Mümtazer TÜRKÖNE
Kişiselleşmiş iktidarı, yani otokrasiyi bir taşkına benzetirsek, sular çekilince devlet adını verdiğimiz gayrışahsî egemen güç yeniden görünür hale geliyor.
Devlet, kuralları, bu kurallara göre düzenli işleyişi, gelenekleri ve tabii sürekliliği olan bir cihaz. Bizzat bizde olan yetkilerin bazılarını ona devrettiğimiz için, yani kullandığı bütün yetkileri bizden aldığı için meşrû bir güç olarak ona itaat ediyoruz. Biri kalkıp, bu yetkileri zimmetine geçirip "devlet benim" dediği zaman her şey alt-üst oluyor. Her alanı belirleyen hukuk ortadan kalkınca devlet devletlikten çıkıyor ve her birimiz keyfî iktidarın kaprislerine mahkûm oluyoruz. Tehlike geçti; düzenli devlet, kuralları, refleksleri ve gelenekleriyle avdet etmiş durumda. Koalisyon mu? Varlığını borçlu olduğu anayasaya göre çalışacak devletin geri dönüşünü çabuklaştıracağı ve otokrasinin geride bıraktığı tortuları hızla temizleyeceği için daha etkili ve faydalı. Keyfiliğin yerine geçmek için bekleyen hem hukuk, hem de akıl düzenli devleti taşıyan iki sütun halinde önümüzde duran yüklerin tamamını sırtlamaya hazır. Diğer alanları da hizaya sokacak olan ekonomi, bugün daha fazla umut vaat etmiyor mu?
Bir zamanlar devlet düşmanı olanların "devlet artık benim" demeleri ve bize dönüp "devlete nasıl karşı çıkarsınız" diye yüksek perdeden ayar çekmeleri gerilerde kaldı. Hukuk tanımamak gerçekte elinde tuttuğu devleti tanımamaktı; "ben kanunları çiğneyerek bugünlere geldim" veya "anayasayı tanımıyorum" diyenlerin devleti, herkesi hizaya çekecek bir sopadan ibaretti ve ülke böyle yönetilemezdi. Koalisyon mu kurup işleteceksiniz? Anayasaya ve demokratik usullere uymanız lâzım; o zaman buyrun herkes için düzenli ve akıllı devlet.
80 öncesi talebe evlerinde kaçak elektrik kullanmak yaygındı. Sayaca giriş fazlarını ters çevirip prizlerin nötr hattını su borusuna bağlayıp topraklayınca ısınmayı da yemek pişirmeyi de bedava elektrikle sağlamak mümkündü. Biz bu sistematik suçu talebeliğin sefaletine bağlayıp meşrulaştırırken İslâmcılar "kâfir devletin elektiriğini bedava tüketmenin helâl olduğu" fetvasına dayanırlardı. 80'li yıllarda "Türkiye daru'l küfürdür" tezi, devlet konusunda İslâmcılığın temel düsturuna dönüştü. Cuma namazları boşlanırken kamuya ait her şey "ganimet" sayıldı. "Devlete nasıl karşı çıkarsınız" diyenlerin, vaktiyle "kâfir devlet" lâfını çok edenler arasından çıkmasını garip karşılamak yerine yolsuzluk iddialarının arkasına yerleştirdiğiniz zaman geride garip karşılayacak bir şey kalmıyor.
Yolsuzluk-hırsızlık soruşturmaları ile açığa çıkan devletteki çürüme buzdağının sadece görünen kısmı. Devlet rantının dar kadro "ehl ü hal ü akd"e aktarıldığı otokratik düzen diğer bütün alanlardaki yozlaşmayı açıklamak için yeterli. İslâmcı birikim, bu yolsuzluklara şer'î kılıf uydururken son meteliğine kadar kendini tüketti. Gizli-kapaklı alınan biatler, devletin tepesinde bu biatlere göre yeninden oluşturulan hiyerarşi ülke yönetiminde aklı da hukuku da iptal etti. "Han-ı yağma" devlette sürekli bir düzene dönüşünce başka ne olabilirdi? Yargı mensuplarının iddialarında devletin istihbarat biriminin bir suç örgütü şeklinde yer alması yenilir-yutulur şey mi?
Barış sürecine ve Suriye iç savaşına işte böyle bir devlet düzeneği içinde vaziyet edildi; çünkü meşruiyet görünmeyen bir yerde inşa edilmişti. Kayıplarımızın, inisiyatif eksikliğinin ve oyuncu iken seyirci durumuna gelmemizin sebebi doğrudan düzenli devlet kurallarının dışında gerçekleşen operasyonlar. Hepsinin hesabı verilmeli, yoksa Türkiye kaybettiği itibarı da inisiyatifi de yeniden kazanamaz. Tecrübe ederek düzenli devlet reflekslerinin dışında operasyon yürütmenin maliyetini öğrendik.
Devlet dediğimiz kutsal bir varlık değil. Haklılığını ve otoritesini sorun çözme yeteneğinden, ülkenin hukukunu koruma becerisinden alıyor. Bu becerinin yerini alan stratejik akıl iddiası bütün unsurları ve operasyonları ile çökmüş vaziyette. Tek çare, düzenli devlet normlarına geri dönmek. Ne kadar güçlü görünürse görünsün kişilere değil kuralları takip ederseniz hem önünüzü daha berrak görürsünüz hem de hukuka sahip çıkmış olursunuz. Yeniden ezberleyelim: Devlet bir şahs-ı manevîdir, bir şahıs değil.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
27.05.2025
23.05.2025
13.05.2025
12.05.2025
6.05.2025
5.05.2025
5.05.2025