Ergun BABAHAN

AŞIRI İSTİKRARIN GETİRDİĞİ KAOS
15.01.2016
1388

 Kendini yenileyemeyen her rejim çöker. Türkiye maalesef böyle bir yola girmiş görünüyor. Türkiye’nin tüm temel kurumlarını teslim alan AKP, şimdi de bilim dünyasının bağımsız düşünebilen isimlerini baskıyla, terörle, mafya reislerini devreye sokarak susturma çabasında. 


12 Eylül döneminde tanıklık ettiğimiz gibi yukarıdan aşağıya işleyen bir zincir içinde üniversite senatoları art arda bildiriler yayınlıyor, savcılar soruşturma açıyor, fikir özgürlüğü rafa kaldırılıyor. 

Fikrin sustuğu yerde silahların sesi yükseliyor. Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde yaşanan saldırı, yaşanması muhtemel gelişmelere bir örnek. Halkın gönlünü kazanamadığınız, kültürüne, diline, kendi kendini yönetme hakkına saygı duymadığınız bir coğrafyada, kamu düzenini, hele kafanızdaki kamu düzenini kurmanız imkânsız. 

İstikrar adına gerçeği görmezden gelmeniz, şiddet yolunu seçmeniz, daha büyük şiddet olaylarını tetikleyecek kaçınılmaz olarak. Amerika gibi güçlü bir ordu bile halka karşı açtığı savaşların hiçbirini kazanamadı. Vietnam’da da, Irak’ta da halka rağmen başarıya ulaşamadı. 

Evet, Türkiye bölgenin dış işgal gücü değil ama bugün uyguladığı politikalarla hızla o yola doğru evriliyor.Havuz Medyası’ndan okuduğumuz kadarıyla, bölgede yatırım vaadi olarak daha büyük kalekol projeleri ortaya konuluyor. Savaş koşullarındaki gibi, dikenli teller, kum torbalarıyla tahkim edilmiş karakol ve binalarda görev yapabiliyor güvenlik güçleri. 

Suriye mülteci krizi nedeniyle AKP’nin temsil ettiğine inandıkları istikrarı destekleyen, başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri, yeni bir mülteci krizinin Türkiye topraklarından çıkabileceği gerçeğini görmezden geliyor. Şu anda 1,5 milyon insanın yaşadığı bölgeyi etkileyen çatışma alanının genişleme riski gayet net görülüyor. 

Yerinden yurdundan olacak insanların bu topraklarda umudu kalmaması, yüzünü Avrupa’ya çevirmesi muhtemel. Şahin Alpay, dün Zaman’daki köşesinde Suriyelileşme tehlikesine dikkat çekiyordu: 

“Türkiye’de ve dünyada siyasete ilişkin gözlemlerim sonunda ulaştığım temel sonuç şu: Bireyin değil milletin, ümmetin, sınıfın özgürlüğünün esas alındığı, halkın hak ve özgürlüklerine sahip çıkmadığı her yerde zalim, otoriter–totaliter rejimler hâkim oluyor. 

Evet, Türkiye’de bireyin temel hak ve özgürlüklerini güven altına alacak anayasaya, bu anayasaya saygılı olacak yöneticilere ihtiyacımız var. Ne var ki, yurttaşlar hak ve özgürlüklerini kararlılıkla savunmadıkça, ne o anayasa, ne de o yöneticilere sahip olunabilir. Son günlerde yaşanan olaylar, bunu yeterince açıklıkla göstermiyor mu? 

Ülkenin geldiği nokta şu: İktidar, şimdi de güvenlik gerekçeleriyle temel hak ve özgürlükleri baskı altına alıyor. Oysa temel hak ve özgürlüklerin bastırılması, güvenliğe karşı en büyük tehdit. PKK sorununu öldürerek çözmekte ısrar edilirken, IŞİD Türkiye’ye karşı saldırılarını tırmandırıyor; şiddet giderek ülkeye yayılıyor. Türkiye, gittikçe otoriterleşen bir yönetim ve giderek yayılan şiddet ile Suriyeleşme tehlikesi arzediyor.” 

Aklını, vicdanını satmayan herkes gidişatı görüyor, uyarıyor ama ne çare…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar