Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Dikensiz gül bahçesi hayali
28.05.2011
2801

Başbakan Erdoğan’ın samimi tarafını seviyorum. Fakat bu samimiyet kızdığı zaman ortaya çıkıyor ve o zaman da ne yazık ki söylediklerinin pek çoğunu hiç sevmiyorum. Bir zamanlar aydınlardan daha çok destek alıyordu Erdoğan, bugün aynı desteğe sahip değil. Yaptığı her şeyin doğru olduğuna inandığı için bugün aydınlardan eleştiri alıyor olması onda kırgınlık yaratıyor. Hiç kuşkum yok, askerî vesayete karşı en dik duran, şapkasını alıp gitmeyen cesur başbakan o oldu. Yanı sıra pek çok önemli reforma imza attı. Başbakan aydınların bütün bunları görmediğini düşünerek kırgınlık duyuyor. Oysa görüldü ve bunları destekledi aydınların çok önemli kesimi. Şimdi eleştiriyorsak “neden” diye düşünmek Başbakan’a düşer.

Başbakan, Sabah gazetesine konuşmuş ve Kürt meselesinden bahisle “Bu konuda entelektüel desteğe ihtiyacımız yok. Halkımın desteğine ihtiyacımız var. Birinci derecede halkın dilidir bizim için önemli olan. Entelektüel kesimin değer yargısıyla bizim yargımız örtüşmüyor. Örtüşmez de... Onlarla bazı şeyleri paylaşmak istememize rağmen bize gerekli desteği vermemekte direniyorlar” gibi tuhaf cümle kurmuş. Bu ifade ne aydınlarla arasını düzeltir ne de kendisine fazladan oy kazandırır.


Keskin sirke küpüne zarardır.

Fakat öte yandan Başbakan’ın kurduğu bu cümle duygusal bir tepkinin ifadesi olsa da geri planda Başbakan’ın düşünce dünyasına gönderme yapıyor ve duyguların ötesinde dünyaya bakışıyla ilgili ipuçları veriyor. Tayyip Erdoğan bir partinin lideri olmakla, Türkiye’nin başbakanı olmayı özdeş görüyor. Bu aynileştirme “tek parti” zihniyetinin bizim ülkemizde nedenli köklü olduğunu göstermekte. Çünkü hükümet başkanları halkın değil “devletin başbakanı” oldular hep. Bu durumdan hiç rahatsız olmadıkları gibi tersine irade-i şahaneyi temsil ediyor oldukları duygusuyla kendilerinden pek gururlandılar. Padişahın sadrazamı, kralın başbakanı oldular.

Bu devlet-merkezci kültüre, başbakan olarak en uzak durumda olan yine de Tayyip Erdoğan oldu; zira iktidara çevrenin (çeperin) gücü, sesi olarak geldi ama devletçi merkezin AKP’nin de içinde var olan öylesine güçlü bir çekim gücü var ki o dahi buna direnemiyor, ya da direnmekte zorlanıyor.

Direnemeyişinin daha derindeki nedenleri üstüne düşünmek isterseniz Taraf’ta çıkan Neşe Düzel’in Cihan Tuğal ile yaptığı söyleşiye bakın. Her söylenen doğru anlamında demiyorum ama üstüne düşünmek için orada çok güçlü aydınlatıcılar var. AKP’nin duraklamasıyla ilgili nedenlerimi “İkili iktidar tekleşirken” başlığı altındaki yazımda ifade etmiştim ben de. Özeti, vesayetçi devlet (siyasi rejim) geriledikçe doğan boşluğu AKP doldurmaya doğru ilerledi. Bu onun açısından ilerleme değil tersine gerileme oldu. Aynı nedenle aylar öncesinde “AKP değişimin sınırına geldi mi” sorusunu sormuş, bu sorunun yanıtı için İslamcı hareketlerle ilgili kendi gözlemlerimden çıkarak 1960’lardan alarak süreci AKP’ye kadar getirmiş ama orada bırakmış, bu soruya yanıt vermemiştim. Vermedim çünkü yeni nesnel verilere ihtiyacım vardı. Bu verileri ise ancak seçim sonrasında bulabileceğiz. Kendi soruma o zaman tam yanıt verebileceğim. Özellikle de yeni anayasa meselesinde AKP’nin ve diğer İslamcı çevrelerin tutumlarına bakarak. Ancak Başbakan’ın yukarıdaki cümlesinin kurgusu bu konuda beni iyimser kılmıyor. “Oy verin ben çözerim” mantığı var. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun mantığı da aynı “Çatışmayı ancak ben bitiririm” diyor. Her iki mantık da çoğulcu olmadığı gibi “devletin başbakanı” mantığıdır. Oysa yeni anayasa ancak, devlet için değil halkın “kendisi eliyle kendisi için” olursa yeni olabilecektir.


Başbakan’ın “entelektüel” kavramına verdiği anlam da sorunlu. “Entelektüeller içinde bir kesimi” diyerek bir ayrım yapsaydı bir nebze anlaşılabilir olurdu. Oysa genelleme yapıyor ve “Entelektüel çevrelerle değer yargılarımız örtüşmüyor. Örtüşmez de...” diyor. Değer yargılarımızın farklı olması aslında gayet doğaldır, muhafazakâr değer yargılarıyla, öyle olmayanlarınki elbette farklı olacak, başkaca farklılıklar da var. Başbakan’ın kafasındaki entelektüel modeli ise değer yargıları aynı olan tek tip model.


Başbakan, kendi değer yargılarını paylaşan veya ona yakın olan muhafazakâr İslami çevrelerdeki entelektüellere de haksızlık yapmış oluyor. Onlar içinde de eleştirenler var. Başbakan’a göre onlar ya entelektüel değiller ya da Başbakan’la değer yargıları kökten farklı?


Her şey bir yana, bir başbakan aydınların dikenlerinden şikâyet etmeye başladı mı, orada statükonun dikensiz gülleri açmaya başlıyor demektir.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar