Selva Demiralp
2020 yılında yüzde 1,8 büyüme kaydeden Türkiye, pandemi sırasında ekonomisi pozitif büyüyen birkaç ülkeden biri oldu. Büyüme performansı, öncelikle 2020 yılında uygulanan aşırı kredi büyümesi ve düşük faiz oranı politikalarının bir sonucuydu. Ancak, TL üzerindeki baskılar ve bu baskıları telafi etmek için Merkez Bankası rezervlerinin satışının 2021’e mirası, daha fazla kırılganlık oldu. Ekonomik görünüm, bu kırılganlıkların önümüzdeki dönemde nasıl ele alınacağına bağlı olarak şekillenecek.
Pozitif büyüme sağlayan düşük faiz politikaları sürdürülebilir değildi. Enflasyon düşmeden faiz düşürmek TL varlıkların cazibesini azaltarak kuru yukarı itiyordu. Nitekim, Kasım ayı başında dolar karşındaki değeri rekor seviyedeki 8,46 TL’ye kadar düşen lira, ekonomi politikalarından sorumlu ekibin değiştirilmesinin ardından üç ayda yüzde 17 değer kazandı. Özel sektörün dış borcunun GSYİH’nin yüzde 30’undan fazla olduğu bir ekonomi için bu çok büyük bir rahatlama oldu. Fakat tehlike henüz geçmiş değil. Zira mevcut politik duruşun sürdürülebilir olup olmadığına dair endişeler var. Türkiye bir yandan enflasyonist baskıları dengelemek için gerekli olan uzun soluklu sıkı para politikası ile diğer taraftan ekonomiyi destekleyecek düşük faiz ve bol likidite tercihleri arasında gidip geliyor.
Tüm dünya pandeminin daraltıcı etkisini telafi etmek için faiz oranlarını düşürürken Türkiye pandeminin ortasında faiz oranlarını sıkılaştıran az sayıdaki ülkeden biri oldu. Bu noktada sorabileceğimiz üç soru var:
1) Türkiye pandeminin ortasında neden faiz artırdı?
Türkiye, fiyat istikrarını yıllarca ihmal ettiği için düşük faiz politikalarını devam ettiremedi ve politika faizini yükseltmek zorunda kaldı. 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesine geçilmesine rağmen, enflasyon hedefi Türkiye’de hiçbir zaman bir öncelik olmadı. Fiyat istikrarı, durgunluk zamanlarında hayat kurtaran bir “ayrıcalık” olarak görülebilir. Düşük ve istikrarlı bir enflasyon oranı sağlandığında, Merkez Bankası enflasyonist beklentileri tetiklemeden politika faizini düşürebilir. Bu şekilde ekonomiyi uzun süre destekleyebilir. Maalesef bizim bu “ayrıcalığımız” bulunmıyordu. Aksine, Mart 2020’de salgın Türkiye’yi vurduğunda enflasyon oranı yüzde 12’ydi. Türkiye, ekonomik yavaşlamayı telafi etmek için iletişimi net yapılmış bir parasal genişleme yerine yetersiz bir şekilde açıklanmış sıradışı bir politika duruşunu benimsedi. Politika faizi enflasyon oranının önemli ölçüde altına indirilirken bunun sonucunda gelen TL satışı, döviz rezervlerinin satılmasıyla telafi edilmeye çalışıldı.
Manevra alanı kalmayıp Merkez Bankası’nın net rezervlerinin önemli ölçüde negatife döndüğü noktada ekonomi ekibi değiştirildi. Yeni ekibin sermaye çıkışını durdurmak için faiz oranlarını yükseltmekten başka seçeneği yoktu. İşte finansal piyasalar da geleneksel politikalara geçildiği bu zamandan beri istikrar kazandı.
2) Politika faizi artarken piyasa faizleri neden düştü?
Uzun vadeli faiz oranları, diğer faktörlerin yanı sıra ülke riski, enflasyon beklentileri, ABD tahvil faizleri ve politika faizine göre belirlenmekte. TL’nin değerini rezerv satarak değil de politika faiziyle savunma kararı geç de kalsa doğru bir hamleydi. Türkiye’nin riskli ve sürdürülemez politikalardan geleneksel para politikasıne geçişi “zararın neresinden dönülse kardır” mantığı ile hareket eden finansal piyasaları rahatlattı. Bu değişim, temel makroekonomik kırılganlıklara merhem oldu. Risk priminde ve enflasyon beklentilerinde meydana gelen düşüş, Kasım ayında politika faizindeki yüzde 4,75 artışa rağmen, piyasa faizlerinde neredeyse yüzde 2’lik bir düşüşe neden oldu. Faiz artışı, literatürde “genişlemeci daralma” olarak adlandırılan durumla tutarlı olarak finansal piyasalarda bir rahatlamaya yol açtı.
Bu noktada tahvil faizlerindeki düşüşün kredi faizlerine yansıması sabır, kararlılık ve kredibilite gerektiriyor. Uzun vadeli tahvil faizleri, kredi faizleri için öncü gösterge olarak nitelendirilebilir. Piyasalar merkez bankasının sıkı duruşunun uzun soluklu olduğuna ikna olduklarında enflasyon beklentilerindeki düşüş hızlanacak ve kredi faizleri de düşüşe geçecektir.
3) Neden hala kritik eşiği aşmış değiliz?
Grafik, Türkiye’deki gösterge faiz oranının ürkek trendini gözler önüne seriyor (kırmızı çizgi, sol eksen). Kasım ayında ortodoks politikalara geçişin çok ihtiyaç duyulan rahatlamayı sağladığı ve finansal piyasalardaki gerilimi hafiflettiği doğru. Ancak, uzun vadeli faiz oranları o zamandan beri yükseliş eğilimi gösteriyor. Bu eğilim kısmen ABD’deki 10 yıllık faiz oranlarındaki artıştan kaynaklanıyor (mavi çizgi, sağ eksen). Başkan Joe Biden’in 1,9 trilyon dolarlık teşvik paketi ile aşılamanın yaygınlaşmasının birleşik etkisi, ABD’de enflasyon beklentilerinde artışa neden oldu. Özellikle geçtiğimiz hafta içerisinde oldukça belirgin bir hal olan bu beklenti uzun vadeli faiz oranlarına yansıyor ve TL’yi de olumsuz etkiliyor.
Uzun vadeli faizlerdeki yükseliş eğiliminin bir diğer nedeni de mevcut politika duruşunun sürdürülebilirliğine ilişkin genel şüphe olabilir. Her ne kadar Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal ve Hazine Bakanı Lütfi Elvan şu ana kadar büyük bir uyum sergileseler de piyasalar hala tedirgin. Özellikle de eski ekonomi ekibini öven veya faiz indirimlerini destekleyen siyasi yorumlar yapıldığında, piyasadaki gerginlikler daha rahat gözlenebiliyor.
Son araştırmamız, TL’nin bu tür siyasi yorumlar sonrasında belirgin bir şekilde zayıfladığını gösteriyor. Bu durum, TCMB’nin bu tür baskılara boyun eğeceğine olan inancı yansıtıyor. Macaristan ve Yeni Zelanda’da benzer demeçler görece daha sınırlı bir tepki yaratırken bu ülkelerde de döviz kuru oynaklığı artıyor. Bulgularımız, ekonomik temellerin ve kurumların zayıf olduğu ortamlarda siyasi baskıların ekonomik etkisinin daha yüksek olduğuna işaret ediyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2025
2.01.2022
30.07.2021
3.06.2021
28.04.2021
10.04.2021
16.03.2021
2.03.2021
1.02.2021
20.11.2020