Ümit Fırat
Rusya’da başlayan dünya futbol şampiyonası, dünyanın gündeminde bir yere oturup, büyük bir heyecana vesilesi olsa da, bizim gündemimiz bu hafta boyunca yine siyasete ve seçimlere kilitlenmiş olacak.
Yıllarca sahneye konulmasında uzmanlık kazanmış bir ülke olarak her an Suruç benzeri yeni tuzak ve provokasyonların yaşanması ihtimalinin yaşandığı ve bazen adeta bir iç savaş manzarası görünümündeki seçim kampanyaları bütün yoğunluğuyla bu hafta da devam edecek.
Her ne kadar bugüne kadar söylenenlerden farklı ve fazla bir şeyler söylenmeyecek olsa da, hemen her seçim döneminde yaşanan aynı heyecan, asla gerçekleşmeyen umutlar ve makûs talihimizi değiştirmeyi bir türlü başaramamak, toplumun ortak kaderi haline gelmiş.
Geçen yazılarımda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bu seçimler, sayılmakla bitmeyecek kadar büyük acılar ve sıkıntılar yaşanmış olan müesses nizamın, tek adam rejimine dönüşerek daha da çekilmez bir hale getirilip getirilmemesi anlamına sahip olduğu için bir tür referandum niteliği taşımakta.
50 yılı aşan seçmenlik hayatımda, seçmen sicilimin son derece cimrilikle geçmiş olduğunu ve bu yarım asır buyunca birkaç kez oy kullandığımı itiraf etmeliyim. Üstelik hiç kazanan tarafa oy vermişliğim de olmadı ve daima muhalif bir seçmen oldum.
Geçmişte yaşadığım seçimlerde, mevcut partilerin pek birbirinden farkı olmadıkları için, hangisi kazanırsa kazansın, sonuçta fazla bir değişime yol açılmayacağına inanırdım. Hatta yüzde 10’luk seçim barajının büyük bir hak gaspı olduğuna inanmama rağmen, barajı aşamayan partilerin oylarının başka bir partiye yazılmasının bile rejim açısından bir şey değiştirmeyeceğini düşündüğüm de olmuştur.
Ama bu kez, geçmişte birbirlerinden çok da temel farklılıklar görmediğim partiler arasında da bazı ciddi değişim ve farklılaşmalar olduğunu düşünmekteyim.
2002 Genel Seçimlerinde, seçim sistemindeki yüzde 10 baraj rezaleti nedeniyle, seçmenlerin yüzde 45’inin oyununun baraj altında kalması sonucu, seçmen oylarının ancak yüzde 55’i parlamentoda temsil imkânı bulabilmişti. Böylece ortaya çıkan çarpık tabloda, AK Parti, aldığı yüzde 34,5 oy ile yüzde 65 oranında bir temsil gücü elde ederken, CHP de, aldığı yüze 19,5 oy ile parlamentoda yüzde 35 temsil hakkı elde etmişti.
AK Parti, sistemin yıllarca meşru görmemesine rağmen, siyasi meşruiyetini asla tartışmadığım, Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi gibi Milli Görüş geleneğinden gelmişti. İlk yıllarında hükümeti kurması ve yüksek sayıdaki milletvekili ile parlamento çoğunluğuna sahip olmasına rağmen büyük sıkıntılarla karşılaştı.
Başta dönemin Reisicumhuru Ahmet Necdet Sezer ve CHP lideri Deniz Baykal olmak üzere, MGK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK, YÖK ve benzeri pek çok “Cumhuriyet Kurumu” tarafından kıskaca alındığı gibi, bir mensubunu parlamentoda Reisicumhur bile seçtirememiş, hatta uydurma gerekçelerle Anayasa Mahkemesinde kapatılmaktan kıl payı kurtulabilmişti.
Bütün bunlar, AK Parti’nin adeta hem hükümet partisi, hem de muhalif ve mağdur bir parti konumunda görülmesine neden olmuştu. Reisleri bu dönemini sonraki yıllarda çıraklık dönemi olarak tanımlamıştı.
Daha sonra kalfalık dönemi olarak adlandırılan ve keşke hep öyle kalsaydı diyebileceğim 2007-2011 döneminde hükümette kısmen inisiyatif sahibi olabilmeyi başardı. Bu dönemde önemli değişim ve reformlar gerçekleştirildi. Adeta cezasızlık kapsamında kalan ve dokunulmazlık kazanmış şahsiyetler hakkında açılan birtakım davalarla, Dersim Katliamı gibi gündeme gelen bazı tartışmalarla tabular yıkılıyordu. Kelepçeli görüntülerle hafızalarımızda yer alan KCK operasyonlarına rağmen, TRT’de Kürtçe kanal, üniversitelerde Kürdoloji bölümleri, Demokratik Açılım gibi gelişmelerin yaşandığı biraz umutlandığımız gelişmelere şahitlik ettik.
Sonra, şimdi artık “Hay geçilmez olaydı!” dediğim, Reis’in ustalık dönemine geçildi. Önceleri iyi gidiyor gibiydi. 2011 seçimlerinden hemen sonraki Silvan hadisesi, birçok tuzak, provokasyon ve Roboski Katliamı’na rağmen benim ısrarla bir normalleşme süreci dediğim, kimilerinin Demokratik Açılım, kimilerinin Milli Birlik ve Kardeşlik, kimilerinin de Barış Süreci dedikleri süreç başlatıldı.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın savcılığa çağrılması, 2013 Gezi Parkı hadiseleri, Mısır’da askeri bir darbe ile Mursi’nin devrilmesi, 17-25 Aralık operasyonları falan derken ortalık allak bullak oldu. Reis’in zihni ve kimyası kendini korumaya yönelik bir tek adamlığa doğru evrilirken, generallerle ittifaklara yönelip, açılan davaların içleri boşaltıldı, hapisteki eli kanlı katiller tahliye edildi. AK Parti’nin kimyası da, bir tür yok oluş sürecine giden bir değişime yöneldi.
15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ise son noktayı koydu. Tayyip Erdoğan, artık AK Parti ile değil de kendini koruyacak ittifaklarla yürümeyi tercih etti. Artık Reis’in güvenliği en önemli devlet meselesi oldu. Ortada AK Parti falan kalmadı. Öte yandan, partisindeki liderliği sona ermekte olan Devlet Bahçeli’ye kol kanat gerip destek olarak, parti başkanlığını sürdürmesine imkân yarattı. Kendisiyle yaptığı işbirliği sonucu, başkanlık sistemi için anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi sağlandı.
Yeni bir dönemde AK Parti olarak gördüğümüz tabelaların da, sadece bir şekil şartı gereği orada duvara çakılı olduklarını düşünüyorum. Artık tamamen Tek Adama bağlı yürütmenin kontrolüne girmiş olan yasama ve yargının da kurumsal olarak fazla bir önemi kalmadı. Keza AK Parti’nin de, fiili yapısı itibariyle bir partiden ziyade, Tayyip Erdoğan ve adamları hiyerarşisi içerisindeki bir zincirden öte bir anlamı kalmadı.
Reformist olduğu dönemlerde birçok arkadaşım gibi, icraatlarına destek olmama rağmen, hiçbir seçimde oy vermediğim ve o dönemde görev yapan yönetici ve sorumlularından da pek kimsenin kalmamış olduğuna şahit olduğumuz eski AK Parti’nin yerinde yeller esmekte. Yaptığı hiçbir icraatın, konuştuğu hiçbir sözün denetlenemeyeceği ve hesabının sorulamayacağı bir statü hedefleyen Tayyip Erdoğan ve adamlarının var olduğu bir sistemin yapılanmış olduğu bir döneme geldik.
Diğer tarafta ise Tayyip Erdoğan’ın taleplerine karşı çıkan ve öncülüğünü CHP’nin yaptığı bir blok yer almakta. CHP’de bir kimyasal değişim ve farklılaşma olmasa da, daha önce yazdığım gibi, onlardan aynı ölçüde bir tehlike geleceğini sezmiyorum.
Hemen hemen bütün il, ilçe ve büyük kurultaylarında birbirleriyle kıyasıya kavga edip, kafa-göz yaranların partisinde kolay kolay denetlenemeyen ve tek adam rejimi kuracak birileri çıkacağını sanmıyorum.
CHP’yi pek değişime uğramamış, geçmişi itibariyle fazla hayırla yâd etmeyeceğimiz bir parti olarak görürüm. Kendisinden yeni ve hayırlı bir şey yapmasını beklemezdim. Ancak, birdenbire Muharrem İnce ismi ile öne çıkmayı, hatta yıllardır rakipsiz görünen Tayyip Erdoğan’a rakip bile olmayı başardı. Böylece CHP’de de bir değişim ve farklılaşma yaşanabilir gibi bir canlanma oldu. Görünüşe bakılırsa, Muharrem İnce’nin meydanlara çıkmasıyla beraber, Tayyip Erdoğan’ın 16 yıllık rakipsiz konumu da epey sarsılmışa benziyor.
Seçimlerden önce son söz olarak bu seçimleri bir referandum olarak görüp değerlendirdiğimi tekrar belirtmek istiyorum. Seçimlere giren bir Kürt partisi veya bulunduğum seçim bölgesinde güçlü bir bağımsız Kürt aday olsaydı oyumu verirdim elbette, ama yok. Bu durumda, önceki iki yazımda da açıkça ifade ettiğim gibi, bu seçimde/referandumda oyumu Tayyip Erdoğan blokunun iktidarının sona ermesi yönünde kullanacağım. Başkanlık için Selahattin Demirtaş’a oy vereceğim. Milletvekili Genel Seçimlerinde ise, milyonlarca Kürt seçmenin oylarının baraj altında kalması halinde geçersiz sayılmasına seyirci kalmayıp, bu oyların AK Parti’ye yazılmaması için ve Demirtaş’ın kendi ifadesiyle “Bizden daha Türkiyeli bir parti yoktur.” dediği HDP’ye oy vereceğim.
İyi haftalar diliyorum.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2019
26.12.2018
18.12.2018
15.12.2018
29.11.2018
20.11.2018
14.11.2018
6.01.2018
30.10.2018
23.10.2018