Markar ESAYAN

Barışın inşacısı olarak Türkiye...
1.12.2014
1682

 Papa Françesko’nun televizyonlardan naklen yayımlanan ziyaretinin her karesi, Türkiye’nin dünyadaki merkezileşen rolüne iade-i itibarda bulunuyor, Sultanahmet Camisi ve Ayasofya’nın ihtişamı, birarada yaşamaya, muhabbete, farklılıkların ne büyük bir lütuf olduğuna dair işaretleri bol bol sunuyordu.

Papa Françesko’nun Sultanahmet Camisi’nde İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Rahmi Yaran ile beraber ettiği uzun dua, verilen bu barış görüntüsü ve mesajlar oldukça önemliydi. Hıristiyanlar (Protestan mezhebi dışındakiler) dualarını haç çıkararak açar, öyle de kapatır. Ben de girdiğim kilise dışındaki ibadethanelerde saygı gereği haç çıkarmam. Çünkü sembolizmde sıkışan din milliyetçiliğinden hiç hazzetmem. Papa duasında haç çıkarmayarak bu nezaketi gösterdi. Sayın Yaran da Kur'an-ı Kerim’den Hıristiyanlık'la ilgili ayetleri okuyarak zarif bir ev sahipliği gösterdi.

Papa, Ayasofya’da ise daha nötr bir tavır sergiledi. Dua etseydi, bu Ayasofya’nın kilise yönüne bir mesaj sayılacak, gereksiz bir tartışma doğuracaktı.

Papa’nın Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile yaptığı görüşmede, beklenirdi ki Mescid-i Aksa işgali ve Filistin sorunu hakkında da bir şeyler söylesin, elini daha çok taşın altına sokan bir tavır sergilesin. Aslında biliyorsunuz, kendisi geçen Mayıs ayında Filistin’e bir ziyarette bulunmuştu. Bu ziyarette Batı Şeria’ya İsrail üzerinden değil doğrudan geçerek önemli bir mesaj verdi. Kontrol noktasında durdu ve “Bağımsız Filistin” yazısı altında barış için dua etti.

Bu türden bir tavır, birçok batılı devlet adamının yapmaya tevessül etmediği bir netlik içeriyor. Papa II. Jean Paul’un Polonya ziyaretinden sonra Varşova Paktı ve SSCB’nin çöküşünün hızlandığını bilmek, Filistin ziyaretinin anlamını da gösterebilir.

Bu türden ziyaretler çok önemli. Karşılıklı önyargıların aşılması, bu dünyada inananların potansiyelinin barışa katkısını (adalet eksikliği anlamında) arttıracaktır. Evvelki Papa 16. Benedict’in Regensburg konuşmasında İslam ve Türkiye’nin AB üyeliğine karşı duruşu, 2006 kasımında Türkiye’yi ziyareti öncesi ciddi tereddütler uyandırmıştı. Ancak Papa 16. Benedict ziyaretinin daha başında Başbakan Erdoğan’a “Türkiye’nin AB üyeliğine destek veriyoruz” deyiverdi. Türkiye’den ayrılırken ise “Kalbimin bir kısmını bu güzel ülkede bırakıyorum” demişti.

Papa Françesko’nun “silahların çözüme yeterli olmayacağı” tesbitinin ve “Her şeyi haiz olan Tanrı Türkiye’yi korusun ve gözetsin ve onu kalıcı bir barışın inşacısı yapsın” duasını önemsemek gerekli. Bu bir dua olmanın yanında, Türkiye’nin dünya barışı adına merkezi öneminin Vatikan tarafından dünyaya ilanı anlamında da çok önemlidir. Hele Yeni ve Milli Türkiye küresel çapta bir dezenformasyon baskısı altındayken...

Sayın Erdoğan İslamofobi, Filistin, Suriye ve Ortadoğu sorunlarına dair duyarsızlığı eleştirir “Örneğin Batı dünyasında Müslümanların terörle özdeşleştirildiğini üzüntüyle müşahede ediyoruz” derken, “Yine Müslüman dünyasında Hristiyanlara şiddetle yaklaşan algıları esefle müşahede ediyoruz” demeyi de ihmal etmedi. Ancak böyle bütünlüklü bir yaklaşım ahlaki üstünlüğü sağlar; hem adil olur, hem de Türkiye’yi mezhepsel köşeye sıkıştırmanın önünü alır.

Türkiye, tam bağımsızlık yolunda netameli/acılı bir şekilde ilerlerken, bu ilerleme ona Ortadoğu’dan başlayarak dünya barışında, 20. Yüzyıl statükosunun insan merkezli olarak yenilenmesinde özel bir görev de yüklüyor. Yoksa hallice bir Sisi Mısır’ı görevinden fazlası tevdi edilmeyecekti Türkiye’ye.

Bu anlamda, hiçbir komplekse kapılmadan, içimizdeki önyargıları da bizlere yönelik önyargılar kadar önemseyerek, ayıklayarak ittifakları arttırmakta fayda var. Mesela Papa, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Akdeniz’in göçmenlerin ölüm denizi haline geldiğini, Avrupa’nın bir büyükanneye benzediğini ve enerjisini yitirdiğini de ifade etti. Papalığın laiklik tanımı da Erdoğan’ın Mısır ziyaretinde yaptığı laiklik tanımı ile örtüşüyor: “Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamında laikliğe evet, ancak dinin kamusal alanlardan dışlanması anlamında laikçiliğe hayır.”

Türkiye istese bile artık dünyadaki artan rolünden kaçamaz. Türkiye’nin bağımsızlığı, kendisini de aşan anlamlara terfi etmiştir. O yüzden içimizi hızlıca düzenleme, vesayetleri kırma ve dünyaya ümit/rehber/örnek olma sorumluluğu ile karşı karşıyayız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar