Yusuf Ziya DÖGER
Egemen sistemlerin temel amacı ve beklentisi toplumun oluşturulmuş/oluşturulan algı biçimiyle düşünmesini gerçekleştirecek ortam ve koşulların üretilerek toplumu kolay biçimde manipüle etmektir. Egemen sistem, toplumu bu düşünüş ve bakışla biçimiyle sınırlandırarak yaratılan algı çerçevesinde denetleme yoluna gider. Bu koşulun sağlanması egemen sisteme kendi iktidarını sağlamlaştırma imkânı vererek ele geçirdiği iktidar gücünün kullanımında manevra kabiliyetini sağlamaktadır. İktidarı elinde bulunduran egemen sistemin koruyucuları için bu ortam bulunmaz bir fırsattır.
Egemen sistemin koruyucusu olan iktidarı elinde bulunduranlara bu imkânı sağlayan oluşturulmuş algı biçimiyle düşünme ve bakmanın taltife değer bir düşünüş ve bakış olduğu koşulu da kendiliğinden sağlanır. Bu ortam toplumun geneli için, kendilerinin kayda değer bir düşünce ve bakışa sahip oldukları varsayımını oluşturarak davranış ve düşünüş biçimcilerinin kutsanması gereken değer haline dönüştürür. Böylece kendileri dışındaki her türlü düşünce ve bakışı ise lanetlenmesi gerekenler kategorisinde düşünmeye başlarlar.
Somutlaştıralım.
Türkiye Cumhuriyeti, Türklüğü egemen kabul eden sisteme dayalı bir yapılanmayla ortaya çıktı. Ancak etnik ve dinsel anlamda Anadolu’nun heterojen yapısı buna uygun olmadığından zaman zaman egemen sistemi işletmekte zorlandı. Türklüğü egemen unsur haline sokanlar işlerin kendi ellerinden kaymaya başladığını fark ettikleri anlarda ise sistemin kollayıcısı görevini yürüten “asker eliyle darbeler” gerçekleştirdiler. Her darbe zemini ve sonrası Türklük temeline dayalı egemen sisteme, toplum üzerinde algı operasyonlarını gerçekleştirme imkânı sağladı. Söz konusu algı operasyonlarıyla Anadolu’nun etnik ve dinsel farklılıklarını yavaş yavaş kendi egemen sistemlerine monte etmeyi başardılar.
Türklüğe dayalı egemen sistem, gerçekleştirdiği algı operasyonlarıyla Anadolu’nun heterojen yapısına vatandaşlık ile egemenlik arasındaki farkı hissettirmeden onlarında egemen unsurun bir parçası oldukları vehmini yerleştirdi. Vatandaşlık ile egemenlik arasındaki temel farkın bu kesimler tarafından görülmemesi içinde zaman zaman onlardan birini kâhya seçmeye yöneldi. Kendilerinden kâhyalar bile seçilebileceğini gören farklı etnik ve dinsel yapılar vatandaşlıktan egemenliğe terfi ettikleri düşüncesine kapıldılar. Oysa egemen Türk sistemi sadece kendi egemenliğini benimseyenlerden kâhya seçiyordu. Ki kâhyanın egemenliği mutîliğiyle sınırlıdır.
Dolayısıyla vatandaşlık ile egemenlik arasındaki farkı görmeyenler kendilerini egemen sistemin/devletin sahibi oldukları zannına kapıldılar. Bu devlet vatandaşlık bağını her kesime açarken (kuruluş sürecinde dinsel farklılığı olanlar hariç) egemenlik kapısını sadece kendisine ait bir olgu olarak kabul etti. Ancak kâhyalar aracılığıyla her zaman bunu toplumdan gizlemeyi başarabildi. Dolayısıyla vatandaş olanlar kendilerini egemen unsur zannederek kendi egemenliklerinden bir anlamda feragat ettiklerini bile görmediler.
Oysa bu devlette egemenlik her zaman Türklerin olmuştur. Diğer kesimlerin bunu kabul etme ve benimseme durumuna göre kabul gördükleri realitesi orta yerdedir. Eğer has bel kadar sadece vatandaş olduğunuzu ve egemenlik hakkınızı kullanamadığınızı ima bile ederseniz oluşturulan algı operasyonlarıyla önünüze yüzlerce kâhya örneği serilir. Ve sonuçta ise söylediğiniz ve ortaya koyduğunuz tutum toplumda lanetli bir düşünüş biçimi olarak lanse edilerek tecrit edilmeniz sağlanır.
Konuyu Kürdler üzerinden ele alma ihtiyacı olduğu kanaatine sahibim. Türkiye Devleti kurulurken kurucu unsurlar iki ana ögeyi (Türk, Kürd) öne çıkarma ihtiyacı hissetmelerine rağmen, ayaklarının yere sağlam bastığını gördükleri anda tekçiliği esas alan politikalara döndüler. Böylece Kürdlere sadece vatandaşlıkla yetinmeleri ve egemen sisteme mutî olmaları önerildi. Buna yanaşmayanlar üzerinden silindirle geçildi. Sonuçta Kürdler arasında uzun süren bir sessizlik dönemi başladı.
