Atilla YAYLA

Atilla YAYLA
Atilla YAYLA
Tüm Yazıları
Tahliye operasyonunun gösterdiği
2.02.2015
2339

 Türkiye'de yargının temiz ve kıvanç verici bir sicili olmadığı malûm. Ne yazık ki, yargı hiçbir zaman tam manasıyla bağımsız ve tarafsız olmadı, davranmadı. Kendini devletin bir aygıtı olarak demokratik siyasete ve topluma karşı konumlandırmaktan sakınmadı veya böyle konumlandırılmaktan kaçın(a)madı. On yıllarca, bürokratik vesayet sisteminin en az dikkat çeken fakat en çok tahkim edilmiş aracı, hatta, daha doğru bir ifadeyle, kalesi olarak görev yaptı. Hukukun aracı olması gerekirken hukuku parçası olduğu vesayet sisteminin hizmetine koşacak şekilde araçsallaştırdı. Cumhuriyet dönemi yargı tarihini yazanların en çok dikkatini çekecek olan yargının işte bu içler acısı durumudur.

Yargının somut olarak yansıyan birçok problemi var. Bunlara zaman zaman yazılarımda ve konuşmalarımda işaret etmeye çalışıyorum. En önemlilerinden biri, kuşkusuz, yargının tutuklamayı araç olarak kullanmakta çok istekli ve tutukluluk sürelerini uzatarak bir tür cezalandırmaya dönüştürmekte gayet ısrarlı olması. Yıllardır var olan bu ağır problem Ergenekon ve Balyoz yargılamaları münasebetiyle toplumun daha fazla dikkatini çekti. Sıradan insanları mağdur ettiği vakit fazla farkına varılmayan bu uygulama toplumda tanınırlıkları ve ağırlıkları olan asker bürokratlara yöneltilince her kesimin adeta gözüne battı. Adı geçen yargılamalarda birçok asker tutuksuz yargılanmak yerine hapishanelere tıkıldı ve -uzun süre özgürlüklerinden mahrum edilmek suretiyle- masumiyet karinesi çiğnenerek, adeta peşin olarak cezalandırıldı.

Şimdi yine önemli yargılama süreçleriyle karşı karşıyayız. Devlet içindeki otonom yapılanmanın parçası olduğu iddia edilen birçok bürokratlar yavaş yavaş mahkeme huzuruna çıkartılıyor. Bu davaların gereksiz olduğunu söylemek gerçeğe ve hukuk devletinin gereklerine gözlerimizi kapamak anlamına gelir. Yüzbinlerce insanın yasa dışı dinlenmesi, masum insanlara kumpas kurarak yargı üzerinden zarar verilmesi, devlet içindeki gizli siyasa tartışmalarının dinlenmesi ve servis edilmesi, MİT tırlarına operasyon düzenlenmesi, merkezî sınav sorularının çalınması ve belli bir aidiyeti olanlara verilmesi gibi suç teşkil eden eylemlerin failleri olduğu söylenen kimseler mutlaka yargılanmalı. Aksi takdirde, demokrasiye elveda demek, hukukun hâkimiyetine asla ulaşamamak ve devlet içine gömülü gayri meşru güçlere teslim olmak kaderimize dönüşür. Ancak, bu yargılamalarda Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan hataları tekrarlamamak için çok dikkatli davranmak gerekiyor. Bu çerçevede, tutukluluğa zaruri olmadıkça başvurulmamalı, tutukluluklar çok uzatılmamalı ve cezalandırmaya dönüştürülmemeli.

Bununla beraber, geçtiğimiz hafta sonu şahit olduğumuz tahliye operasyonun hukuka aykırı olduğu açık. Operasyonun görünürdeki aktörlerinin hâkim olması onun hukuka uygun olmasını sağlamaya yetmiyor. Hukukun usulle ve esasla ilgili kuralları en başta hukuk memurlarını bağlar. Bu çerçevede, hiç kimse yargılamaların, davaların görülme şekillerini ihlâl edemez. Yetkisi olmayan alanlara giremez, kanunlara ve prosedürlere aykırı işlemlere girişemez. Medyaya yansıyan ayrıntılar gösteriyor ki, operasyona katılan hâkimler yetkilerini aşarak ve de hukukî olmayan şablon gerekçeler üreterek bazı tutuklu sanıkları toplu hâlde serbest bıraktırtmaya çalıştı. İnsanların uzun süre tutuklu kalmaması ve tutuksuz yargılanması arzuya şayansa da, bunun hukuk dışı yollarla yapılmak istenmesi kabul edilemez ve hoş görülemez. Medyaya yansıyan bilgiler genel usul ve yetki kurallarının çiğnendiğini ve ilgili yargıçların olağan olmayan şekillerde ve özel muamelelerle bu operasyonu yürüttüğünü kanıtlıyor.

Bu operasyonun açıkça ortaya çıkarttığı bir diğer gerçek, devlet içinde -yargıda da uzantıları olan- bir otonom yapılanmanın bulunduğu. Bütün veriler emir komuta zinciri içinde, organize şekilde hareket edildiğini, otonom yapılanmanın parçası yargı bürokratlarının devreye sokulması için özenle çaba sarf edildiğini gösteriyor. Bu vaka bize otonom yapılanmanın varlığının ve faaliyetlerinin yeni bir delilini daha sunuyor. Yargıda epeyce sayıda ulusalcı, Kemalist, yargılanan askerlerle ideolojik ortaklığa sahip savcı yargıç var. Ancak, bunlar, bu tür bir operasyona kalkışmadı. Ya bunu yapmayı düşünmediklerinden ya da otonom yapılanmanın unsurları gibi bir hiyerarşi içinde hareket etmediklerinden. Dolayısıyla, otonom yapılanmanın varlığı ve icraatları bu operasyon tarafından bir kere daha ispatlandı. Sanırım, büyük bir ihtimalle, otonom yapılanmayı şimdiye kadar görmeyenler bunu hangi sebeplerle yaptıysalar yine aynı sebeplerle bu vahim ve korkutucu teşebbüsün aşikâr boyutlarını ve otonom yapılanmayla bağlantılarını da görmezden gelecektir. Ne var ki, onların bu tavrı, tarihin olay hakkında vereceği hükmü değiştirmeyecektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar