toplum ilişkisinden neş’et eden bir duygu; uzun uzun üzerinde durmaya sanırım gerek yok. Mottosunu da söyleyip geçiyorum: Büyük zorluklar güçlü otoritelerle aşılabilir, merkezkaç (sivil) inisiyatifler otoriteyi zayıflatır ve güçlüğü aşmada zaafa yol açar.
Kanımca, yardım duygusunu şeytanlaştıran siyasetçilerin bundan siyasi zarar görmemesinin ikinci nedeni kutuplaşma. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum.
Toplumsal kutuplaşmanın aşırı biçimlerini bir savaş hali gibi düşünmek ve savaş koşullarının ahlaki ölçülerinin bu ölçüde kutuplaşmış toplumlarda da geçerli olduğunu varsaymak yanlış olmaz (bir parça abartıyla).
Böyle toplumlarda kutuplaşmış siyasi taraflardan her biri, kendi destekçilerine, karşısındakinin fıtratı gereği ‘iyi bir şey’ yapmayacağını, yapamayacağını söyler; tıpkı savaşta düşmanın ‘iyi bir şey’ yapmasının mümkün olmaması gibi. Ola ki bir işgalci dış güç savaş sırasında mesela elektriği ve suyu olmayan köylere elektrik ve su götürmeyi planlasın… Düşmana karşı direnen milli güçler ne yapar böyle bir durumda? “Aman iyi, vatandaşlarımız rahat etsin biraz” mı der yoksa bütün gücüyle bu planlamayı sabote etmeye mi kalkar? Tabii ki ikincisi.
Kutuplaşmış toplumlarda iktidarın ve muhalefetin birbirlerine karşı geliştirdiği “iyi şeyleri destekleriz, yanlış bulduğumuza karşı çıkarız” söylemi sahte bir söylemdir. Gerçek şudur ki, dil öyle dese bile beyin “Allah kahretsin, yine sempati toplayacaklar” der.
Kutuplaşmış toplumlarda ‘zayıf kutup’un (muhalefetin) ‘güçlü kutup’un (iktidarın) yapacağı ‘iyi şey’leri engelleme gücü yoktur; elinden gelse engeller. Buna karşılık iktidarın muhalefetin yapmayı planladığı ‘iyi şeyler’i engelleme gücü vardır. Ve gördüğümüz gibi engellemektedir.
Sanıyorum iktidar mantığı ‘paralel’ yardımları engelleme kararına şöyle bir sorudan kalkarak varıyor: Acaba hangisi bana daha az zarar verir? Yardımsever muhaliflere, belediyelere engel olmamak, ellerini tutmamak ve onların bundan sağlayacağı yarara, sempatiye razı olmak mı, yoksa elimden geldiği kadar engellemek mi?
Tabii ikinci şıkkın maliyeti var, iktidar muhakkak o soruyu da soruyordur kendisine: Engellersem, kendi tabanımın da tepkisini çeker miyim, “yok daha neler” dedirtir miyim?
İşte bu muhasebe sonucunda iktidara kendi dışındaki yardımları engelleme, yardımseverleri şeytanlaştırma kararını almada en büyük cesareti toplumun aşırı ölçüde kutuplaşmış olması veriyor.
Yukarıda sorduğum soruyu bir daha hatırlayalım:
“Bu siyasetçilerin hitap ettiği insanların yardım ve yardımseverliğe dair duyguları toplumun öbür kesimlerinden farklı olmadığına göre, yani onlar da bu değere pozitif bir önem atfettiğine ve öbürleri kadar yardımsever olduğuna göre, hangi duygu bundan daha üstün gelip onu bastırmaktadır? Ki bu nedenle yardımseverlik duygusunu şeytanlaştıran kendi siyasetçilerini cezalandırmayı düşünmemektedirler.”
İşte bunu sağlayan ‘güçlü’ duygunun adı kutuplaşma: “Bizimkiler onları (‘düşmanı’) engelleyerek iyi yapıyor, yoksa takdir kazanırlar ve bu da onları siyaseten güçlendirir…”
Buna bir de ‘devletim’ duygusunu ekleyin… Sonuç: iktidarın “yardım edeceksen devlet üzerinden et, yok öyle paralel maralel” tavrından dolayı siyasi bir zarara uğramaması, taraftarlarının onu ayıplamaması…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025