Murat Sevinç
“Memleketin ekonomik koşullarını kendi gücümüzle iyileştirmek için her alanda elden gelen gayret sarf edilecektir. Çalışkan ve vatanperver Türk işçisinin mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde her türlü hakları korunacaktır. Ancak temiz Türk işçisini sömüren, onları kendi ideolojik istikametinde kullanmak için her türlü baskı oyunlarına başvuran, işçinin hakkı yerine kendi menfaatlerini ön planda tutan bazı ağaların bu faaliyetlerine asla müdahale edilmeyecektir…”
(Milli Güvenlik Konseyi adına, Kenan Evren – 12 Eylül 1980 günü.)
Başta Kenan Evren olmak üzere 12 Eylül darbecilerinin huzur içinde uyuduklarını tahmin ediyorum. Kurdukları hukuk sistemi büyük ölçüde yürürlükte; yaratmayı hayal ettikleri insan tipi ortalamayı temsil ediyor; mütemadiyen çocuk muamelesi yaptıkları ‘kandırılmış’ halka, yirmi birinci yüzyılda da aynı muamele reva görülüyor…
12 Eylül Cuma sabahı okunan ve ardından Resmi Gazete’de yayınlanan ‘1 No’lu Bildiri’ metninin günümüz Türkiye toplumunun ‘çoğunluğu’ tarafından pek yadırganmayacağı, hatta yaygın kabul göreceği kanısındayım. 12 Eylül faşizminin hukuk ve kurumlarıyla varlığını hâlâ sürdürebilmesinin nedeni, bu yalın gerçek. ‘Bizim çocuklar’ çok başarılı oldu!
Korkut (Boratav) Hoca 12 Eylül darbesi için, ‘Sermayenin karşı saldırısı’ başlığını tercih eder kitabında. Darbe büyük sermaye (TUSİAD) tarafından desteklenmiş, şöhretli sermayedarlar cuntaya ‘aşk’ mektupları göndermiş, sonrasında darbe karşıtı numarası yapan sahtekar sağcı yazar çizer memnuniyetlerini gizleme gereği duymamıştı. Dönemin meşhur patronunun, “Bugüne dek işçiler güldü, artık gülme sırası bizde” ifadesi, malumunuz. MGK’nin ilk işlerinden biri, ’24 Ocak 1980′ kararlarını güvence altına almak olmuştu. (16 numaralı karar)
1982’de kabul edilen anayasa, işçiye karşı sermayedarı, yurttaşa karşı devleti korumayı hedefliyordu. Bülent Tanör’ün ifadesiyle, anayasa tarihimizde temel haklar konusunda ilk kez ciddi anlamda ‘geriye gidişin’ temsilcisiydi. Anayasa’nın ilk halinin ilgili maddelerde, ilk fıkrada verilen hak ikincide alınıyordu. Metnin yarısından fazlası değişti, ancak bazı temel sorunlar kaldı, bazıları katmerlendi.
Türkiye anayasacılığı, sosyal haklar ile 1961 Anayasası sayesinde tanışmıştı. Zorluk, az gelişmiş bir ülkede, düşük milli gelirle yurttaşı ezmeden kalkınabilmekti. İlk yıllarda, talep artarken hoşa giden hak ve özgürlükler; 1960’ların sonundan, bir başka deyişle ekonominin baş aşağı gitmeye başladığı yıllardan itibaren, sağcı siyasetçi ve patronların en çok şikayet ettikleri konulardan biri haline geldi. Yirmi yıl sonra 12 Eylül hukukundan, bu hak demeti de payını fazlasıyla aldı. Haklar kuşa çevrildi, emekçilere ve sendikalara bolca yasak ve sınırlama getirildi. Darbeci generaller sermayeye borcunu ödemek ve sadakatini sergilemek için her şeyi yaptı.
İster Almanca kökenli ‘sosyal devlet’, ister Anglo-Sakson kökenli ‘refah devleti’ kullanılsın; terimin kastı, sosyalistçe değil, eşitsizliklerin ‘olabildiğince’ giderildiği bir sistem. Başat hedef insan onuruna yaraşır bir hayat sağlayabilmek. Asgari insani koşulları sunmak.
