Yıldıray OĞUR
“Türk milleti güler yüzlü sevilir ama otoriteli bir devlet hasreti içindedir. Demokratik rejim içinde böyle bir devlet mümkündür. Bu da başkanlık sistemiyle mümkün olabilir. Bunun manası şudur; milletin seçtiği Cumhurbaşkanları hem devlet başkanıdır hem hükûmet başkanıdır. Üç beş yıllık süre için seçilen Cumhurbaşkanı o müddet içinde görevde kalır, bu arada da parlamento en geniş murakabeyi (denetlemeyi) yapar.” (20.12.1970-Milliyet/Mete Akyol’la röportaj)
1970 yılında bu sözleri söyleyen kişi cumhuriyet senatosu üyesi, CHP’nin eski efsanevi genel sekreteri Kasım Gülek’ti.
Aynı yıl kurulan CHP’nin tam karşısındaki Millî Nizam Partisi’nin parti programında yer alan anayasa değişiklikleri önerisinde de aynı sistem vardı:
“Daha hızlı kalkınmaya mecbur olan Türkiye’mizde devlet hizmetlerini verimli, sür’atli ve kudretli yürütebilmesi ve anayasamızın bünyemize intibak bakımından daha mütekamil bir yapıya kavuşturulması ve tatbikattaki aksaklıkların giderilmesi için anayasada aşağıdaki değişikliklerin yapılmasını zaruri görüyoruz. Şöyle ki:
a) İcrai organın daha kudretli olması ve sür’atli çalışabilmesi için Reisicumhur’un tek dereceli olarak (halk tarafından seçilmesi) ve icrai organ düzenini Başkanlık (Presidentielle) sistemine göre tanzimi…
b) Teşrii organın daha sür’atli ve daha kudretli çalışabilmesi için Cumhuriyet Senatosunun kaldırılması…
c) Milletvekili sayısının 300’e indirilmesi…
d) Millî iradenin tam manasıyla tecellisi için vatandaşa karma liste yapmak hakkının tanınması, delege saltanatına son verilmesi, seçim enflasyonunun önlenmesi…”
https://www.tbmm.gov.tr/eyayin/GAZETELER/WEB/KUTUPHANEDE%20BULUNAN%20DIJITAL%20KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%20PARTI%20YAYINLARI/197600505%20MNP%20PROGRAM%20VE%20TUZUK/197600505%20MNP%20PROGRAM%20VE%20TUZUK.pdf
Aslında 1965’ten beri istikrarlı bir Adalet Partisi iktidarının sürdüğü yıllarda 1968 rüzgârlarıyla birlikte ortalık karışmaya başlamıştı. Meclis-Senato dengesi, asker cumhurbaşkanı başbakan çekişmeleri ve güçlü bir sağ iktidardan rahatsız olan Kemalist çevrelerin homurtu sesleriyle sistem tartışmaları başlamıştı...
Demirel tek adam diktatörlüğüyle suçlanıyor, millî iradecilik eleştiriliyor, Doğan Avcıoğlu çevresindeki Yön ve Devrim dergilerinde ve Mihri Belli çevresindeki Millî Demokratik Devrimciler tarafından parlamenter demokrasiyle “Filipin demokrasisi, cici demokrasi” diye dalga geçiliyordu. 12 Mart 1971 muhtırasını devrimci cuntanın yaptığını zannederek destek açıklaması yapan Dev-Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü “Muhtıra tespitleri bakımından doğru ve olumludur. Ancak parlamentodan güçlü bir hükûmet çıkması beklenemez. Çözüm yolu parlamento değildir” demişti.
Muhtıranın akabinde, demokrasinin girdiği fetret devrinin ardından ortaya çıkan kısa ömürlü koalisyonlarla birlikte Başkanlık Sistemi yeniden popüler bir öneri hâline gelmişti.
1972’de kapatılan Millî Nizam Partisi’nin yerine kurulan Millî Selamet Partisi’nin parti programında ve 1973 seçimlerindeki seçim beyannamesindeki vaatlerinden biri başkanlık sistemiydi:
“Seçme ve seçilme hak ve hürriyetlerinin üzerine konulan anti demokratik tahditler kaldırılmalı milletvekili sayısı azaltılmalı, tek meclis sistemine dönülmeli, devlet ve hükûmet başkanlıkları birleştirilmeli ve başkanı millet seçmeli. Referandum millet vetosu ve halk teşebbüsü müesseseleri kabul edilmelidir.” (Millî Selamet Partisi parti programı)
“Başkanlık sistemi getirilecektir: Devlet Başkanlığı olan Cumhurbaşkanlığı ile Hükûmet Başkanlığı olan Başbakanlık birleştirilecek icraya kuvvet, sür'at ve müessiriyet sağlanacaktır.
Başkanı tek dereceli olarak millet seçecektir. Böylece Devlet-Millet kaynaşması ve bütünleşmesi kendiliğinden olacak ve Cumhurbaşkanlığı seçimi mevzuunda rejimizi yıpratan iç ve dış spekülasyonlara imkân kalmayacaktır. Senato tümüyle kaldırılacak. Tek meclis sistemine gidilecektir.”
https://www.tbmm.gov.tr/eyayin/GAZETELER/WEB/KUTUPHANEDE%20BULUNAN%20DIJITAL%20KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%20PARTI%20YAYINLARI/197600578%20MSP%20SECIM%20BEYANNAMESI%201973/197600578%20MSP%20SECIM%20BEYANNAMESI%201973%200000_0087.pdf
1973 yılından itibaren başkanlık sistemi tartışmalarına MHP lideri Alparslan Türkeş de “Tek Meclis-Tek Başkan” formülüyle katıldı.
1967 yılında yayınlanan 9 Işık kitabında, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi programlarında yer almayan öneriyi Türkeş 1973 yılında şöyle savundu:
“Türkiye’de otorite bunalımı var. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık müesseselerini tek bir Devlet Başkanlığı müessesinde birleştirmek gerekir. Senato kaldırılarak 300 üyeli tek bir Meclis kurulmalıdır.”
Türkeş bu fikrini 1975 yılında yayınlanan Temel Görüşler kitabında şöyle tarif etti:
“Millî bünyemize ve şartlarımıza uymayan, temeli Avrupa’nın liberal ve sosyal demokrasisine dayanan bugünkü anayasayı başından sonuna kadar değiştirecek, millî demokrasiyi bütün müessesleriyle kuracağız. Bu cümleden olmak üzere parlamenter hükûmet sistemi yerine 'Başkanlık Sistemi’ni getireceğiz. Bu sistemde, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yetkileri tek bir şahısta toplanacak, temelinde otorite, güven, disiplin olan bir hükûmet doğacaktır.”
Yine Türkeş imzasıyla 1977 yılında yayınlanan Gönül Seferberliği adlı kitapta ise bu kez parlamenter sistem vurgusu dikkat çekiyor; "Milliyetçi Hareket Partisi'nin yolu hukukun üstünlüğünü esas alan, çok partili, demokratik, parlamenter, hürriyetçi nizamdır” denmekteydi.
Nihayet Başkanlık Sistemi, 1978 yılından Türkeş’in ana doktrin kitabı 9 Işık’a girdi. Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik ilkesinin altına giren başkanlık şöyle savunuluyordu:
“Milliyetçi Hareket, tek başkan, tek meclis sistemini savunur. Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti, dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde, kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak, başkanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz. Her konuda bütünleşmeci olduğumuza göre, icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız. Türk tarih felsefesi ve tarihinde icra organı, hiçbir zaman bölünmemiş, yani tek bir başkan tarafından yürütülmüştür. Milliyetçi Türkiye’de de demokratik millî cumhuriyet ilkesi içinde başkan, Türk milletinin yürütme organının tek başı olacaktır. Tek başkan sistemine uygun olarak, yasama organı yönünden de tek meclis sistemini savunuyoruz...”
1979’da Milliyet’ten Orhan Duru’ya konuşan Türkeş, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini savununca Duru’nun “Prezidansiyel sistemi mi istiyorsunuz” sorusuna şöyle cevap vermişti: "Biz prezidansiyel sistemi de memleketimize uygun buluyoruz. Fakat ondan önce Cumhurbaşkanı halkoyu ile seçilirse doğrudan doğruya halka dayanan bir kişi olarak daha güçlü olur.”
