Vahap COŞKUN
Geçen hafta önce Kayseri’de, bir Suriyelinin küçük bir çocuğu taciz ettiği iddiasıyla bir kitle tarafından Suriyeliler hedef alındı. Sokağa dökülenler Suriyelilerin evlerine saldırdılar, dükkânlarını ve araçlarını yaktılar, mallarını yağmaladılar. Daha sonra Bursa, Hatay, Adana, Antep ve Konya’da da Suriyeliler şiddete ve nefret söylemine maruz kaldılar. Antalya-Serik’te 17 yaşında bir Suriyeli çocuk, bıçaklanarak öldürüldü.
Çok tehlikeli bir hal bu; günah keçisi haline getirilenleri linç etmeye hazır bir kitle, kışkırtma çıkarmakta mahir gruplar ve kötülüğü harekete geçirmeyi gaye edinmiş siyasiler ortalıkta kol geziyor. Küçük bir kıvılcım şehirleri bir yangın topuna çevirebilir ve o top geçip gittiği her yeri küle çevirebilir. Ve ne yazık ki Türkiye’nin tarihi bu türden meşum hadiselere yabancı değil, bu ülkede insanlar birçok linçe ya da linç girişimine tanık oldu.
Tanıl Bora Türkiye’nin Linç Rejimi* başlıklı kitabında “milli refleks” adı altında bir haklılık çerçevesi içine alınan tepkilerin şiddete dönüşmesi ve linçlere yol açmasının, Türkiye’de “devlet geleneği” içinde köklü bir uygulama olduğunu belirtir. Bir tepki millete izafe edildiğinde artık onun önünde durulmaz. Ve eğer bu tepki hukuku çiğner ve nahoş bir maliyet doğurursa, o zaman da bu tepki hedefi gözetilerek meşrulaştırılır ya da en azından hoş görülebilir kılınır.
Milli refleks daima “tehlikeli” ya da “zararlı” olarak nitelendirilen kişi ya da gruplara karşı harekete geçirilir. Toplumsal hayat içinde karşılaşılan karmaşık sorunların faturası hep kendimiz dışındaki kişi ya da gruplara kesilir. Bir günah keçisi ilan edilir, kanayan yaralar ondan bilinir ve sorumluluğun tamamı onun sırtına yıkılır. Dertlerin deva bulması için, kitlenin gözünde kötülük timsaline dönüşen bu kişi ya da grupların cezalandırılması veya ortadan kaldırılması icap eder.
Tehlikeli ve zararlı olanları belirleyen liste şartlara göre güncellenir; listenin içeriği ve sıralaması değişim gösterebilir. Mamafih Kürtler, solcular ve gayrimüslimler, Cumhuriyet tarihi boyunca o listeden hiç çıkmazlar, onlar listenin demirbaşıdır. Bugün için ise en tehlikeli ve en zararlı sıfatı, Suriyeliler dolayımıyla mültecilere, sığınmacılara, göçmenlere yapıştırılır.
Linç ve linç girişimlerinde hep benzer bir örüntü ile karşılaşılır. Devlet, bir süreliğine şiddet tekelini devre dışı bırakır ve hastalıklı sayılan kesimlerin üzerine milli refleksin boca edilmesine ses çıkarmaz. Devlet linçten hem iç hem de dış politikada faydalanır. İçte, sorun olduğu varsayılanların kendini tehdit altında hissetmelerini ve taleplerini asgariye düşürmelerini sağlar. Dışta ise, diplomasi masasında muhataplarına karşı ileri sürülecek bir koz olarak iş görür.
“Milli cemaat aidiyeti içinde erimek”
Linç eylemleri, “milletin hassasiyeti” ve “milletin hakkı” gibi kavramlarla meşrulaştırılır. Arzu edilmeyen bir netice ile karşılaşmak istenmiyorsa herkesin milletin hassasiyetlerine uygun davranması gerektiğinden bahsedilir. Damarlarına basıldığında milletin tepkisinin zincirlerinden boşalacağı, milletin sorunları kendi imkânlarıyla çözmeye kalkacağı ve milletin hakkını kimseye bırakmayacağı yollu gözdağları verilir. Millet, gerektiğinde ihkak-ı hakka müracaat edebilecektir; bunun yolu açık bırakılır.
“Daha önemlisi, bu yöntemin bir rıza üretim mekanizması olarak işlemesidir. Akla değil, aslında duygulara da değil, reflekse, güdülere hitap eden böylesi kampanyalar, öfkesi hatta saldırganlığı serbest bırakılan toplulukların bir kitle dinamiği içinde özdeşleşme ve kimlik bulmalarına, kendilerini bir milli cemaat aidiyeti içinde eritmelerine katkıda bulunuyor.” (s. 17)
Milli refleksin bir nevi meşru görülmesi ve devlet tarafından korunup kollanması, bu hat üzerinden yürüyen siyasi yapıların varlığını da kaçınılmaz kılar. Dün MHP ve BBP, bugün Zafer Partisi gibi aşırı sağ partiler bir taraftan bu refleksin temsilciği iddiasını taşırlar, diğer taraftan da sürekli olarak bu refleksi yeniden üretmek ve tahkim etmek için uğraşırlar. Milli tepkinin devletin öngördüğü sınırların dışına taşmaması ve bir denetim altında dışa vurulmasında, bu yapılar önemli bir rol oynarlar.
Bir linç veya linç girişiminin ardından “sağduyu”, “itidal” çağrıları sökün eder. Ancak bu çağrılar, linç eyleminin ahlaken reddinden ziyade, milli menfaatleri koruma ve düşmanların eline fırsat vermeme üzerinden yapılır. Linçin bizatihi bir “medeniyet kaybı” olmasından kaygı duyulmaz. Daha çok ortaya çıkan resmin Türkiye’yi içeride ve dışarıda zor durumda bırakmasından, PKK’nın işin yarayacak olmasından ve yeminli Türk düşmanlarının eline kart vermesinden duyulan rahatsızlık dillendirilir.
Gerçi arka plandaki amaç ne olursa olsun, bir linç vakasında etkili ve yetkili kişilerin uyarılarda bulunması mühimdir. Lakin linçe karşı ilkesel bir şekilde karşı durulmadıkça, linç eylemlerine göz yumuldukça ve bir linç eylemine karışanlar gerektiği gibi cezalandırılmadıkça bu tür tembihlerden tatminkâr bir sonuca varılamaz. Zira devlet ne kadar güçlü olsa da, bir linç güruhunun şirazesi kayabilir ve işler hiç beklenmeyen bir yöne doğru gidebilir.
“Yahudileşmiş olanın kahpe sesi”
Nazi tecrübesi, bu bağlamda, öğreticidir. Bora, Michael Wildt’in 1919-1939 yılları arasında Almanya taşrasında Yahudilere yönelik “sivil” şiddeti incelediği bir çalışmasından bahseder. Taşraya odaklanılmasının nedeni, küçük şehir ve kasabaların azınlıklar için büyük şehirlerden daha güvensiz olmasıdır. Wildt, Naziler için şiddetin bir kurucu rol oynadığını hatırlatır. Nazilerin indinde şiddet, politikanın bir aracı değil, politikanın kendisidir.
“Almanlığın kutsal öfkesi’ne hitap etmek, Nazi propagandasının gözde bir motifi idi. Bu öfkenin açığa çıkması, geminden boşanması, riyakârlıkla kirlenmiş politik zeminin temizlenmesini sağlayacaktı. Yozlaşmış, özüne yabancılaşmış komünistlerin, politikacıların, aydınların, tek kelimeyle ‘Yahudi’nin veya Yahudileşmiş olanın kahpe sesi¸ ancak sağlıklı milli içgüdülerin dışavurumuyla kesilirdi. Nasyonal sosyalist hareketin bu istikametteki endoktrinasyon, propaganda ve ‘milli cemaate/bünyeye’ yabancı sayılanlara, onları temsilen kısaca ‘Yahudi’ye karşı şiddet eylemlerini meşrulaştırmış, meşrulaştırmakla kalmayıp teşvik etmiş, teşvik etmekle kalmayıp bizzat örgütlemiştir.” (s. 29)
Linç kampanyaları, Nazilerin taşrada milli bir cemaat oluşturmalarına katkıda bulunur. Naziler milli şuuru, bazı temel motiflere dayandırırlar: Almanların mağduriyeti, Almanya’nın büyük bir tehdit altında bulunması ve Alman milletinin kadim düşmanlarının varlığı. Yahudiler, bu düşmanları somutlaştıran bir kimlik olarak, süreklilik arz eden bir linçe tabi tutulurlar. Linçler, genellikle ergenlik çağındaki çocukların provokasyonlarıyla başlar. Evlere ve işyerlerine bayrak asmak, Yahudilere karşı gerçekleşen şiddet eylemlerinin olmazsa olmazı olur.
Emniyet yetkilileri, Yahudilere karşı saldırıları hep “münferit eylemler” olarak rapor ederler. Saldırıya maruz kalanlara “koruma amaçlı gözaltı” işlemi uygularlar, saldırganları ise gözaltına almaktan kaçınırlar. Yahudilerin yedikleri dayakları ve uğradıkları maddi zararları kayda geçirmezler. Raporlar ve talimatlardan, Nazilerin bu linç eylemlerine belli hudutlar dâhilinde izin verdikleri, mesela öldürme aşamasına gelmemesini tercih ettikleri anlaşılır.
