Umut ÖZKIRIMLI
Adı konmamış bir iç savaşın da katkısıyla adı konmamış bir rejim değişikliği yaşayan günümüz Türkiyesi’nde parti-devleti eleştirmeye kalkanların başına gelenler malum. İşten çıkarmalar, hakaret/teröre yardım yataklık davaları, sosyal medyada ve parti-devlete yakın basın yayın organlarında sembolik lince uğrama, gözaltına alınma, tutuklanma gündelik hayatımızın rutinleri arasında.
Hedef tahtasına oturtulanlar arasında BBC, New York Times, Guardian gibi dünyanın sayılı medya kuruluşları da var; iktidara muhalif yazar çizer takımı da. Suçlamalar ise şu veya bu ‘örgütün’sempatizanı olmaktan ‘vatan haini’ olmaya kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyor.
‘Erdoğan nefreti’
AKP yanlısı çevrelerin muhaliflere karşı en çok kullandıkları silah ise söz konusu isimlerin ‘Erdoğan takıntısından’, bitmez tükenmez bir ‘Erdoğan nefreti’nden muzdarip oldukları, bu nedenle Türkiye’de olan biteni açıklamaktan aciz oldukları iddiası. İktidara yönelik tüm eleştirileri tek bir (meta)-faktöre indirgeyen bu yaklaşımın elbette iler tutar bir tarafı yok. Yine de – her zamanki gibi tarihe not düşmek amacıyla – bu tezi (!) savunanlara birkaç soru soralım.
Amatör psikologlar
Hangi ölçütü dikkate alırsak alalım, toplumun en azından yarısının bugünkü iktidarı onaylamadığı, Türkiye’nin geleceğine dair kaygıları olduğu açık. Bunlar arasında ulusalcılar da var, laikler de, farklı dini cemaatlere yakınlık duyanlar da, azınlıklar da. Bunca farklı grup kendini, hem de aynı zaman dilimi içinde, ‘Erdoğan nefreti’ne mi kaptırmış durumda? Muhalif kanaat önderlerinin tümü aynı psikolojik rahatsızlıktan, aynı obsesif kişilik bozukluğundan mı muzdarip?
Diyelim rejim yanlılarının tümü amatör birer psikolog, bir bakışta muhaliflerin ruhsal durumunu analiz etme yeteneğine sahipler. Peki bu kanaat önderlerinin sözünü dinleyen kitleler de aynı umarsız hastalığın pençesine mi düşmüş? Bu tezi savunanlar, basitleştirerek söylersek, her sorunun psikolojik nedenlere dayanarak açıklanacağını iddia eden ‘psikolojizm’ terimini duymuşlar mıdır?
Gururlu yandaşlar, utangaç yandaşlar
Eğer siyasi tavırları psikolojik nedenlere indirgeyebiliyorsak bu silah bir bumerang gibi onu kullananları da vurabilir. Kastettiğim elbette AKP’ye toz kondurmayan ve kabaca ‘gururlu yandaş’ olarak adlandırabileceğimiz grup değil, çünkü onların ‘takıntıları’önderliğin takıntılarına endeksli.
AKP ile Gülen Cemaati arasından su sızmadığı dönemlerde cemaate yakın olduğu düşünülen savcılara birer kahraman muamelesi yapan, Balyoz-Ergenekon davalarını ateşle savunurken bugün tümünün komplo olduğunu savunan Yıldıray Oğur, Hilal Kaplan gibi isimlerin kendi orijinal takıntılarını besleyecek bir bağımsız benlikleri olup olmadığı tartışmaya açık.
Öte yandan eğer psikolojizm silahını kullanacaksak AKP ve partinin kurucu önderi Erdoğan’ı yılda ancak birkaç kez, o da öznesiz cümlelerle eleştirebilen, geri kalan zamanlarını rejime meşruiyet kazandırmakla geçiren Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu gibi organik aydınların da kendi takıntıları olduğu söyleyebiliriz – Mahçupyan’ın ‘laik nefreti’, Bayramoğlu’nun‘cemaat nefreti’, vs.
Keza bu ikili kadar etkili olmasalar da son dönemde yaptıkları ataklarla ‘organikliğe’ soyundukları belli olan ve çoğu Ethem Sancak’ın Serbestiyet sitesinde yazan bazı isimlerin (Halil Berktay, Gürbüz Özaltınlı, Oral Çalışlar, vb.) kendi siyasi geçmişlerinden kaynaklanan bir ‘sol nefreti’nden muzdarip olduğunu öne sürebiliriz.
Bu doğru bir analiz olur mu? Bilmiyorum. Psikolog değilim; kimsenin aklını okuduğumu iddia edemem. Ama bu isimler bir bölümü yıllarca AKP’yi ya da onun bazı politikalarını desteklemiş, bu yüzden hala kendi mahallelerinde ‘Yetmez ama Evetçi, liberal’ olarak anılan kendi arkadaşlarına ‘Erdoğan nefreti gözünüzü karartmış’ diyebiliyorsa yukarıdaki tanımlamalar da pekala analiz olarak kabul edilebilir.
Erdoğan hegemonyası
Bu tezin asıl sorunu ise Erdoğan’ın siyasetten ekonomiye, hukuktan medyaya, hatta gündelik hayata kapsayıcı etkisini görmezden gelmesi. Uzun uzadıya örnek vermeye gerek yok. AKP içinde, partinin kurucuları Abdullah Gül, Bülent Arınç, dahil Erdoğan’ın otoritesine karşı çıkabilen tek kişi yok.
Başbakan Davutoğlu’nun koalisyon görüşmeleri için öne sürdüğü ilk kırmızı çizgi ‘Cumhurbaşkanlığı makamını tartışmaya açmayız’dı. AKP’lilerin büyük bölümünün bile kabul ettiği yolsuzluk iddiaları soruşturulamıyor; Erdoğan’a, hatta Erdoğan ailesinin üyelerine yönelik en ufak eleştiri 24 saat geçmeden hakaret davasına dönüşüyor.
Kağıt üzerinde bağımsız olan Merkez Bankası Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen bir adım attığında ‘vatan hainliği’yle suçlanıyor. Dış politika Erdoğan tarafından belirleniyor. Barış masası Erdoğan tarafından kuruluyor, yine onun tarafından tekmeleniyor. Bakanlar Kurulu’na Erdoğan başkanlık ediyor. Obama Erdoğan’ı arıyor. Medya kuruluşları birer birer Erdoğan’a ‘anasını, babasını, çocuklarını’ feda etmeye hazır iş adamlarının eline geçiyor.
İşin en ilginç tarafı, Erdoğan da bu algıyı beslemekten beis duymuyor. Rejimin fiilen değiştiğini ilan ederek kendini anayasanın üzerinde konumluyor; konuşmalarında birinci çoğul şahıs kullanarak kendini millet iradesiyle eşitliyor. Böylelikle bir paratoner gibi – büyük olasılıkla bilinçli olarak – tüm tepkiyi üzerine çekiyor. Yani Erdoğan, kendini bilerek isteyerek kutuplaşmanın hem öznesi, hem nesnesi haline getiriyor.
Daha da önemlisi, Erdoğan kullandığı dille, yönetme biçimiyle kendine yönelik tepkiyi ahlaki bir zemine oturtuyor. Polis tarafından katledilen bir çocuğa terörist yaftası takıyor; annesini meydanlarda yuhalatıyor. Toplumsal olaylarda uyguladığı şiddet en ateşli AKP taraftarlarınca bile teslim edilen polise sahip çıkıyor. Siyaseti biz ve onlar, iyiler ve kötüler zeminine oturttuğu için kendisine duyulan tepki de duygusal, dolayısıyla yoğun oluyor.
Bir siyaset biçimi olarak ‘Erdoğan karşıtlığı’
Hal böyleyken başkalarını ‘Erdoğan nefretinden gözleri kör olmakla’ itham edenlerin iki soruya cevap vermesi gerekiyor: 1. Bugünün Türkiyesi’ni Erdoğan’ı merkeze koymadan açıklamak mümkün mü? Askeri vesayet sürerken askerin etkisini hesaba katmayan bir Türkiye analizi yapılabiliyor muydu? 2. Yandaşların Eski Türkiye’de kaldığını iddia ettiği bir siyaset tarzını (hatta o Türkiye’nin MGK, YÖK gibi kurumlarını) benimseyen aktörün karşısında konumlanmanın, bu konum üzerinden siyaset yapmanın nesi yanlış?
Sonuçta bu ülkede kendini demokrat olarak tanımlayan kesimler 90 yıllık askeri vesayete karşı da mücadele ettiler. Azılı ulusalcılar dışında onları ‘asker takıntısı’ ya da ‘asker nefretinden’muzdarip olmakla itham eden oldu mu? Askeri vesayete karşı siyaset yapmak tam tersine meşru sayılmıyor muydu?
Erdoğansız analiz
‘Erdoğan takıntısı’ tezinin ardına sığınanlar gerçekten tartışmaya niyetli olsa yukarıda sorduğum birinci soruya şu yanıtı verebilirdi: “Evet, Erdoğan günümüz Türkiyesi’ni anlamada anahtar. Ama sadece Erdoğan faktörüne dayanarak her şeyi açıklayabilir miyiz? Yapısal faktörler aktörü hiç mi kısıtlamaz?”
Elbette kısıtlar. Birkaç istisna dışında pek çok kişi de bu yapısal faktörlere vurgu yapıyor. Bugünün konjonktüründe Erdoğan’ın kontrol edemeyeceği (ilk anda akla gelen) üç faktör var: Dış politika, Kürt sorunu ve ekonomi. Zaten Erdoğan kontrol edemediği bu faktörlerin etkisiyle iktidarın elinden kayıp gitmekte olduğunu gördüğü için otoriterliğin dozunu arttırıyor, demokrasiyi şeklen bile rafa kaldıran adımlar atıyor.
Yani ‘bağımsız aydın maskeli Erdoğan-severler’ üzülmesin (Nasıl bu şekilde tanımlanmak? Kulağa hoş gelmiyor değil mi?): Yakında Erdoğan temelli analizler yerini daha ‘çok faktörlü’analizlere bırakacak.
Ama görünen o ki o zamana kadar – maalesef – çok can yanacak, çok kan akacak. Rejime meşruiyet üretenler de bundan doğrudan sorumlu olacak.
Yazarlar
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020