Zaman zaman bu sessizliği cılız çığlıklarla bozmak isteyenler oldu. Ama onların akıbetleri de kuruluş sürecinden farklı olmadı. Sessizliğe cılız çığlık atan Kürdler egemen sistem tarafından topluma lanetli kesim olarak sunuldu. Böylece diğer Kürdlerin bu lanetli! düşünüş biçimine mesafeli durmaları hedeflendi. Sessiz çoğunluğun ise süreç içerisindeki atılımlar (eğitim ve hizmet sektörü) ve kâhyalar üzerinden vatandaşlıktan egemenliğe yükseltildiği vehmiyle sistemle yavaş yavaş bütünleşmesi sağlandı. Egemen Türk sistemi her darbe dönemi ve sonrasında bunu pekiştiren adımlar atmaktan da geri durmadı. Son 15 Temmuz darbe girişimi vasıtasıyla egemen sistem ve iktidarın eline bunu güçlendirecek ortam ve koşul geçti.
Bu ortam ve koşullar kâhyalığa hevesli Kürdlerin açıkça ortaya çıkarak Türk egemen sistemi ile bir sorunları olmadığını deklere etmelerine zemin hazırladı. Ortam demokrasi kisvesi altına gizlenmiş şövenist Türk egemenliğini alanlara aktararak kendisini diğer kesimlere (etnik ve dinsel) kâhyalar aracılığıyla benimsetmiş oldu. Böylece Kürdlerin oluşan koşul ve ortama kurtarıcı gözüyle bakmaları sağlandı. Bunu pekiştirmek içinde egemen sistemin sembolleri yoğun biçimde kullanıldı. Daha düne kadar dinsel veya etniksel bakışı nedeniyle bu sembollere uzak duranlar bile onların gölgesine sığınarak egemenliğe kavuşacaklarını düşünmeye başladılar.
Sonuç:
Türk egemen sistemine ait sembollerin son darbe girişiminden sonra topluma kutsanması gereken değerler olarak sunulması üzerine Kürd şehirlerinde de bu sembollerin yoğunlukla kullanılmaya başlanması ve TC’nin Kürd vatandaşlarında sanki egemenliğe kavuştukları sevinci oluşturduğu görüldü. Bu sevinç dalgasının aslında Kâhyanın mutîlik emaresi olduğu da gözden kaçmamalıdır. Ki darbe sürecinde kendisine teşekkür edilen Türk milletidir. Kürdlere ise iyi bir vatandaş olmaları öğütlenmiştir. Vatandaşların ise egemenliğini kabul ettikleri her devlette istenilen kâhyalık makamına ulaşacakları unutulmamalıdır.
Süreç egemen güç ve millet için altı milyon oy almanın herhangi bir anlamının olmadığı da bu darbe girişimi sonrasında görülme imkânı oluştu. Egemenlik ile vatandaşlık arasındaki farkın ne anlama geldiği de böylece bir kez daha egemen Türk sistemi tarafından tescillenmiş oldu. Egemen sistem için altı milyon oy sadece vatandaşlık ölçüleri içinde gerektiğinde anlamlı olabileceği anlaşıldı. Böylece halka ihtiyaçları olan şeyin sistem partileri tarafından sağlandığı izlenimi algılatıldı.
Ki egemen gücü ve milleti esas alan sistem partilerinin vatandaşlıkla sınırlı olabilecek konularda herkese kapılarını rahatlıkla açtıkları DP iktidarından bu yana zaten yülükteydi. Ancak buna temkinli yaklaşanlara da bu ortamla güven aşılanmak istenmektedir. Yeter ki egemenlikleri tartışma konusu yapılmasın. Sisteme dâhil bir parti olmasına rağmen kısmen de olsa egemenlik hakkının olacağını ileri süren HDP genel başkanının Cumhurbaşkanı tarafından liderler zirvesine çağrılmaması başka nasıl izah edilebilir.
O halde Kürdler adına ortaya çıkanlar Kürdlerde sisteme ait vatandaşlık eğilimini güçlendirme yerine, onların egemenliğini elde etme siyasetini ön plana çıkarmak zorundadırlar. Aksi durumu zaten egemen sistem adına var olan partiler o görevi yerine getirmektedirler.
Ez Cümle:
Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan her Kürd sistemle bütünleşirken sunu sormalı. Ben vatandaşlıkla yetinmeli miyim yoksa vatandaşlığımı egemenlik hakkımla süslemeli miyim?
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları




























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
21.02.2018
13.10.2017
24.09.2017
27.03.2017
27.02.2017
16.02.2017
31.01.2017
28.01.2017
22.01.2017