Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Partiye değil sürece oy vermek
11.06.2011
2254

Boş bir seçim dönemi yaşadık çünkü hiçbir parti yeni hiçbir şey söylemedi. Seçim meydanlarına kurulan kürsülerden kürsülere koşan, kent kent, mahalle mahalle dolaşan siyasilere de, onları dinlemek zorunda kalan bizlere de yazık oldu. Türkiye’ye yazık oldu. Kürt siyaseti de içinde olmak üzere hiç kimse yeni hiçbir şey söylemedi. Ben işitmedim, sizleri bilmem. Düzeyi son derece düşük polemiklere dayalı bir ortaoyunu izledik. Seçim kampanyasının ortalarına geldiğimizde bu durum ve bu durumun seçim sonuna dek değişmeyeceği anlaşılmıştı. Benim gibi pek çok insan kötü şeyler olmadan bu seçim bir bitse dedi. Bitse de bu azaptan kurtulsak. Yarın kurtulmuş olacağız.

Kurtulacağımız şey düşünce dünyamızın bu seçimler boyunca kirlenmesidir, alanları dolduran bayrak, flama, el ilanlarıdır. Çöpçüler süpürecek bütün bunları. Keşke siyasetin kirlenmişliğini de süpürebilselerdi, keşke 13 haziran sabahı temiz siyasete uyanmış olabilsek. Ama balkon konuşmasında gülücükler dağıtılsa da olmayacak.


Zaten bu balkon muhabbeti de ilginç doğrusu. Aslında ortada siyaset adına gayrı ahlaki bir şey söyleniyor ama farkında değiliz. “Siz Başbakan’ın seçim meydanlarında söylediklerine bakmayın, balkondan iyi şeyler söyleyecek” demek, umudu balkon konuşmasına bağlamak halk adına, kişiliğimiz adına, temiz siyaset adına aşağılayıcı bir şey. Böyle bir beklenti seçimlerin halkı tavlamak, kandırmak için yapıldığını ve seçim meydanlarında her şeyin mubah olduğu ve bu durumu kabullenmemiz gerektiğini söylemek anlamına gelir. Başbakan’ın Abdullah Öcalan’la ilgili “Biz olsaydık idam ederdik” lafından sonra Balkon’dan iyi şeyler nasıl beklenilebilir ki?


Biliyorum, AKP’nin bu gerilemesine bakıp zil takıp oynayan şaşkınlar var. Hızla yakınlaşan tehlikeyi görmüyor, AKP gitsin de ne gelirse gelsin anlayışındalar. Fakat öteki yüz de sorunlu. “AKP giderse kötü şeyler olur” diye düşünenler de haklı bile olsalar, AKP ezici çoğunlukla bile gelse kötünün yine geleceğini görmeleri gerek.

Geçen yazımda da yazdım ama önemli gördüğüm için bir kez daha altını çizmek gereğini görüyorum, değişimin hızlı olduğu bir ülkede değiştirici düğüm noktaları veya momentler hızla değişir. Dünkü seçimlerden farklı olarak bu seçim AK Parti - askerî vesayet gerilimi üstüne oturmuyor, Kürt siyaseti - devlet siyaseti gerilimi üstüne oturuyordu. Bu gerilim çözülmeden sivil ve demokratik yeni anayasa da yapılamaz, askerî vesayetin dayanakları ortadan kaldırılamazdı.


Düğümü çözmeye muktedir iki güç AKP ile Kürt hareketi yakınlaşmalıydı. Tersi oldu.

Bu noktaya gelişte Kürt özgürlük hareketinin de hiç kuşkusuz çok ciddi yanlışları var, buna Öcalan da işaret ediyor ama asıl sorumluluk hükümetindir. Milliyetçi bile değil devletçi bir çizgiye oturma yoluna giren AKP çözüm şansını çok zayıflattı.

Eğer yeniden sıcak çatışma ortamına girilirse AKP ne kadar çok oy almış olursa olsun askere, güvenlik güçlerine bütünüyle teslim olur. Çünkü sözünü ettiğimiz şey savaş ve büyük kentlerde şiddet olaylarıdır. Hangi iktidar olursa olsun böyle bir durumda güvenlik siyasetini öne almak zorunda kalır. Her iki taraf da silaha teslim olur. Bu durum ise, 2002’den buyana adım adım, tırnakla kazanılan sivil demokrasi mevzilerinin bir çırpıda kaybedilmesi, çökmesi sonucunu doğurur. Yani korkunun ecele faydası olmaz. Askerî vesayet misliyle geri gelir.

Klişe laftır ama doğrudur, siyaset boşluk tanımaz. Seçimlerle ilgili sözünü ettiğim “boşluk” aslında geri planda hiç de boş değil, adı konmamış, henüz konamamış siyasetleri gizliyor. Kopuş siyasetidir bu. “Bu evlilik yürümeyecek, ayrılalım bari” meselesidir. Fakat taraflar bu sözü ilk söyleyen olmak istemiyor. Suskunluk ya da boşluk bu nedenle doğdu. Yani çözümsüzlükten.


Böyle bir gidiş karşısında BDP’nin etkili bir grup ile Meclis’te olması kopuşu önleyecek bir şans olabilir. Hiç değilse fiziki yakınlık korunmuş olur. Elbette bu yetmez. Aydınların yakınlaştırıcı ve barışçı taleplerle etkili biçimde ortaya çıkması gerek. Demokratik, sol bir muhalefet seçeneği doğmak zorunda.

Bu düşüncelerim muhtemel bir senaryo üstüne oturuyor kuşkusuz ve onun ışığında bakıyorum. Bu nedenle “hangi partiye oy vermek” değil “hangi süreci desteklemek için oy vermek “ sorusu beni asıl ilgilendiren soru oluyor.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar