Alper GÖRMÜŞ
Yılbaşı kutlamalarına karşı İslami kesimden her yıl yükselen itirazların dozunun bu yıl biraz daha arttığı, hemen hemen herkesin ortak gözlemi...
Laik-seküler kesimler, bunun, kendi hayat tarzlarına karşı tahammülsüzlüğün giderek artmakta olduğunun yeni bir göstergesi olduğu kanaatindeler.
Muhafazakâr kesimlerde ise, bu yıl birilerinin sosyal medya üzerinden hadiseyi özellikle “alevlendirmeye” çalıştığı, yoksa ortada önceki yıllardan farklı bir durumun olmadığı görüşü hakim.
Gerçek ister öyle olsun ister böyle, laik-seküler kesimlerin hayat tarzları konusunda kötümser bir algı içinde oldukları muhakkak. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarları döneminde bu yönde olumsuz fiili düzenlemeler yapılmadığını kabul edenler dahi, önümüzdeki dönemlerde bunların gerçekleşmeyeceği hususunda emin olamadıklarını dile getiriyorlar.
Yani, algıları esas alarak konuşursak, toplumumuzun bir “nöbetleşe tahammülsüzlük” ve onun üzerinden yürüyen bir “nöbetleşe zorbalık” toplumu haline geldiğini söyleyebiliriz: Nasıl ki bir zamanlar laik-seküler çevreler “çağdaşlık” adına kendilerininkine benzemeyen hayatlara karşı tahammülsüzdüler, şimdi de aynı tahammülsüzlük bu kez İslam’ın vaz’ettiği doğrular adına kendilerine yöneltilmiş durumda... Algı böyle.
Toplumsal korkular bir kez ortaya çıktığında...
Toplumsal korkular bir kez ortaya çıktığında, onları giderme potansiyeli taşıyan olumlu gelişmeler, o korkuları besleyecek olumsuz gelişmelerin ağırlığı altında ezilirler; korku sahipleri her zaman olumsuz gelişmeleri öne çıkarma ve onların etkisi altında kalma eğiliminde olurlar.
Tam bu noktada, üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkmasına karşı olanların büyük korkularının bütünüyle yersiz olduğunun anlaşılmasından sonra, bunun, daha genel hayat tarzı korkularını azaltacak bir unsur olarak hiç zikredilmemesini örnek gösterebiliriz...
Şimdi her şeyi unutmuş görünüyoruz, hatırlayalım, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasının tartışıldığı yıllarda en büyük kaygı, bunun gerçekleşmesi durumunda başı açık kız öğrenciler üzerinde büyük bir “kapanma” baskısının oluşacağı ve buna direnilemeyeceği noktasında yoğunlaşıyordu. Tarhan Erdem gibi bir liberal bile, “AKP üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa, iki sene içinde hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz” diyerek üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıkıyordu.
O tartışmalar geride kaldı, üniversitelerde “türbanın serbest bırakılması”nın üzerinden koca bir altı yıl geçti. Tablo ortada: Korku yersizmiş... Yersizmiş, fakat on yıllar boyunca bu korkuyla yaşayanların, bu gelişmeyi daha genel hayat tarzı korkularını azaltacak bir unsur olarak içselleştirdiklerini söyleyebilir miyiz? Gerçeğin bu katılıkta ortaya çıkmasından sonra, bir kez bile bunu dile getirdiklerini duydunuz mu?
İstediğiniz kadar “haksızlık bu” deyin, toplumsal korkularda işler böyle yürüyor. O nedenle de, özellikle toplumu yönetenlerin, kendilerini dışlanmış hisseden toplumsal kimliklerin yaşam tarzı alışkanlıklarıyla ilgili olarak konuşurken kılı kırk yarmaları, hassasiyet gözetmeleri şart. Böyle yapmadıklarında da, sözlerinin belki bir olması gereken etkisinin kartopu gibi büyüyerek beşe, ona çıktığını görmeye hazır olmaları gerekiyor. Nitekim geçmişte bu türden sayısız örnek yaşadık. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde açtığı bir tartışmanın mevcut korkuları nasıl da canlandırıp büyüttüğüne dair bir örneği burada bir kez daha hatırlayalım.
Başbakan Erdoğan ve kızlı-erkekli tartışması
2013’ün sonbaharını kaplayan “kızlı-erkekli” tartışmasını hatırlayacaksınız... Başbakan Erdoğan, bazı kız ve erkek öğrencilerin birlikte kiraladıkları aynı evi paylaştıklarını, bununla ilgili olarak toplumdan şikâyetler aldıklarını, şikâyetlere hak verdiklerini ve bunu ortadan kaldıracak bir düzenleme yapacaklarını açıklar açıklamaz ortalık karışmıştı. Çünkü özel konutlardan söz ediyordu Başbakan, devletin işlettiği yurtlardan değil.
Tepkiler kartopu gibi büyüdü, AK Parti içine de sirayet etti ve nihayet bizzat Başbakan Erdoğan’ın yardımcısı Bülent Arınç da tartışmaya dahil oldu.
Kendi hayatlarını aynı değerlerin izinden giderek kuran ve öyle yaşayan iki siyasetçi arasında çok ilginç bir tartışma yaşandı... Aynı değerleri paylaşıyorlar, aynı hayatı yaşıyorlar, fakat “başkalarının değerleri” söz konusu olduğunda yollar ayrılıyordu... Şöyle konuşmuştu Arınç o günlerde:
"(...) Biz de evlat babasıyız, bizim de bir yaşantımız var. Toplumun da bir değerleri var. Bu değerlere uygun ne yaparsak ne konuşursak toplum bunu destekler ama bir de hukuk devletiyiz. Hukuk devletinde bu söylediklerimizi ne kadar yapabiliriz?
“Şimdi ev sahibi kiraya vermişse, tutacak insanlar da gelmiş tutmuşsa bunu önleyecek bir engel yok AB normlarında. (...) İyi veya kötü, doğru veya yanlış şimdi bizim standardımız artık bu noktaya geldi. Bu noktadan geriye dönüşü uygun görüyor muyuz? Herhalde görmüyoruz.”
AK Parti’nin en tepesinden gelen bu “herkesin hayatı kendine” tavrı, hayat tarzı tartışmalarını kökünden halledecek yegâne yaklaşımı ifade ediyordu. Aslında geniş bir destek de gördü. Muhafazakâr kitlelerin düşüncelerini ve duygularını yansıtan aydınların neredeyse tamamı, reşit insanların nasıl yaşayacakları hususunda devlete hiçbir sorumluluk ve görev düşmediğini yazdılar.
O günlerde “Çoğunluğun hassasiyetlerini gözetmeksizin, kendi bildikleri gibi yaşayan azınlıkların ‘mahalle baskısı’na hazır olmaları gerektiğini” yazan ve sert eleştirilerle karşılaşan İslami kesimin önde gelen kanaat önderlerinden Hayrettin Karaman dahi kızlı-erkekli öğrenci evleri konusunda devlet müdahalesine net bir biçimde karşı çıktı.
Fakat bunların hepsi unutuldu gitti, geriye sadece “kızlı-erkekli öğrenci evi istemiyoruz” diyen Başbakan Erdoğan’ın gür sesi kaldı. Bir de, ilerde bunun ve benzerlerinin “şartlar uygun hale geldiğinde” mutlaka gerçekleştirileceğini düşünen ve korkuları kabartılan laik-seküler kesimler...
Bazen de söylemek gerekiyor
Türkiye’nin “nöbetleşe tahammülsüzlük” sarmalına girmiş bir toplum olmadığını gösterebilecek, sözleriyle ve tavırlarıyla bunu becerebilecek sadece bir kişi var, o da Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Erdoğan’ın, hayat tarzı tercihleriyle ilgili olarak her fırsatı değerlendirmesi, her defasında, tıpkı Bülent Arınç’ın yaptığı gibi kendi değerlerine ters düşse de “herkesin hayatı kendine” diyebilmesi gerekiyor.
Mesela Erdoğan’ın Yılbaşı öncesi laik-seküler kesimlerin kutlama biçimlerine yönelik eleştirilere karşılık olarak, “Size ne, siz inandığınız gibi davranın, başkaları da yılbaşını nasıl kutluyorsa kutlasın” deseydi, nasıl bir toplumsal atmosfer oluşurdu?
Erdoğan’ın hangi değerlerin insanı olduğunu biliyoruz, dolayısıyla bu netlikte bir tutum onu içinden yaralayabilir de. Fakat toplumun bir kesiminin korkularını gerçekten izale etmek istiyorsa, bunu ancak bu netlikte davranarak ve sürekli böyle davranarak yapabilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025