1979 yılında iktidardaki AP-MSP-MHP "Milliyetçi Cephe Hükûmeti" kulislerini dolaşan Abdi İpekçi de hem Erbakan’ın hem de Demirel’in başkanlık sistemine geçmeyi savunduğunu yazmış, Demirel’in, yakın çevresine “bir gün muhakkak bu sisteme geçeceğiz” dediğini aktarmıştı.
Demirel’in "kehaneti" bir yıl sonra başka bir şekilde gerçekleşti. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Cumhuriyet tarihinin Cemal Gürsel’den sonraki ikinci devlet başkanı Kenan Evren oldu.
Ama yeni anayasa ve yeni sistem tartışmaları sırasında Başkanlık Sistemi hâlâ seçeneklerden biri olarak masanın üzerindeydi...
Başkanlık ve yarı başkanlık tartışmaları ise 23 Nisan-5 Mayıs 1980 tarihleri arasında Tercüman gazetesi tarafından düzenlenen Siyasi Rejimin İşler Hâle Getirilmesi, Anayasa ve Seçim Sistemi Semineri ile açıldı. Seminer parlamenter sistemde reformu savunanlar ve yarı başkanlık sistemini isteyenlerin tartışmalarına sahne oldu.
İki yıl sonra yeni anayasayı hazırlayacak Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı’ya göre sorun “1961 Anayasasının yürütmeyi zayıflatmasıydı. Ama bu başkanlık ya da yarı başkanlıkla değil parlamenter sistemde yapılacak reformla çözülmeliydi.” Ernst Hirch’in asistanlığını yapmış olan Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’a göre ise Türkiye Fransa’nın yaptığını yapıp “başkanlık sistemini benimseyerek Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya seçilmesini kabul etmeliydi…”
Semineri düzenleyen Tercüman gazetesinin ünlü yazarlarından Nazlı Ilıcak da aynı günlerde köşesinden başkanlık sistemine destek veriyordu: “Türkiye’nin yeni bir anayasa arayışı içinde olduğunu kimse inkâr edemez. En önemli husus devleti küçük politika hesaplarından korumaktır. Başkanlık Sistemi, meşruiyetini millî iradeden alan yetkili bir cumhurbaşkanı bu yönde büyük bir adım olabilir.”
Başkanlık sistemi tartışmalarına önemli bir katkı da Amerikan yanlısı görüşleriyle bilinen Prof. Dr. Aydın Yalçın’ın çıkardığı Yeni Forum dergisinin 15 Mayıs 1980 günkü sayısında okurlarına verdiği Coşkun Kırca ve Adnan Başer Kafaoğlu imzalı “Rejim ve Anayasamızda Reform Önerisi” başlıklı anayasa taslağı olmuştu. Taslak, 1961 anayasasının yürütmeyi yasama ve yargı karşısında zayıflatmasından şikâyet ediyor ve “devletin şahlanması ve düşmanlarını ezmesi” için Fransa’daki yarı başkanlıktan çok daha güçlü bir yürütmeyi öngörüyordu. İki turlu seçimle seçilecek Cumhurbaşkanı’na yargı denetimi dışında kararname yayınlama, hükûmeti atama ve görevden alama gibi geniş yetkiler öngören taslağın en önemli özelliği Kırca ve Kafaoğlu’nun o sırada 4 ay sonra darbe yapacak darbecilerle daha sonra ortaya çıkacak yakın ilişkiler içinde olmalarıydı.
Nitekim dört ay sonra 12 Eylül 1980 darbesiyle onların sinyallerini verdiği bir rejimin temelleri atılacaktı.
Geçiş döneminde Cumhuriyet tarihinin Cemal Gürsel’den sonraki ikinci devlet başkanı Kenan Evren oldu. Başkanlık Sistemi ise güçlü seçeneklerden biri olarak masanın üzerindeydi.
1981 yılında Mehmet Barlas ve Oktay Ekşi’nin katıldığı bir paneli haberleştiren gazeteler paneldeki konuşmalardan hareketle “Türkiye’nin başkanlık sistemine geçiş arifesinde olduğu”nu yazdılar. Bu haberlere ve yorumlara sebep olan Devlet Başkanı Kenan Evren’e bağlı 9 kişilik Devlet Denetleme Kurulu’nun kurulmasıydı. Yürütme güçleniyor, yargı yetkileriyle donanıyordu.
Yeni anayasayı yapmak için kurulan Danışma Meclisi Başkanı eski Başbakan Sadi Irmak da yeni cumhurbaşkanlığı modeli olarak meclise sunulan üç ayrı taslaktan birinin Başkanlık Sistemi olduğunu açıklamıştı.
Bu temayül üzerine Ankara Üniversitesi Siyasal ve Hukuk Fakültelerinden 23 ünlü hoca Danışma Meclisi’ne bir rapor sundular. Bahri Savcı, Münci Kapani, Metin Kıratlı, Nermin Abadan Unat, Rona Aybay, Fazıl Sağlam, Mümtaz Soysal, Cem Eroğul ve Mete Tunçay’ın imzalarını taşıyan raporda anayasadaki çeşitli başlıklarla birlikte Başkanlık sistemine de değiniliyor ve “başkanlık sisteminin Türkiye için sakıncalı olduğu” söyleniyordu.
Hocaları telaşlandıran Danışma Meclisi’nde başkanlık sistemini savunan çok sayıda isim olmasıydı. Eski Danıştay üyesi Fuat Azgur’a göre: “Ülkemizde 3 defa askerî müdahaleye fırsat vermiş bir sistemde ısrar etmektense 200 yıldır ABD’de uygulanan başkanlık sistemine geçilmeliydi.” Daha sonra MGK’da danışmanlık, psikolojik harekât uzmanlığı yapacak meclis üyesi Ertuğrul Zekai Ökte, Süleyman Sırrı Kırcalı, Mehmet Parlak gibi isimler danışma meclisinde başkanlık sisteminin güçlü savunucularıydılar. Onların bu ısrarının arkasında Evren’in Başkanlık Sistemi arzunu olup olmadığı hâlâ bir sır.
Ama beş ay önce konuştuğu seminerde parlamenter sistemi savunan anayasanın mimarı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı’nın Danışma Meclisi’nde yaptığı konuşma hem şaşırtıcıydı hem de Başkanlık Sistemi’nin ne kadar ciddi bir şekilde masada olduğunu gösteriyordu:
“Komisyonumuz, sisteme tümüyle iltifat etmemiş, Fransız Anayasasından esinlenerek parlamento sistemi içinde Cumhurbaşkanını bazı yetkilerle donatmayı yeterli görmüştür. Hâlbuki uzun yıllardan beri sadakatle uygulandığı ülkelerde bile, terör ve bölücülükten, istikrarsız hükûmetlerden başka bir şey getirmemiş; ülkemizde üç defa askerî müdahaleye sebebiyet vermiş olan bu sistem üzerinde ısrar etmektense, 20O yıl içinde Amerika’nın, dünyanın en güçlü devleti hâline gelmesinde önemli bir faktör olan, bugüne kadar bu ülkede hükûmet buhranına bir defa olsun zemin hazırlamamış bulunan, çok değişlik ırklara ve mezheplere mensup topluluğu bir arada tutmayı başaran başkanlık sistemini, ülkemizin şartlarını da göz önünde tutmak suretiyle açık kalplilikle benimsemek çok daha tutarlı ve isabeti bir davranış olurdu…”
Tartışmaları noktayı koyan Kenan Evren’le görüşen Washington Post gazetesinin muhabirinin, Evren’in aklındaki modelin “meclisi fesih yetkisi olan kuvvetlendirilmiş bir cumhurbaşkanı” olduğunu yazması oldu. Danışma Meclisi’nde verilen Başkanlık Sistemi önerisi reddedildi. 61 Anayasası’nın zayıf yürütmesi güçlendirilmiş, senato kaldırılmıştı.
Başkanlık sistemi beş yıl sonra yeniden uykusundan uyanacaktı. 1983 seçimleriyle tek başına iktidara gelen Turgut Özal, 1987 seçimlerine giderken Hürriyet gazetesinin manşetine bir bomba bırakmıştı: “Ben cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinden yanayım. Çünkü Cumhurbaşkanının epey yetkileri var.”
Özal, bu kez karşısında Başkanlık sistemini savunmuş Aldıkaçtı, Demirel, Türkeş, Erbakan’ın da aralarında olduğu geniş bir koalisyon bulacaktı. (Devam edecek)
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları



















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025