Sezin ÖNEY
Her Kanun Hükmünde Kararname, bir sürü muammayı da beraberinde getiriyor; neden çıktı, ne oldu, ne getirdi?
22 Haziran gecesi, Türkiye semalarında beliriveren 691 sayılı KHK da, "gizem" dolu. Zira, bu KHK, 1927 tarihli Askerlik Kanununda değişiklikler yapıyor.
Eklenen maddeye göre:
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve askerliğe elverişli oldukları anlaşılan yükümlülerden, yoklama kaçağı ve bakayalar dahil, kanunda yazılı geçerli mazereti olmayanlar, Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek celp ve sevk esaslarına göre silah altına alınacaklar.”
Gerçekten de ilginç bir düzenleme.
Dünya genelinde ordular, emniyet güçleri, "milli güvenliğe karşı" gördüklerini bünyelerine almazlar. Demek ki, Türkiye bir istisna oluşturmaya karar vermiş...
Niye bilmiyoruz.
"Terörist" diyeceksen neden eline silah veriyorsun?
Özel bir uygulama ile "asker yapıp silaha yaklaştırmayacaksan" niye silah altına alıyorsun?
Bilemiyoruz... Ankara'da birleri öyle düşünmüş, öyle öngörmüş...
Karanlıkta kalınca, türlü olasılıklar akla geliyor:
Savaşa giriliyor ve ön saflara "telef olmasında sakınca görülmeyenler" mi sürülecek?
Askerlik, "terörist" addedilenlerin, "rehabilite edileceği" bir tür kamu hizmeti gibi mi görülüyor?
Askerlik, "sakıncalı düşüncelere sahip", "sakıncalı eylemler içindekiler" için bir tür "doktrinasyon" süreci gibi mi kurgulanıyor?
Peki, "teröristler" silahlara bu kadar yaklaşınca, silahlı taraflar arasında çatışma veya yni bir darbe girişimi riski artmıyor mu?
Yoksa, bu bir tür "pişmanlık yasası" olarak mı tasarlanan bir hukuki düzenleme?
Belki de, son derece basit nedeni var; bilemiyoruz, bilemiyoruz...
KHK'larla yönetilince, koskoca bir toplum karanlıkta kalıyor.
Dahası, çok hızlı ve kısıtlı bir çevre içinde, hızla hazırlanıveren KHK'larla Türkiye gibi ülkeyi yönetmek de, tüm kurumları krize sokuyor.
Öte yandan, Olağanüstü Hal koşullarının tedirginliği de eklenince, bürokratik yapılar, kendi başlarına fikir üretemez, karar alamaz, "imza atamaz" hale getiriyor.
Devlet, OHAL ve KHK kıskacı altında felç geçiriyor.
Her kurumun, dışarı yansıyan veya yansıyamayan birçok "kriz" hikayesi var muhakkak...
Zehirlenme vakaları da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde bulunduğu derin krizin göstergelerinden biri.
Manisa’da, Birinci Piyade Eğitim Tugayında, 16-17 Haziran'da yaşanan toplu zehirlenme, bazı haberlere göre 500, bazılarına göre 3 bin askerin hastanelik olmasına yol açtı. Er Hüsnü Özel de, zehirlenme kurbanı oldu.
Manisa'da yaşanan münferit bir vaka da değil; 23 Mayıs'tan beri Türkiye genelindeki birliklerde, en az altı zehirlenmesi olayı yaşanmış. Vakaların biri Diyarbakır, üçü Manisa'da ve bir tanesi de Kuzey Kıbrıs'ta. Kıbrıs'taki zehirlenme vakasının, Lefkoşa Paşa Köy'deki 28. Mekanize Piyade Tümeninde, acemi birliği görevini Manisa'da tamamlayan askerlerin usta birliği için nakilleri ertesi gerçekleştiği bildiriliyor. Son olarak, Kastamonu'da 19 Haziran'da, Beşinci Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında gene 40'a yakın asker zehirlendi. Bu son vakada, askerler yağmurdan kaçarken doluya mı tutuldu bilemiyoruz; zira, "kantinden aldıkları keklerden zehirlendikleri" de iddia edildi.
Normal şartlar altında, düzgün tıbbi teşhis, dürüst ve şeffaf bir kurumsal soruşturma ve kamuoyunu da doğru bilgilendirmek için iyi gazetecilik, tüm bu vakalara ilişkin; kim, neden, nasıl sorularına açık biçimde ve kısa zamanda yanıt bulunmasını sağlardı.
Ne yazık ki, CHP Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer, 16-17 Haziran gecesi, zehirlenen askerlerin kaldırıldığı hastanelerde olayı takip etmese, sosyal medya üzerinden haberleri duyurmasa, konu doğru düzgün gündem bile olmayacaktı. Gazetecilik bu kadar bitip gitmiş vaziyette.
Tabii; bazı koskocaman istisnalarla...Cumhuriyet'in deneyimli ve yetenekli gazetecisi Çiğdem Toker, birçok usulsüzlük, yolsuzluk olayı ve "devlette olmaması gereken ne varsa" haberleştiren bir müthiş istisna. Ankara'da, hala "gazeteciliği hakkını vererek" yapan bir isim olarak, çölde vaha gibi.
Toker, zehirlenme vakalarının arka planı hakkında ipuçları dolu "Rota Yemekçiliği Kimler, Neden Koruyor?"başlıklı yazısını, Manisa'daki son büyük zehirlenmeden hemen sonra kaleme almasa, vakalar "esrarengizlik bulutu" arasında yitip gidecekti.
Kısmen de öyle yapılmaya çalışıldı zaten ama, "depremin suları zehirlediği" iddiası, Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünce yalanlandı. Ki, Milli Savunma Bakanı'nın kendisi bu iddiayı ortaya atmıştı.
Zehirlenme vakalarında, "FETÖ şüphesi" olmasa, mesele kambersiz düğün gibi eksik kalırdı. "Bir kısım medya", bu iddiayı ortaya attı tabii; ama bu sefer de, akla şu soru geliyor: TSK, binlerce askerini, "FETÖ tarafından zehirlenmekten" koruyamayacak halde mi?
Olaydan günler sonra, Sağlık Bakanlığı, 22 Haziran'da "gıda zehirlenmesinin" söz konusu olduğunu açıkladı. Plutonyum zehirlenmesi vesaire gibi bir durum bekleyen var mıydı bilemiyorum da; yaklaşık bir hafta süren "esrarengizlik" neden...O meçhul...
Gene Cumhuriyet'te yer alan bir habere göre, Türk Tabipleri Birliği (TTB), “Yemek hizmetinin dışarıdan alınmasıyla askeri birlikler biyolojik ve kimyasal saldırılara açık hale getirilmekte, bu nedenle de daha sıkı bir denetim gerekmektedir” yorumunu yaptı. TTB'nin bu uyarısı öyle "mistik", "komplo teorilerine dayalı"değildi. Gayet net bir sebep-sonuç ilişkisine dayanıyordu: Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nin (GATA) yapısının temelden değiştirilmesi-Sağlık Bakanlığına bağlanması ve bağlanırken de, "herhangi bir hastane" haline gelmesi, yani fiilen ortadan kalkmasının getirdiği kurumsal boşluk sürecine dikkat çeken bir açıklamaydı bu...
GATA, 1898 yılında II. Abdülhamit tarafından kurulan bir kurum. Evet, üstelik de, "örnek alınan ecdad", "dizilerin ilham kaynağı" II. Abdülhamit tarafından...Üstelik de, II. Abdülhamit'in doğumgününde, ona hediye olarak hazır hale getirilen, dönemin Prusya İmparatorluğu-yani, Almanyası ile işbirliği içinde geliştirilen bir kurumdan bahsediyoruz. GATA'nın da kökleri, II. Mahmut döneminde, 1827'de kurulan Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire'ye dayanıyor. Türkiye'de "14 Mart Tıp Bayramı" da, modern tıp eğitiminin resmen ve kurumsal olarak başladığı, Tıphane-i Amire'nin hizmete başladığı günde kutlanıyor.
Şimdi, böyle yüzlerce yıllık kurumsal bir tarih söz konusu olunca, bir gece ansızın çıkıveren bir Kanun Hükmünde Kararname ile, kurumu birden ortadan kaldırırsanız, bir travma yaşanır elbette.
669 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile GATA fiilen ortadan kalkınca da belli ki, ortaya büyük bir boşluk çıkıyor.
Gerçekten, kırk yıl düşünsem, savaş, ordu karşıtı ve sivilleşme yanlısı benim gibi birinin böyle bir yazı yazabileceğini düşünmezdim.
Ancak, insan hayatı söz konusu ve şimdiden askerlik süresini savaş şartlarından çok uzakta tamamlayacaklar bile, son derece önlenebilir sebeplerden dolayı can veriyor veya ölümle burun buruna geliyor.
TTB, “Bu salgınlar silsilesini ortaya çıkaran nedenlerin başında, askeri birliklerde halk sağlığı hizmetlerinin sahipsiz kalması gelmektedir. Daha da önemlisi, halk sağlığı hizmetlerinin olmadığı yerde her türlü bulaşıcı hastalık tehlikesi olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Halk sağlığı hizmetlerinin olmaması aynı zamanda, ortaya çıkacak bir bulaşıcı hastalık salgınının kontrol altına alınmasını da zorlaştırmaktadır”. TTB'nin burada dikkat çektiği, "halk sağlığı hizmetini", ordu genelinde GATA'nın verdiği; yani, artık veremediği...
Tabii, ordular kendi özel ihtiyaçlarına göre, normalde birçok hastanede olmayan branşlaşmalara ihtiyaç duyuyorlar, kurumsal pratikler, kurumsal hafıza var vesaire. Bu kurumsal yapıyı dağıtınca, gerçekten de askeri yapı, sadece savaş zamanı travmalarına değil, gıda zehirlenmelerine karşı bile zayıf kılınmış oluyor.
Tuhaf bütün bunlar tabii; bir ifrattan ötekine, herşeyde ifrat ve sonuç sürekli ölüp giden, ölümle burun buruna yaşayan sıradan insanlar. Zaten de derdimiz dün de bugün de onlar...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024