Murat BELGE
Pınar Selek davasına yeniden başlanacakmış. Yargıtay öyle uygun bulmuş (Yargıtay zaten hep öyle uygun buluyor): bu sefer yerel mahkeme de Yargıtay’ın uygun bulduğuna uymaya karar vermiş. Bu dava 1998’de başlamıştı; şimdi 2012’nin sonundayız. Bu galiba üçüncü yargılama oluyor.
Devam etmekte olan dava üstüne görüş belirtmek suç sayılır. Sayılır da, tabii, belirtene göre yorum değişebilir. Örneğin Genelkurmay Başkanı, “Tanırım, iyi çocuktur” dediğinde yapılacak şeyle, bizim gibi sıradan fanilerin böyle bir davranışı karşısında yapılacak şey ciddi bir biçimde farklılaşabilir. Hukukun üstünlüğü gereği, yasa herkesin karşısında eşittir de herkes yasa karşısında eşit olmayabilir.
Şimdi, 14. yılında üçüncü yargılama aşamasına gelmiş bir dava hakkında “bir tür” görüş belirtmek meşru olabilmeli. Çünkü gidişata bakıldığında, bitmesini beklersek ebediyen görüş belirtememe riski de var.
Benim diyeceğim, zaten, bu davada yüce Türk adaletinin doğru kullanılmış, yanlış kullanılmış olmasıyla ilgili değil. Bütün dünyada, yerel mahkemelerin kararlarının usulüne gerektiği gibi uygun olup olmadığını denetleyen üst mahkemelerin vazgeçilmez olduğu düşünülmüş, kabul edilmiş, böyle mahkemeler her yargı sisteminin parçası olmuştur. Burada da, anlaşmazlık, bu iki tip ya da iki ayrı düzeyde yer alan mahkeme arasında cereyan ediyor.
Gelgelelim, bu iki mahkemeden biri sanığın beraatine karar veriyor. Ötekisiyse, “Hayır! Müebbet!” diyor.
Şimdi, bunda bir tuhaflık yok mu?
Bizim ceza sistemimizde, idam kalkalı, en ağır ceza müebbet. Yani “beraat” ile “müebbet” birbirinden olabilecek en uzak mesafede iki “karar”.
Yargıtay önüne gelen kararı inceler, sözgelişi der ki, “Bakın, şu olaylar hafifletici öge kapsamına girer, dolayısıyla bu cezada üç yıl indirim yapmamız doğru olur”; ya da, tersine, der ki, “Şu şu olayları hafifletici sebep saymışsınız. Oysa bunlar böyle yorumlanmamalı” vb. Böyle şeyleri hepimiz anlarız.
Sözkonusu dava yedi kişinin ölümüyle ilgili. Yığınla insan da yaralanmış. Pınar Selek müebbet almalı ise, demek ki bu öldürme olayından birinci derecede sorumlu. Öyleyse, mahkeme onu nasıl beraat ettirir?
Demek ki mahkemenin görmediği, göremediği bazı şeyleri Yargıtay görüyor. O gördüklerine dayanarak, “Bu cinayettir. Cinayeti Pınar Selek’in işlediği şu şu şu kanıtlarla sabittir. Dolayısıyla kendisine şu ceza verilmelidir” diyor.
Peki, bu böyleyse, suçluluk sabitse, yerel mahkeme nasıl oluyor da kendi kararında ısrar ediyor ve yeniden beraate hükmediyor?
Bildiğim, izlediğim kadarıyla, patlayıcı iddiası var ama bu kanıtlanmış ispatlanmış değil. Değilse, patlayıcı bir varsayım hükmünde. Varsayımla “müebbet” kararında nasıl ısrar edilir? “Varsayım” değil, göz çıkaran kanıtlardan söz ediyorsak, bunlara gözü filan çıkmadan bakan ve sonra gene “beraat” diyen bir mahkeme varsa, o zaman böyle bir mahkemenin çalışmaya devam etmesine ne demeliyiz?
Sabah gazetede ilgili haberleri okudum. Bunları düşünmeye başladım. Okuduğum haberlerde bu düşündüklerime cevap veren bir şey de göremedim. Yalnız, savcının, “Ben de şoke oldum” dediğini öğrendim. Bu da merak ettiklerime cevap vermiyor, ama hiç olmazsa, “Demek bir tek ben değilim” diye avutuyor.
Hayatta hiçbir şey mutlak nesnel olamaz, anladık da, hukuk bu kadar öznel olabilir mi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025