Lale KEMAL

Soma, demokratik dönüşümü tetiklemez
17.05.2014
1970

 Soma’da toprağın altında diri diri gömülen insanlar aklıma geldikçe sinirlerim altüst oluyor, isyan ediyorum.

Ve 300’den fazla madencinin, gerekli denetimler yapılsa idi ölmeyebilecekleri ya da ölümcül vakanın çok az olabileceğini düşündükçe yine isyan ediyorum. İsyanımın en büyüğü ise Soma faciasına “olağan” diyen, protestoculardan kaçıp sığındığı süpermarkette bir vatandaşa tokat atan ve danışmanının, bir madenciye attığı tekmelerin bedelini yine ödemeyeceğinin kuvvetle muhtemel olduğu siyasilere.

    Maden ocağındaki, Türkiye tarihinin bu en ölümcül kazasının, ihmaller zinciri sonucu meydana geldiğine dair kuvvetli şüpheler bulunuyor, bakalım sağlıklı bir soruşturma yürütülebilecek mi, göreceğiz.

    Peki, kömür madeni çıkartma faaliyetlerinin yoğun olduğu bir bölge olan Soma ve civarındaki tüm illerde, maden ocağı kazalarına karşı tam teşekküllü hastanelerin bulunmayışı ve kilometrelerce uzaklıktan, İstanbul’dan bölgeye ambulans takviyesi yapılıyor olması nasıl izah edilecek?

    Soma faciasıyla birlikte maden işletmeciliği gibi kritik bir alanda dahi bırakın azamiyi, asgari denetimlerin bile yapılmadığına dair ciddi işaretler var, ahbap çavuş ilişkisi içinde ihalelerin dağıtıldığı yine gözler önüne seriliyor.  

    Demokratik denetim mekanizmalarının çalıştırılmadığı, işlenen suçun cezasız kaldığı ülkelerde milletin sırtından daha fazla para kazanma hırsının vicdanları nasıl körelttiğine Soma ile bir kez daha tanık oluyoruz.

    Hükümet, devlet mallarını elden çıkartmak için izlediği özelleştirme politikalarında işçi güvenliği, sağlığı ve işçi hakları gibi bu sürecin olmazsa olmazı olan temel ilkeleri ihmal ederken sendikalar işçi haklarına sahip çıkmada yetersiz kaldılar.

    Bilgi Üniversitesi’nden yabancı araştırmacı Pieter Verstraete, ROARMAG.org adlı internet sitesinde 14 Mayıs 2014 tarihinde yayımlanan, “Türkiye’nin maden ocağı felaketi: Kaza mı, katliam mı?” başlıklı yazısında, “Soma felaketi tesadüf değil, 10 yılı bulan neoliberal politikaların doğrudan bir sonucu.” tesbitinde bulunuyor.

    Yazar, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın, Sabah gazetesinde 3 Mayıs’ta yayımlanan ve ülkenin ikiye katlanan enerji tüketimini karşılamak üzere 2023 yılına kadar bu alanda 118 milyar dolarlık yatırım yapılacağı yolundaki sözlerini hatırlattıktan sonra şöyle diyor:

    “AKP, Türkiye’nin maden yatırımlarını Batı sermayesi için kazançlı ve cazip hale getirmek için özelleştirme ve düşük ücret ayarlamaları yaptı. Bu stratejinin parçası olarak, madenlerde güvenlik prosedürleri gevşetilip maliyetler azaltılırken esnek çalışma koşulları getirildi, eğitim standartları düşürüldü ve ehil olmayan ve hatta küçük yaşta işçiler istihdam edildi.”  

     Özelleştirme sürecinde izlenen yanlış politikaların temelinde, şeffaf, hesap verebilir devlet ilkesinin bulunmayışı yatıyor.

    TESEV’e 2012 yılında, nihayet 2010 yılı sonunda yasalaşan yeni Sayıştay Kanunu ve bu kanunun, ilk kez denetime açılan askerî harcamalara yansımalarını irdelediğim raporu hazırlarken büyük şaşkınlık yaşamıştım. Zira, iktidar, kamu harcamalarının uluslararası standartlarda dış denetiminin bizzat yolunu açtığı kanun üzerinde sonradan yaptığı değişikliklerle bağımsız, şeffaf, hesap verebilir denetim mekanizmasını ortadan kaldırmıştı. Liralarımızın nerelere ve gün yüzünde harcandığının hesabını yine soramayacaktık.

    AK Parti Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli’nin, 9 Mart tarihinde internete düşen ses kaydıyla, kimi hesapsız ve denetimsiz harcamalar ortaya çıkacak korkusuyla Sayıştay Kanunu’nun kadük edildiğini ve şeffaflık ilkesinin rafa kaldırıldığını öğrenmiş oldum.

    Geçmiş trajik olaylardan ders alma, yolsuzluklara karşı tek ses olma gibi evrensel kültürümüz gelişmediği için Soma faciasının, ne yazık ki bir demokratik dönüşümü tetiklemesini beklemiyorum.

ZAMAN

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar