Mehmet TIRAŞ

Mehmet Altan arı kovanına çomak mı soktu yoksa zülfiyare-mi dokundu?(2)
7.05.2014
2269

 Yazıya kaldığımız yerden devam edelim aslında Mehmet Altan’ın ortaya attığı “ikinci cumhuriyet” fikri bu ülkede yirmi yıldır tartışılıyor ama bir türlü cumhuriyetin demokratikleşmesi  bir arpa boy yol almıyor..Cumhuriyetin demokratikleşmesi için Türkiye’nin AB standartlarında bir demokrasiye çıtasını tutmasıyla mümkün, başka türlü var olan rejimi demokratikleştirmek imkansız gibi.

Biz yazıya dönelim.

Dört günlük Mehmet Altan’ın yazısının demokratik bir Türkiye hayalini ikinci cumhuriyetle anlatırken Altan’ın yazılarının her paragrafında ve öne çıkarttığı tezi “devlet  kavramını” çok yönlü anlatması ve dikkatleri devlet kavramı ve yapısı üstüne projektörü tutuyor.

Toplumun hemen hemen her kesimi Türkiye Cumhuriyetinin mevcut var olan devlet yapısından şikayetçi ama devleti eline geçirdi mi,bu devleti sokakta bulmadık diye sahipleniyor.Geçmişte darbeci Generallerden duyardık bu devleti sokakta bulmadık sözlerini sık sık, şimdi ise Erdoğan’dan yüksek perdeden söylüyor.

Devleti ele geçirenlerin neden devleti demokratik bir devlete dönüştürmediğinin görünmez ekonomik gücüne bakmamızı gösteriyor Altan,TC Devletinin kılcal damarlarına kadar inip tomografisini çekiyor.

“Bizim ülkemizde bir şey “icat ettiği” ya da yeni bir “üretim bçimi”  geliştirdiği için büyük zengin olanlar yok denilecek kadar azdır.Zenginlerimizin çoğu “Resmi Gazete” zenginidir,bir yasa çıkar ve o yasayla yeni zenginler oluşur.”

Yine yazsının başka bir bölümünde can alıcı konusu olan  devlet eliyle zenginliğe değiniyor:

“devleti ele geçirmek sadece siyasi iktidarı değil büyük bir zenginliği de getirir.Tarih boyunca  bu ülkede siyasi kavgaların hep devlet etrafında dönmesinin temel nedeni de budur zaten.Herkes bir yerinden devlete tutunmaya çalışır”

“Devlet  artık Erdoğan’ın şahsi “Mülkü”  olarak görülmeye başlandı,küçük küçük başlayan yolsuzluklar son üç yılda çığırından çıkıp milyarlarca doların herkesin gözlerinin önünde çalınmasına vardı.Rüşvet öylesine bir yerleşik hal aldı ki,’on milyonluk dolarlık’ rüşvetler küçümsenir oldu.”

“Şehirlilerin “azınlık diktatörlüğü” yerine “çoğunluk diktatörlüğünü” kurdu.Mahkeme kararlarını dinlemedi,yargıçları azarladı,savcıları ve hakimleri perişan etti,hukuksuz eylemler yaptı.”

Görüldüğü gibi sistem demokratikleşmedikçe,iktidarların el değiştirmesi ve hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Bize bu gelenek Osmanlıdan gelen bir devleti kutsama geleneğidir..

Osmanlıda “Devlet mi,evlat mı” tezi devlet diye karşılık bulmuştur ve bu devleti kutsama  geleneği Cumhuriyetle de devam ediyor, ne kadar seçimle işbaşına gelen siyasilerde olsa çok fazla bir değişiklik yaratmıyor,bizde devlet vatandaşın değil de vatandaş devletin hizmetkarı.

Başbakan Erdoğan ekonomik yardımlarını yoksul kesimlere sunarken,devleti eliyle kendi zenginini ve medyasını yaratırken, yakınlarının kurdukları vakıf la devlet mallarını götürdüklerinin çarşaf çarşaf belgeleri medyada yer alıyor ama yargıya yaptığı darbeden sonra, bu yolsuzlukların ve haksız kazanca yargı müdahale edemiyor.

Erdoğan, artık askerin siyasete müdahalesi şuan için söz konusu olmadığı için, var olan devlet ideolojisinden rahatsız olmadığını, hatta Kemalizm’in “din ve mezhep” politikasından yola çıkarak çoğunluk üzerinden farklı olan kesimlere ve toplumun tamamını zapturapt altına almaya çalışıyor.

Demiyor mu “dindar nesil yetiştireceğim”

Başbakanın özgürlükleri boğması,yasaklara baş vuran ve yargıya müdahale etmesi yolsuzlukların ve rüşvetin üstünü örtmesine karşı çıkan toplumun her kesimini, vatan hainliğinden tutunda, her türlü yaftalaması,demokratik haklarını kullananlara anarşist hatta terör örgütü üyesi demesi,demokrasilerde görülmeyecek bir iftira olduğu gibi diktatör politikasıdır bunlar.

Daha da ileri giderek Mehmet Altan ve onu  gibi düşünenler  sözde PKK ile MİT arasındaki görüşmeden rahatsızlık duyduklarını,ateş kesi bozmak içi her türlü yola başa vurduklarını,bu ateş kesin çatışmaya dönüşmesi için çaba sarf ettiklerini söylüyorlar,bu kadarına da pes demekten insna başka bir şey bulamıyor.

Bu söyleyenler nedense yargının yürütmeye bağlanması,yargıya yapılan darbeyle siyasi bir kaosun oluştuğu konusunda ses çıkartmamalarını neye yormalıyız?

