Hilâl KAPLAN

Üstü kalsın
4.04.2011
2083

Yıllar önce dönemin başbakan yardımcısı M. Ali Şahin "Başörtüsü yüzde 1,5'un sorunudur" açıklamasını yaptığında hem üzülmüş hem de çuvaldızı kendime batırmayı uygun bulmuştum. "Hak verilmez, alınır" düsturunca hareket etmekten imtina ettiğimiz, âdeta bir öğrenilmiş çaresizlik içerisinde sükût ettiğimiz için ortaya böyle bir beyanın çıkmasından ötürü sorumlu hissetmiştim. "Kendinde olanı düzeltmeyen", yasağı içselleştirerek kanıksayan mağdurların yasağın kendisinden daha tehlikeli olduğunu düşünmüştüm; hâlâ öyle düşünüyorum.

O yüzden bugün gelinen noktada TÜSİAD'dan kıymetli hukukçu Serap Yazıcı'ya kadar herkese referans verip meclise başörtülü vekil sokabilmek için düzenlediğimiz kampanyadan hiç söz etmeyen 'muhafazakâr' yazarları/gazeteleri anlamakta güçlük çekiyorum. Ancak "gölge etmeyenler"den daha vahimi bu mevzuda düzenlenen tek kampanyayı hedefine oturtup köstek olma yarışına girenler olsa gerek.

Köstek olanlardan yola çıkan geçen haftaki yazımın başlığı bu yüzden " Kötü başörtülüler"di. Ancak gördüm ki az bile demişim. Sadece kötü değilmişiz; aynı zamanda "beyaz casus, iktidardan nemalanan, beşinci kol faaliyeti içinde olan, burnu havada, İslâmî hareketleri içerden çökerten devşirmeler"mişiz.

Tırnak içindeki tüm bu ifade ve imalar benim de ilgiyle takip ettiğim bir entelektüel olan Ali Bulaç'ın "Başörtülü aday" başlıklı yazısından. Alim değilim ancak mümin olan herkes için "Kişiye günah olarak her duyduğunu anlatması yeter" hadis-i şerifinin manasının oldukça açık olduğunu düşünüyorum. Kulağına her çalınanla hükmetmeyi, bir de üstüne bu duyduklarını yaymayı Müslüman temsili olan bir yazara hiç yakıştıramadım. Şaibeli cümlelerle insanları zan altında bırakmanın İslâm ahlâkıyla bağdaştığını da düşünmüyorum. Fakat duyduklarını araştırıp sormadan, hakikatmiş gibi köşesinden yaydığı için kendisine cevap vermek farz oldu. Farz demem asla sözün gelişi değil zira İslâm tarihi bu gibi mesnetsiz iddiaların müminlerin arasına fitne sokmak bağlamında ne kadar etkili olabildiğinin örnekleriyle dolu...

Ali Bulaç "bazılarının açıklamasına bakılırsa" diye başlayıp kampanyamızın KADER'in "275 kadın vekil" kampanyasının bir alt kolu olduğunu iddia etmiş. Halbuki kampanyamızın metni "Buluşan Kadınlar Platformu"nda ilk tartışmaya açıldığında daha KADER'in kampanyasından haberimiz bile yoktu. Sonradan KADER Yönetim Kurulu'ndan bazı arkadaşlarımız bizim kampanyayı da desteklediklerini açıkladılar. Başörtüsü meselesinde seküler temsili olan grupların desteğinin kamuoyu algısı için ne kadar önemli olduğunu bildiğimizde bu açık desteği bizler de memnuniyetle karşıladık. Sanırım bu kadarı bile Ali Bulaç'a göre bizleri KADER'in alt kolu gibi göstermek için yeterli. Ne de olsa Müslüman kadınlar, "kadın başlarına" bir iş kotaramaz, değil mi?

Ancak KADER'in güdümünde olduğumuz iddiası Bulaç'ı kesmemiş olacak ki bir de "iyi saatte olsunlar"ın etkisi altında olduğumuza inandığını yazmış. Kendisinin bu ifadeyle kimleri işaret ettiğinin farkındayım. Ancak zahmet edip sırf benim köşe yazılarıma bakmış olsaydı bile ima edilen "iyi saatte olsunlar" aleyhine yazdıklarımı bulup okuyabilir ve "iyi saatte olsunlar" ile arasında bu kadar mesafe olan birisinin organize edenlerin içinde olduğu bir kampanyayı bu şekilde tahkir etmezdi. Ama diyorum ya, "kadın başımıza" biz nerden bileceğiz bu işleri, değil mi?

Yazıda kampanya içindeki "kötü başörtülüler" başkalarının alt kolu veya güdümünde olarak farz edilirken; geri kalan "iyi niyetli başörtülüler"se "kötü başörtülülerin" kandırdığı naif kişiler olarak konumlandırılmış. Anlayacağınız her halükârda "Müslüman kadının adı yok". Ya yönlendirilmişiz ya kandırılmışız. Üçüncü bir seçenek mevcut değil.

Bulaç'ın yazısında bahsettiği "bazı bayanlar"ın başörtüsünü ticaret ve statü aracı yaptığı iddiası bana bazı cumhuriyetçi teyzelerin "İpek eşarplarıyla yanımdan geçmelerini hazmedemiyorum" feryadını hatırlattı. Bulaç'ın dayanamadığı sadece evinde oturup çocuk bakmak yerine aynı zamanda bileğinin hakkıyla para kazanmış olan başörtülüler olmasın? Ya da entelektüel veya sivil toplum faaliyetleri sebebiyle öne çıkıp erkek entelektüellerin ağzının içine bakmadan, kendi kelimeleriyle bir alan açmaya çabalayan başörtülüler olmasın? Böyleleri bir de Bulaç'la yan yana aynı konuşmalara bile çağrılıyorlar, Allah sizi inandırsın.

Kemalist erkekler, "aydın Türk kadını"nı başı açık ama fazla feminen olmadığı, Nezihe Muhittin gibi elinin hamuruyla erkeğin işine karışmadığı sürece yüceltmişlerdi. Bu yüceltme, kadını çizilen sınırlara riayet etmeye zorlayarak aslında onu nesneleştiren türden sahte bir yüceltmeydi. Anlaşılan bir kısım 'muhafazakâr' erkek de başörtülü kadınları "Ben bilmem kocam/hocam bilir" dediğimiz ve başımızın örtüsüyle erkeğin işine karışmadığımız sürece yüceltecek. Kendilerinin "veli" (yardımcı, dost, koruyucu, destekçi, kardeş ve savunucu) olmaktan anladığı buysa, "İstemez, üstü kalsın" demek de kaçınılmaz oluyor.

Görmek isteyen için ortak pozisyonumuz oldukça açık ve net: Mecliste başörtülü vekil görmek istiyoruz. Oylarımızdan başka kaybedecek hiçbir şeyimiz olmadığından çıkış noktamız da sadece bu oldu. Meclise başörtülü vekil sokamayabiliriz. Ancak "hak" çerçevesinde gördüğümüz herhangi bir olguya Ali Bulaç gibi "Başörtülü vekil olmayıversin" vurdumduymazlığında yaklaşmamış olmak, elinden gelen her türlü çabayı göstermiş olmak bize şeref olarak yeter.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    20.03.2012 21:28

    Yorumunuzu Giriniz...

Yazarlar