Sosyal haklar, Sanayi Devrimi işçi sınıfının 20’nci yüzyıla armağanı. Çoğu ‘siyasal hakkın’ yaygınlaşmasının da işçi sınıfı mücadelesinin (Chartist hareket vb.) katkısıyla gerçekleştiği düşünülürse, klasik demokrasinin bugünkü şeklini almasında sosyal hak mücadelesinin katkısını görmek daha kolay olur. Demokrasiler, başta ‘grev hakkı’ olmak üzere emekçilerin hak mücadelesine çok şey borçlu. 20. yüzyıl ilk çeyreğinden itibaren ‘sosyal demokrasi’ öylesine gelişti ve başarılı oldu ki, bugün artık ‘sosyal’ olmayan demokrasi kalmadı. Dolayısıyla, artık ‘sosyal demokrasi’ kavramı ne kadar anlamlı olduğu dahi tartışılır.
1982 Anayasası’nı yapanlar, ‘Geçici 15’inci Madde’ ile dönemin mevzuatını da güvence altına alıp ‘anayasaya aykırılıklarının ileri sürülmesini’ engellemişti. 2001 yılında ilgili fıkra kaldırıldı. İşte korunan o yasalar, siyasal/çalışma yaşamını baştan sonra düzenlerken topluma nefes alabileceği bir alan bırakmadı. ‘Sendikalar Kanunu’ da, 2012’de değiştirilen ‘Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’ da o tarihte (1983) çıkarılmış, iş yaşamı tümüyle darbeciler tarafından, sermaye talepleri doğrultusunda yeniden düzenlenmişti.
Sonraki dönem, ‘kendisi muhterem ama çevresi kötü’ neo-liberalizmin azgınlık yılları. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere pek çok kamusal hizmetin özelleştirilmesi, kamu mallarının satılıp savılması ve liberalizmin başındaki ‘neo’ sıfatı marifetiyle piyasaya tanınan ‘serbestliğin’ temel hak ve özgürlükler alanından esirgenmesi… Varılan yerde, cebinde üç kuruşu olan çocuğunu gönderecek özel okul arıyor, beş kuruş olan özel sağlık kuruluşlarında soyuluyor, işçi iktidarın sendikalarına teslim, grev yapıp hak aramaya çalışana da ‘şımarık’ deniliyor! 12 Eylülcülerin istediği neydi ki!
Dile kolay, son yirmi yılı siyasal İslamcılarla geçen kırk yıl boyunca, bir sistemin ne denli doğru ve alternatifsiz olduğu anlatıldı. Sosyalist sol yok edilmişken, bunaltıcı bir ideolojik bombardımanla yapıldı bu.
Şöyle bir düşünürseniz, onca anayasa tartışması arasında ‘sosyal haklar’ konusunun nasıl ‘özenle’ ihmal edildiğini fark edersiniz. Kürt sorunu duyarsınız, Sünnilik-Alevilik duyarsınız, boncuklu parlamenter sistem duyarsınız, şerbetli AYM ve HSK duyarsınız; ancak temel hak ve özgürlüklerin ‘üçte birini’ kapsayan sosyal haklarla ilgili pek bir şey duymazsınız. Anayasal gelişmelere ‘sınıf mücadelesi’ göz ardı edilerek bakıldığında, bu anormalliği anlamak mümkün olmaz.
Muhalefet son yıllarını kendi sözünü söylemekten çok, yanlış yapmama, iktidarın ‘oyununa gelmeme’ kaygısıyla geçirdi. Ortalama muhalif yurttaşa da sirayet eden bir tavra dönüştü söz konusu kaygı. Kırk yıllık ideolojik bombardımanın üzerine, bir de siyasal İslamcı iktidarın tuzağına düşmeme telaşı eklenince!
Bazı CHP belediyelerinde grev yapılması, kırk yıldır aynı ekonomi masallarını dinleyen ve büyük ölçüde güvencesizleştirilmiş muhaliflerde de rahatsızlık yarattı. Sanırım iki temel cümleye indirgenebilir işçiye gösterilen tepki: “Bir çöpçü nasıl benden daha fazla kazanır” ve “AKP’nin oyununa geliniyor, neden AKP belediyelerinde grev yapılmıyor?”
İkinci cümleden:
Konu, uzun yıllara yayılan ‘özelleştirme’ ve neredeyse köleleştirme sözcüğü ile karşılanabilecek ‘taşeronlaştırma’, kamunun işçi gereksiniminin şirketler aracılığıyla karşılanması, çalışanın güvencesizleştirilip üç-otuz ücrete mahkum edilmesi konuları göz önünde bulundurulmadan tartışılıp anlaşılamaz. İki günlük değil, on yıllara yayılan, ekonomik-siyasal-toplumsal sonuçları olan bir sorundan söz ediyoruz. Ayrıca, grevlerin onca CHP belediyesi içinde yalnızca bir iki yerde gerçekleşmesi, herhalde söz konusu ilçe belediyelerine de dönüp bakmayı gerektiriyor.
AKP’li belediyelerde neden grev yapılmadığı sorusunu yöneltenler, zahmet edip konuya ilişkin ‘sendikal’ haberleri takip etseler, sormazlardı. İşçinin o belediyelerde grev yapamıyor oluşunun nedeni, rahat hayatları değil, bağlı oldukları sendikaların sendika olmamasıyla ilişkili ve takdir edersiniz ki, pek gurur duyulacak bir durum değil bu. Grev vs. demokrasi açısından sağlık belirtisidir. Eğer işçi bir CHP belediyesinde (şirketlerden söz ediyoruz) greve gidiyorsa, bu durum o belediyede sendikalaşma ve hak mücadelesinin varlığını gösterir. Grev hakkı olmadığında, sendikal hakların da bir değeri/etkisi kalmaz. (grevin iyi niyetli olup olmadığına karar verecek olan, yargı.)
Grev, günlük hayatı zorlaştırabilir ve amacı budur! Çöp toplanmadığında çöpçünün, yolculuk yapamadığımızda havaalanı çalışanlarının, duraklarda yığılınca sürücülerin değerini anlarız. Hayatımızda hiçbir şey değiştirmeyen eylemin, eylem niteliği ve eylemciye yararı yok. Çöp kokusundan burnumuzun direği kırıldığında… İşte o durumda tepkiyi kime yönelttiğimiz, tümüyle sınıfsal konumumuz ve bilincimizle ilgili. İşçiye hak ettiği ücreti vermeyene mi, yoksa ekmeğinin peşinde olan mı? 12 Eylülcüler başardı mı, başaramadı mı? Mesele bu.
“Bir çöpçü nasıl olur da benden fazla kazanır ya da kazanmak ister” tepkisi ise, ilkiyle ilişkili kuşkusuz. ‘Eşit yurttaşlık’ idealine ulaşmanın güçlüğünü sergilemesi bakımından çok önemli. Soruyu yöneltenlerin, örgütlenip kendi haklarını aramak yerine hakkını arayana kızgınlık duyması ve grevciyi şımarıklıkla itham etmesi, 12 Eylül hukuk ve toplum modelinin gücünün çarpıcı bir örneği.
Oysa soruyu şöyle sorsak: Çöp toplayan bir belediye işçisi, neden örneğin bir üniversite hocasından daha az kazanmalı? Neden daha kötü bir evde oturmalı? Neden çocuğunu daha zayıf bir okula göndermeli? Neden daha sağlıksız beslenmeli?
Bu sorulara, “Çünkü ben iyi eğitim alarak, daha konforlu yaşamaya hak kazandım” dışında bir yanıt var mı? Ezcümle, işin içinde emek harcamaktan kaynaklanan ‘ayrıcalık beklentisi’ var. Peki söz konusu beklenti neden bu denli kolay ve doğallıkla oluşur? Bir kez daha soruyorum; ben (işsiz olmadığımı varsayın lütfen), yani bir akademisyen, neden fakülte temizlikçisinden çok daha fazla kazanmalı ve onun sahip olmadığı gelirden kaynaklanan ayrıcalıkları yaşamalıyım? Onun ödediği vergiyle aldığım eğitim, neden daha iyi bir hayat sunmalı bana? Eşitsizliği bu denli içselleştirmek olağan bir durum mu?
“Efendim, o zaman okuyanla okumayan arasında fark kalır mı?” Öyle mi, okumuş olmanın tek getirisi kazançta ayrıcalık beklentisi mi olmalı? Ben ömrüm boyunca, bir çöpçüden daha fazla kazanmak için mi okudum, yoksa eğitimin başkaca avantajları ve kendi mutluluğum için mi?
Konu uzun… Şu kadarı söylenerek bitsin yazı: Bilişim devrimi sonucunda, çok daha az emek harcanarak aynı verimliliğin elde edildiği/edileceği bir evreye girdi dünya. Malum, Türkiye dünya üzerinde bir ülke. İşsizlik dünya çapında katlanarak artacak belli ki; daha doğrusu, herkesin yaşaması için herkesin çalışması gerekmeyecek artık. Salgın, başka pek çok şeyle birlikte bu dönüşümü de hızlandırdı.
İlk aşamada, Batı’da uzun süredir tartışılan ‘yurttaşlık geliri’ kaçınılmaz şekilde Türkiye’de de gündeme gelecek. Muhalefetin günlük ve verimsiz siyasi kavgalar dışında, örneğin yurttaşlık geliri gibi bir konu üzerine de konuşmaya başlaması ve eşit yurttaşlığı, herkesin insanca yaşam için asgari bir gelire (çalışsa da çalışmasa da) gereksinim duyduğunu, bunun mümkün olduğunu herkese ‘hatırlatması’ bir gereklilik.
Bu devir nasıl olsa geçer. Muhalefet, iktidara bir gün kavuşur. O gün ne yapacağını, neyle karşı karşıya kalacağını, yıllarca dehşet verici ölçüde baskılanmış toplumun her kılcal damarının nasıl bir hak-özgürlük mücadelesine girişeceğini, nasıl bir toplumsal-siyasal canlılık yaşanacağını hesap edip öyle davranmasında yarar vardır belki de. Doğrudur, 1961 Anayasası’nı yapanlar sosyal haklar konusunda son derece duyarlıydı; ancak 1961’in kışında Saraçhane’de on binlerce işçinin eylem yaptığını da göz ardı etmemeli.
Muhalefet, kendi muhtemel iktidarı üzerine düşünme işine, İBB’nin ‘hak ve özgürlükler rejimi’ bakımından skandal içerikteki açıklamasını ‘sorgulayarak’ başlayabilir.
Grev haktır. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Asıl vahamet, yıllardır herkesin gözü önünde mide bulandırıcı servet hikâyelerinin yaşandığı bir ülkede, “O çöpçü neden benden fazla kazanıyor?” sorusunu yöneltebilmekte. Sol muhalefet iddiasındakilerin, nicedir unutturulmuş sıradan bir hak mücadelesiyle karşılaştığında verebildiği tepki, kırk yıldır maharetle unutturulanın hangi değer(ler) olduğunu gösteriyor. O değerleri elbirliğiyle gündeme getirmekte, hatırlatmakta yarar var.
Okuma önerisi: Birikim Dergisi’nin son sayısını (382-383 birlikte) edinmenizi öneririm. Faşizmi farklı açılardan ele alan yazıların olduğu bir ‘dosya’ hazırlanmış. Bir de tarihçi Elçin Arabacı’nın “Tarihten iyilik çıkar mı?” yazı dizisi (üçüncü yazı) ‘devlet geleneği’ üzerine kafa yoranlara, ayrıca önerilir.
Video önerisi: Sevgili hocam Cem Eroğul’un, Komünist Manifesto üzerine şu kısacık söyleşisini dinlemenizi öneririm.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025