Osman CAN
Neredeyse tüm siyasi partilerin yeni anayasa için ilk üç maddeyi ‘kırmızı çizgi’leri olarak değerlendirmesi sivil bir anayasa yapım sürecinin en sancılı durumunu oluşturuyor.
Ergenekon, Balyoz ve son olarak İnternet Andıcı davalarıyla birlikte birçok muvazzaf ve emekli subay yargılanmaya başladı. Genç Siviller “çok rahat” olsa da, vesayetin merkezlerinden biri olan Ordu’daki rahatsızlık nedeniyle tepki bekleniyordu. Ancak bu tepki biraz farklı oldu. Subaylar darbe yapmadı. Gece sabaha karşı “Türk Milleti adına yönetime el koyduklarını” muştulamadılar veya “Anayasaya aykırı eylemleriyle meşruiyetini kaybetmiş siyasi iktidara karşı Türk Milletinin direnme hakkını kullanarak” meclisi feshettiğini ve hükümeti düşürdüğünü ilan etmediler. İrticaya karşı bin yıl sürecek 28 Şubatvari bir MGK bildirisi yayınlamadılar. “Sözde değil, özde laik bir Cumhurbaşkanı isterük” nidalarıyla ortalığı kasıp kavurmadılar, Anayasa Mahkemesi’ni tehdit edemediler. HSYK’yı, Savcıları meslekten atmak için yollara salamadılar. Kendileri gitti, yani bazıları...
Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet komutanları tepkilerini sadece istifa yoluyla ifade ettiler.
‘Harbiyeli aldanmaz’ inancı
Peki, bu tepki nasıl üretiliyor?
Milli eğitimin birinci sınıfından başlayarak 1933’te Hitler Almanyası’ndan örnek alınan “andımız”la militarizm zihinlere zerkediliyor, ölüm yüceltiliyor. Birey anlamsızlaştırılıp, önderler kutsallaştırılıyor. Anadolu’nun en zeki çocukları toplanıp askeri okullara yerleştiriliyor ve “sivil” eğitimdeki eksik tamamlatılıyor. Her bir öğrenci İnönü’nün -muhtemelen- iftiharla dediği gibi sonrakine göre Cumhurbaşkanlığına kendini daha yakın hissedeceği bir eğitimden geçiyor. Toplumdan izole edilmiş “sur”ların ardında, lojman ve kışla arasında tükenen bir ömür sürdürülüyor. Bu ömre sivil renklerin, liberal değerlerin, farklılıkların birer zehir, ihanet tohumu olduğu nakış gibi işleniyor. Sosyalleşme mekânlarında, örneğin orduevlerinde bu bir kültürel koda dönüşüyor. O surların arkasında Menderes, veya Özal gibi vesayetle sorunu olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindekiler olarak görülüyor. Zamanla gerçekliğin yerini keskin bir inanç almaya başlıyor. Böyle bir sosyal ve mesleki ilişki ağı içinde olanlar bakımından darbeler elbette ki “meşruiyetini kaybetmiş bir siyasal iktidara karşı Türk milletinin direnmesi”, siyasete müdahale ise “Cumhuriyetin kazanımlarını koruma adına zorunlu ve sorumlu eylemler” olarak nitelendiriliyor. Surların arkasındaki kapalı mekânlar sınıf bilinci üretiyor. Bir meslektaşlarına yapılan bir haksızlığa karşı kolektif mücadele yemini ediliyor, “Harbiyeli aldanmaz” sloganları atılıyor. Yani demokrasilerde “suç” ve “hata” olarak görülen eylemler onlar için övünç kaynağı oluyor.
Darbe Anayasası hala ayakta
Genelkurmay başkanı veda mesajında “Şartlar ne olursa olsun TSK’nın kahraman mensuplarının kutsal görevlerinde bundan önce olduğu gibi bundan sonra da üstün disiplin, cesaret ve fedakarlıkla başarıya ulaşacaklarına olan kesin inancı”nı koruduğundan bahsediyor. Yani TSK’nın içselleştirdiği cuntacılık, darbecilik, muhtıracılık, toplumun %80’ini düşman görme alışkanlığı, sayısız faili meçhul cinayetler ve fişlemeler “bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da cesaret ve fedakârlıkla başarılması gereken kutsal görev” olarak tanımlanıyor.
Ancak tartışmala yok, bayram veya matem havası hakim.Bu bilinç, keskin inanç kutsi misyonlar üreten sistem ve kurumsal yapı kimseyi ilgilendirmiyor.
Evet, bayram ediyoruz. Zira çok şey oldu. Ekonomi gelişti. Orta sınıflaşma gerçekleşti. Kentleşme oranı %90’lara dayandı. Toplum siyasallaştı ve siyasal kararları hem tetikliyor, hem de siyasete sahip çıkıyor. Basında, üniversitelerde, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında ve kimi sermaye odaklarında aksi yönde yoğun çabalara rağmen, toplumun ezici çoğunluğu darbelere ve darbeci zihniyete geçit vermiyor. Sivil siyasete sahip çıkıyor ve demokratikleşme konusunda parlamentoyu ve demokratik karar mekanizmalarını destekliyor. Güçlü bir hükümet var ve sahip olduğu güçlü meşruiyet desteğiyle eskinin efendilerine kafa tutuyor. Geçmişe ait siyasal anlayışlardan kurtulmamışlığın yol açtığı birçok yanlışlarla birlikte...
6 Mayıs 2007’de yani tam da 367 kararıyla hükümet ve meclisin hiçleştirildiği hafta Radikal 2’de bir devrim sürecine girdiğimizi ve bürokratik iktidarın tasfiye sürecinin hızlandığını ifade etmiştim. Gerçekten de sivil irade güç kazandı, bürokrasi geri adım attı. Anayasa Mahkemesi gerici ideolojinin “kalesi”, 367 benzeri hokkabazlıkların onay merkezi olmaktan çıktı. HSYK haki renkli tanrılara huşu içinde hâkim ve savcı kurban veren bir kurum değil artık.
Ancak tüm bunlar değişirken değişmeyen bir şey var: Askeri yapı olduğu gibi ayakta. Darbelerin ve tek parti diktatörlüğü döneminin ürettiği hukuk düzeni dimdik ayakta. Darbe anayasalarıyla yaşıyoruz. Onların diliyle konuşuyoruz. İktidar “dikkatli” olmak adına o dile sarılıyor, muhalefet bu dil üzerinden iktidarın açığını yakalamaya çalışıyor. İktidar ve muhalefet “yeni Anayasa” derken dahi, milletin iradesine, insanlığa, emeğine ve onuruna saygısızlığın kitabi bir örneği olan ve darbecilerin siyasal hayatımıza hediyesi olan ilk üç maddenin “kırmızıçizgileri” olduğunu muştulayabiliyor. Kurumsal dönüşüm yerine kurumlardaki “eski”lerin “yeni”lerle ikamesiyle yetinildiği, sistemde demokratik dönüşümün yerini sistemi teslim alma kaygısına bıraktığı izlenimi güçleniyor. Sistemi teslim alanın hızla sistem tarafından teslim alındığı kuralı unutuluyor. Katillerin cinayet mekânı olan Yassıada’yı “demokrasi adası” ilan etme gayreti içindeyken, aynı katillerin ürettiği “anayasal düzen”in kutsallarına biat görüntüsü de gözden kaçmıyor. Sanırım istifa eden generallerin de, geride kalanların da gözünden kaçmıyor.
Ve şu soruları haklılık kazanıyor: “O halde bizi neden tutukladınız?”
Önkoşulsuz, kırmızıçizgisiz ve tabusuz, bütünüyle geleceğe odaklanarak devletin iktidar yapısını ve siyasal işleyişi demokratikleştiren “sur”ların ardındaki mekanları dönüştüren, bir anayasa yapılmadığı sürece bu sorulardan kurtulamayız. Bayramı kabusa dönüştürebilecek sonuçlarından da...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015