Alper GÖRMÜŞ
Cumhuriyetimizin tek partili, demokrasisiz dönemini (1923-1950) düşmez kalkmaz bir determinizmle açıklamanın modası hiç geçmiyor... Hatırlayacaksınız, “O zaman koşullar öyleydi, başka türlüsü mümkün değildi” itirazlarının son versiyonunu, nihayet tartışmaya başladığımız Dersim faciası çerçevesinde İnönü’nün torunu, CHP milletvekili Gülsün Bilgehan dile getirdi:
“Bu sorunun çözülme yöntemi bugünki insan haklarına uymuyor ama o dönemde başka çare yokmuş zaten. Bence sonuca bakmak lazım. Sonuçta bugün Tunceli bölgesi en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar da var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.”
Bilgehan’ın sözlerinin ikinci bölümü, Cumhuriyet’in demokrasisiz bir çocukluk ve gençlik geçirmesini“başka çare yoktu” argümanıyla açıklayanların, aslında sadece bir zorunluluğu “kerhen” kabul etmekten ziyade, o dönemin öyle olmasından memnuniyet duyduklarını da ele veriyor.
Gülsün Bilgehan’ın 2008’de Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı’ya verdiği söyleşide sarf ettiği şu cümleler de bunu gösteriyor:
“Yeni kuşaklar son 30 yılın CHP’sini biliyorlar. Oysa CHP, cumhuriyeti kuran parti ve 1940’ların, 50’lerin, 60’ların, 70’lerin CHP’si farklı. Zaten CHP’nin şu andaki ilkelerinde, programlarında hiçbir sorun yok. Onlar olduğu gibi kalmalı ve korunmalı. 30 senedir süren yönetimde bir eksiklik var galiba.”
“Şükrü Hanioğlu’nu okuyor musunuz?”
Cumhuriyet’in başka türlü kurulamayacağına ilişkin yaklaşım, zımnen de olsa Cumhuriyet’in o dönemine eleştirel yaklaşan kimi kesimler tarafından da kabul ediliyor. Bu kesimlerin itirazları, “o zamanki tarihsel koşullar nedeniyle kaçınılmaz olan tercihleri bugüne taşımak isteyenlere” yönelik olarak şekilleniyor.
Sabah gazetesi yazarı Şükrü Hanioğlu geçenlerde, dönemin otoriter niteliğine işaret edenleri“tarihsel koşulları dikkate almamakla” suçlayanlara karşı çok önemli bir yazı kaleme aldı. Hanioğlu, bu çerçevede öne sürülen gerekçeleri tek tek ele alıp değerlendirdi ve bunlardan hiçbirinin dönemin otoriter-diktatoryal özelliklerini “anlamada” geçerli olamayacağını öne sürdü.
Hanioğlu’nun yazısı, Murat Belge’nin “Hanioğlu’nu okuyor musunuz?” başlıklı yazısındaki“okumalısınız” uyarılarının ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha gösterir nitelikteydi.
Şükrü Hanioğlu, Cumhuriyet’in tarihsel koşullar nedeniyle demokrasisiz olmak zorundaolduğuna dair görüşü temellendirmede kullanılan üç argümanı tek tek ele alıyor ve bunlarla halleşiyor.
Bunlara sırasıyla bakalım...
Padişahlıktan bir anda çoğulculuğa geçilemezdi...
Birinci argüman:
Cumhuriyet, “ümmetten millet, kuldan vatandaş” yarattı. Devraldığı miras öylesine monolitikti ki, bir “geçiş dönemi” yaşamadan buradan “çoğulcu demokrasi”ye geçmek mümkün değildi.
Hanioğlu’nun bu argümana cevabı:
“Bu tez bizzat Erken Cumhuriyet’in yarattığı monolitik ‘Osmanlı’ kavramsallaştırmasına dayanmaktadır. Buna karşılık, Cumhuriyet öncesi Osmanlı toplumu kendi modernitesini yaratmış, 1908-1912 arasında ciddî bir çoğulculuk ve parlamenter sistemi yaşatabilmiş, ‘vatandaşlık’ı kutsayan, ‘hakimiyet-i milliye’ kavramının gazete adı olacak kadar popülerleştiği bir yapıydı. Sosyalizmden liberalizme, milliyetçilikten İslâmcılığa kadar her türlü fikri savunan siyasî partilere, güçlü kadın hareketine, çok sesli basına, idareyi denetleyen bürokratik kurumlara, işçi örgütlenmelerine sahip bu yapı söz konusu kavramsallaştırma yardımıyla resmedildiğinden oldukça farklıydı.
“Bu yapının Bâb-ı Âli Baskını sonrasında yerini otoriter tek parti iktidarına bıraktığı doğrudur. Ancak Mondros Mütarekesi sonrasında, toplumumuzda da, tüm Avrupa’da olduğu gibi, yeniden çoğulculuğa dönüş eğiliminin ağır bastığı şüphesizdir. 1919 koşullarında seçim yapılması, İstiklâl Harbi zorluğundaki bir mücadelenin ‘tartışan’ bir meclisle yürütülmesi bu eğilimin ne denli güçlü olduğunu gösterir. (...) Dolayısıyla kendi bağlamında değerlendirildiğinde de 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu sonrasında nihaî şekline evrilen Tek Parti rejimi ve uygulamalarının yeni cumhuriyetin önündeki yegâne seçenek olduğunu ve devralınan mirâsın bunu zorunlu kıldığını söyleyebilmek mümkün değildir.”
Avrupa, otoriter devletler deniziydi...
İkinci argüman:
Dönem, Avrupa’da otoriter ve totaliter rejimlerin işbaşında olduğu bir çağa tekabül ediyordu. Dolayısıyla böyle bir Avrupa’da demokrasi kurmaya çalışmak gerçekçi değildi.
Hanioğlu’nun bu argümana cevabı:
“Bu tez ise tarihî gelişmelerle uyumlu değildir. Avrupa’da ‘otoriter ve totaliter’ karakterli rejimlerin egemenliği Büyük Depresyon’un etkilerinin ağır biçimde hissedildiği 1930’lu yıllarda belirginleşmiştir. Dolayısıyla 1920’li yılların başlarında yapılan bir tercih, o sırada Avrupa’da egemen olan genel eğilimi yansıtmaktan uzaktır. Kendini Avrupa’nın parçası olarak gören Türkiye’nin tercihi de bu nedenle doğal görülemez. Nitekim bu durum Cumhuriyet kurucularını da rahatsız etmiş ve onları 1930’da başarısızlıkla neticelenecek bir ‘çoğulculuk denemesi’ne girişmek zorunda bırakmıştır.
“Harb-i Umumî sonrası Avrupa’sında yükselen eğilim ‘otoriter ve totaliterlik’ değil ‘anayasacılık, çoğulculuk ve demokrasi’ olmuştur. Farklı bir ‘demokrasi’ kurma iddiasıyla ortaya çıkan Bolşevikler haricinde, üç eski imparatorluğun Avrupa topraklarındaki yıkıntıları üzerine kurulan tüm yeni devletler bu değerleri ön plana çıkaran rejimler inşa etmeye gayret etmişlerdir.
“Siyaset bilimcileri 1923’te Avrupa’da mevcut otuz iki devletten yirmi sekizinin ‘çoğulcu demokrasi’ rejimine sahip olduğunu tesbit etmişlerdir. (...) ‘Çoğulcu demokrasi’ Büyük Depresyon’un etkilerinin hissedildiği 1930’lu yıllara kadar Avrupa’nın ‘ideal’ rejimi olmuştur.”
Üçüncü argüman:
Türkiye azınlıklar ve etnik meselelerden dolayı “kendisine özgü” bir ülkeydi... O zor koşullarda demokrasiyle üniter devleti sağlamak mümkün değildi.
Hanioğlu bu argümanla halleşirken de, belki Türkiye’dekinden bile ciddi azınlık sorunları olan Çekoslovakya örneğini veriyor, “1938’e kadar Cemiyet-i Akvâm Azınlıklar Komitesi’ne Çekoslovak idaresi hakkında tek bir şikâyette bile bulunulmdığını” hatırlatıyor.
Hanioğlu’nun nihai sözü ise şöyle:
“Dolayısıyla kendi toplumumuza ‘otoriterlik dışı yollarla adam edilemez Doğulular’ benzeri Oryantalist bir gözlükle bakmadığımız takdirde, dönemin koşulları çerçevesinde de ele aldığımızda otoriter tek parti rejimine yönelişin Cumhuriyet kurucuları önündeki tek ve doğal seçenek olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir.”
Hanioğlu’nu okuyor musunuz?
Milli Güvenlik hocaları ‘rutin istihbaratçı’ydılar...
Taraf’ın 14 aralık tarihli nüshasında, Balyoz darbesini planlayanların “Milli Güvenlik”derslerine giren asker öğretmenleri “ajan gibi” kullandıklarına dair önemli bir haber yer aldı. Taraf, haberini “Balyoz Darbe Planı soruşturması kapsamında Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramalar kapsamında hazırlanan iddianamenin ek klasörlerinde yer alan belgelere” dayandırmıştı.
Darbe Günlükleri’nin Nokta versiyonunda yer almayan bir bölümü ise bu uygulamanın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin standart bir uygulaması olduğunu gösteriyor...
Günlükler’in 4 Kasım 2004 tarihli bölümünde, komutanlara 1. Ordu’da verilen brifingden şu alıntı yapılıyor:
“2004-2005 eğitim yılı başlangıcında Ordu bölgesinde, garnizon komutanlıklarınca ayrı ayrı, İstanbul garnizonunda da Ordu komutanlığınca, milli güvenlik bilgisi derslerinde görevlendirilen tüm öğretmenler yapılan toplantılarla eğitilmiş, özellik arz eden konularda bilgilendirilmiş ve bilinçlendirilmişlerdir. Milli güvenlik bilgisi ders öğretmenlerinden 20 Ekim 2004 tarihinde alınan raporlara göre...”
Darbe Günlükleri’ndeki bu bilgi ile Taraf’ın haberi birlikte, Balyoz plancılarının TSK’nın yasadışı birtakım rutin uygulamalarını kendi amaçları doğrultusunda kullanmalarının yeni bir örneğine işaret ediyor.
Uygulamanın anlatıldığı tarihin Balyoz planından iki yıl kadar sonrasına rastladığını da unutmamak lazım...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025