Başbakan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayıp 25 Aralıkta oğlunun da içinde olduğu 41 kişinin yolsuzluk ve rüşvetten tutuklanacağını anlayınca, yargıya yaptığı darbeyle,yargıyı yürütmeye bağlayıp keyfi bir otoriterleşmeye yönelmiş,yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını da kendine karşı yargı yoluyla paralel devletin örgütlediği bir darbe olarak seçmen kitlesine ve kendisiyle ittifak yapan Kürtleri de yanına almış gözükürken,din,mezhep politikalarını Türk ve Kürt milliyetçiliğiyle soslayarak, Cumhurbaşkanlığı seçimini  lehine çevirmenin politikasının argümanı olarak sürdürüyor.

Bundan  sonrası gelişmelerde de gözüktüğü gibi Abdullah Öcalan’ın ev hapsi  bir pazarlık konusu olacak HDP’liler tarafından Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde,Öcalan’ın yön verdiği 2.5 milyon Kürt seçmenin desteğini almanın argümanlarını kullanarak Erdoğan kendisini Çankaya’ya atmanın ve yargılanması yolunu da kapamış olacak..Çünkü Cumhurbaşkanları vatan hainliğinin dışında yargılanamıyorlar.

Demokratikleşme ise bir başka bahara kalacak.

Erdoğan’ın Cumhuriyetin demokratikleştirme gibi bir derdi yok artık, Erdoğan ile pazarlık içerisinde olan Kürtlerinde, bölgelerinde inşa etmeye çalıştıkları özerklik  yolunda atacakları adımlara Başbakan’ın sessiz kalması,Öcalan’ın ev hapsine çıkartılması Kürtlerin en büyük kazanımları olacak kendilerine göre.

Altan’ın devlet üzerine çizdiği profil  ve ikinci cumhuriyet tezi sistemden nemalananlarında neden rahatsız olduklarını,cereyana kapılmış gibi sıçradıklarını şimdi daha iyi anlaşılmıyor  mu?

Yoksa İkinci Cumhuriyetin felsefesi insan odaklı siyaseti öne alan,temel hak ve özgürlükleri referans gösteren ,bireyi özgürleştiren yöneten ve yönetilen,denetlenebilir bir demokrasinin hayata geçirmektir, toplum  içinde en çok mağdur olan Kürtler bu devlet yapısı üzerine kafa yormalıdır ve Altan’ın tezlerline sahip çıkmalıdır.

Kemalist yapının olduğu gibi kendini koruduğu  yerde, sandıktan ismi önemli değil hangi parti yüzde kaç oyla çıkarsa çıksın, sistem onu etkisiz hale getirmeye devam edecektir.

Demokrasinin kuvvetler ayrılığını önünde engel gören,yargıyı hükümete bağlayan,kendisinin ve yakınlarının, bakanlarının  yolsuzluklarının üstünü örtmek için bütün devlet olanaklarını kullanan,muhalefeti rejim karşıtı ilan eden biriyle ittifak yapanın, inandırıcılığı tartışılmaz mı?

AB üyeliğinden uzaklaşmak için bahaneler üreten şenghay beşlisini içinde yer almak isteyen birinin, demokratikleşme vaatleri ne kim inanır!.

Demokratik bir Türkiye Cumhuriyetinin  hayata geçmesi demek, yolsuzlukla ve rüşvetle suçlanan Başbakan,bakanların ve Erdoğan’ın da içinde bulunduğu tüm yakınlarının sanık sandalyesinde oturacağı  bir fotoğraf  ortaya çıkacaktır.

Altan’ında üstünde sık durduğu gibi artık Erdoğan’ın demokrasi ve hukuka dönmesi mümkün değil,dönerse, kendini ve yakınlarını yargılamadan kaçıramayacak.

Yazıya şu soruyla noktayı koyalım,Evrensel olan temel hak ve özgürlükleri savunmak ve yargı bağımsızlığından yana demokratik bir cumhuriyeti talep etmek ne  zamandan beri, Kürtlerin silahlı gücünü savaşa çağırmak,barış sürecini baltalama ve  Erdoğan hükümetini zora düşürmek oldu?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)
  • celaloruk

    celaloruk

    20.06.2012 13:38

    20 haziran 2012 tarihli taraf gazetesindeki köşe yazınızı okudum,öncelikle Türkiye nin sorunu bir kürt realite sorunumu yoksa bir terör sorunumu bunu iyi bilmeniz lazım sayın Lale hanım mısınız neyseniz.ülkemizde her etnik grup Türk milletinin faydalandığı nimetlerden nasibini almakta olup hiçbir ayrımcılık yapılmamakta ama sizin gibi göstermelik basın mensupları bu ülkenin hem ekmeğini yiyip hemde kılıçını çaldığını Türk milleti bilmiyor zannetme.cevabını bekliyorum.saygılarımla;

  • celaloruk

    celaloruk

    20.06.2012 13:38

    20 haziran 2012 tarihli taraf gazetesindeki köşe yazınızı okudum,öncelikle Türkiye nin sorunu bir kürt realite sorunumu yoksa bir terör sorunumu bunu iyi bilmeniz lazım sayın Lale hanım mısınız neyseniz.ülkemizde her etnik grup Türk milletinin faydalandığı nimetlerden nasibini almakta olup hiçbir ayrımcılık yapılmamakta ama sizin gibi göstermelik basın mensupları bu ülkenin hem ekmeğini yiyip hemde kılıçını çaldığını Türk milleti bilmiyor zannetme.cevabını bekliyorum.saygılarımla;

Yazarlar