“Ama kitlelerin nasıl gaza getirildiği ve eylemlerini ne kadar meşru ve ‘şerefli’ gördüğü düşünüldüğünde, ‘kaza’ ve ‘zayiat’ elbette kaçınılmaz. 1938’de bir Parti içi yazışmada ‘milli öfke’ vakalarında ölenlerden bahsederken 91 rakamı geçiyor. Wildt, araştırmasının sonucunda Nazilerin iktidarı döneminde linçlerde ölenlerin sayısını ‘yüzlerce’ mertebesinde tahmin ediyor.” (s. 32)
Linçler, Nazi siyasetinin temelinde durur. Yahudilere karşı daha sert tedbirler alınır ve yeni ırkçı düzenlemeler yapılırken, bu linçler gerekçe gösterilir. Ancak bu linçler, devletin otoritesine halel getirecek bir seviyeye gelmemelidir. Her şey devletin gözetimi ve denetimi altında olmalı, hangi noktada durulacağı bilinmeli ve bunun ötesine geçilmemelidir. Devlet kurumları bu konuda çok duyarlıdırlar. Misal, Köln’deki Gestapo müdürlüğü 1935’te merkeze bir yazı yazar ve anti-Yahudi propaganda kapsamında neye izin verildiğinin ve neyin yasaklandığının belirlenmesini talep eder.
“Nazi polisi, linçin son noktasına vardırılmasına göz yummaya da linççilerin bir noktada zor kullanılarak dağıtılmasına da amadedir; yeter ki sınır belirlenmiş olsun, kontrol onun elinde kalsın ve amirleri arkasında dursun -ki devlet otoritesine halel gelmemiş olsun. Aranan hukuka uygunluk değil, talimatlara ve emirlere uygunluktu.” (s. 35)
“Kudsî bir heyecan”
Elbette Nazi Almanya’sı ile Türkiye bütünüyle örtüşmez, arada benzerlikler ve farklılıklar mevcut. Ancak böyle bir karşılaştırmaya ihtiyaç duymadan da, Türkiye’de linçe yer açan bir politik geleneğin var olduğunu söylemek mümkün. 27 Mayıs darbesinin sanık sandalyesine oturttuğu Adnan Menderes’in 6-7 Eylül Olayları ile ilgili sarf ettiği sözler de, bu geleneği anlamak için birebir:
“6-7 Eylül gecesinde cana tecavüz vaki olmamış, mala taarruz edilmiş ve yer yer, mahalle mahalle söyleyenler bulunmuş, bu da bir tertip delili olarak gösteriliyor. Bunu bir tertip delili olarak telakki edilecek yerde, Türk Milleti’nin vatanperverliğinin ve siyasi dehasının bir tecellisi olarak telakki etmek lazım gelir. Şu suretle ki, eğer bu adi, çıplak, kötü bir çapul, yağma ve tahripten, cana taarruzdan ibaret bir hadise olsaydı, bütün çıplaklığıyla ortada kalırdı.
Mesele o değil, bu topraklarda, Türkiye denilen yurtta, vatan parçasında, asırlar ve asırlar şehrin kasırgalarına karşı nasıl tutunmuşuz? Bu milli dava sayesinde. Bunu bir tertip eseri olarak mütalaa etmek değil, adeta, iştirak edenlerden büyük bir kısmının bir kudsî heyecan içinde bulunduklarını kabul etmek lazım gelir. Yoksa bu bir adi çapulculuktan ibaret kalır. Bunda milli heyecan unsurunu ve cevherini kaldırdığınız zaman, tertipçi kim olursa olsun, bu maalesef yüzbinlerin iştirak ettiği galiz ve kötü bir hadise olarak tarihe intikal eder.” (s. 40)
Velhasıl Türkiye’de bir linç rejimi, bir linç geleneği, bir linç kültürü (!) var. Yüzünü çevirmek, gözünü kapatmak, yok saymak ya da inkâr etmek çare değil. Kötü bir gelenek bu; çünkü hukuku ve siyaseti imkânsız kılar, toplumda huzur ve barış bırakmaz. Bununla mücadele etmek, yüzleşmek ve aşmak için mütemadiyen çabalamak gerekir. Aksi takdirde kurbanlar farklılaşır ve linçler berdevam eder.
İnsanı insanlıktan çıkaran bu linç utancını aşamadıkça, başımız da hep yerde kalır.
* Tanıl Bora, Türkiye’nin Linç Rejimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025
11.07.2025