Süleyman Seyfi Öğün
Fransa’nın, bırakın PYD-PKK “yanlısı” olmayı; onun düpedüz “hâmisi” olmak manâsına gelecek çıkışı, yakın gelecekte bir hayli tartışılacak görünüyor. İlk bakışta anlamak çok zor. Türkiye-Fransa münasebetleri bir seviye gelişirken; hattâ ikili bâzı mühim anlaşmalar yoldayken, açıkça Türkiye’yi hedefe oturtan bu dönüşümün izahını yapabilmek kolay değil. Fransa ya aklını kaybetti veyâ bizim bilmediğimiz; bambaşka önceliklere dayalı olarak yaptığı akıl yürütmelerden sonra bu neticeye vardı ve ilk somut adımı attı. Eğer başta Sarkozy gibi bir siyâsal anomalisi olsaydı ilk ihtimâli daha bir kuvvetle tartışabilirdik. Elbette şaka… Değilse, Fransa’nın istikbâli elbette liderlerle tartılamaz. O hâlde diğer ihtimâli düşünmek gerekiyor. Ama bu ihtimâli düşünmek için de Fransa’nın modern dünyâ târihindeki ağırlığını unutmamak gerekiyor.
Fransa’nın modern dünyâ târihindeki ağırlığı nedir? Elbette modern dünyânın bâzı olmazsa olmaz kıstasları açısından Fransa, sağladığı başarılar ve ulaştığı seviyelerle bir hayli göz dolduruyor. Evvel emirde Fransa, haklı olarak Britanya ile berâber modernleşme süreçlerinin en başta gelen iki aktöründen birisi olarak anılır. Hattâ modernleşme literatüründe Fransa, yine Britanya ile berâber en erken modernleşen dünyâ aktörüdür. Çok etkili bir bürokrasisi; yâni kamu gücü ve Eifelle Kulesiyle simgelenen, kendisine özgü nitelikleri olduğunu bildiğimiz dinamik bir mühendislik geleceğine sâhiptir. Merkantlist-Colbertist birikim süreçlerinden başlayarak Fransa, zaman içinde hatırı sayılır bir sınâî ve askerî gücü de olabilmiştir.
Yukarıda andığımız bütün bu nitelikler, tabiî ki sâdece bir kaç fırça darbesiyle olmak kaydıyla, Fransa’nın maddî medeniyette nerede durduğunu gösteriyor. Bunu taçlayan ise Bourbon hânedanın, sağlanan servet ve güç artışı sebebiyle; özgüveni artık grandiosité mertebesine ulaşmış olan; “Güneş Kralı” sıfatlı 14. Louis idi.
Avrupa’nın erken öten horozları olan İspanya ve Portekiz’in sesi kesildikten sonra; Fransa, Hollanda ile birlikte Britanya’nın iki büyük rakibinden birisiydi. Hattâ Kuzey Amerikalarda Fransa’nın hayli uzun bir zaman, en azından 18. asrın ortalarına doğru Britanya’nın bir hayli ilerisinde olduğunu biliyoruz.
Bununla birlikte, Fransa’nın Britanya ile kıyaslandığında bâzı ağır dezavantajları da vardı. Bunların başında bir türlü tasfiye edemediği küçük köylülüğün yüksek mâliyetli meseleleri geliyordu. Britanya ise, orta düzey köylülüğün zenginleşmesi üzerinden küçük köylülüğü, büyük ölçüde “içeriden” çözmüştü. Bu Fransa’da böyle yaşanmadı. Fransa, yerel lordların baskısından kaçan küçük köylülüğün Saray toplumuna yamandığı ve onun beslemesi hâline geldiği bir memlekete dönüştü. Bu da, aristokrasiyi lümpenleştirdi ve merkeziyetçiliği, mutlakiyetçiliği, kamuculuğu ve artık hantallaşan bürokrasiyi kuvvetlendirdi.
Diğer bir husus ise, kralın güçlenmesiyle özerkliğini ve ufkunu daraltan aristokrasinin durumudur. Bir bakıma Kral karşısında zayıflayan konumlarını telâfî etmek için burjuvaları aşağılamaya başladılar. Hâlbuki Britanya’da aristokrasi (gentry) ile burjuva arasındaki kültürel sorunlar derinleşmedi. Londra ile Sussex veyâ Essex arasında bir işbölümü ve işbirliği hayâta geçti.
Besleme çok tehlikelidir. Fransız Devriminde ayaklanan “köylü ve diğer lümpenlerden oluşan halk” yâni sans-culottes unsurlar, aslında kralın beslemeleriydi. Ama Fransa ile Britanya arasında Kuzey Amerikaların hâkimiyeti için yapılan savaşta kaybeden ve ağır bir hazine kizi yaşayan Kral 16. Louis , küçük köylülüğe ekonomi dışı aktardığı kaynakları kesince olan oldu. Burjuvalar sans-culottes tabakaları kışkırttı ve ihtilâl başarıldı.
Tıpkı antik felsefeci Parmenides’in “Achilleus-Kaplumbağa” yarışı metaforunda söylediği gibi, Britanya ile arasındaki târihsel açık Fransa açısından kapatılabilir cinsten değildir. 19. asrın başındaki Napolyonik savaşlarda son bir gayretle rövanş alınmak istense de, netice, Trafalgar’dan Waterloo’ya hep hüsran olmuştur. Dahası Britanya, artık her şekilde ezebildiği Fransa’yı kendisinden uzak tutmak için etkili bir hamleyle; modernleşmenin hırslı gecikmişleri olan Almanya ve Rusya ile meşgûl etmeyi başarmıştır. Herhâlde, Fransa-Almanya ve Rusya boğazlaştığı sahneleri izlerken kıs kıs gülmek Britanya’nın imtiyazıydı.
Britanya karşısındaki açığın, Fransa açısından ağır bir komplekse dönüşmüş olduğunu düşünüyorum. Ama bunun entelektüel-sanatsal kürelerde çok renkli bir verimliliğe de dönüştüğünü kabûl etmeliyiz. Aristokrasiden başlayalım... Fransa, ihtilâlde aristokrasisini kurbân etti. Ama ne kadar ironiktir ki, bugün Fransa’da, şoföründen, musluk tamircisinden veyâ bale yapmakla servis yapmak arasındaki farkı unutturan garsonlardan bile aristokratik tavırlar görebilirsiniz. Velhâsıl, aristokrasi nefretine dayanan ihtilâl, ne tuhaftır ki, herkesin kendi meşrebince aristokratlaşmasını mutâd hâle getiren ve Fransız kasabalarının sokaklarını bile 14.Louis’nin replikalarıyla dolduran bir toplumsal kültürle neticelendi.
Yeni baş belâmız Fransa’yı tartışmaya devâm edeceğiz...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019