Ali Türer
Daha önceki yazımda Milli Eğitim bakanlığının 2012 Şubat başında yaptığı atamalardan yola çıkarak, Türkiye’de öğretmen yetiştirme serüvenini paylaşmıştım sizlerle. Aslında öğretmen yetiştirme alanında zengin bir tarihsel birikime sahibiz. Ancak bu zengin birikimden gerektiği gibi yaralanamadığımız da ortada. Davul YÖK’e bağlı Eğitim Fakültelerinin boynunda, tokmak Milli Eğitim Bakanlığının elinde bir garip durum söz konusu. Arada senkronik bir ilişki olmayınca da kabak öğretmen adaylarının başında patlıyor.
Belki öncelikle soruna müdahale de buradan başlamalı. Yani belki hiç değilse ilköğretim alanında istihdam edilecek öğretmenleri yetiştirecek okullar; Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK’ arasında bir protokolle meslek okulları şeklinde yeniden düzenlemeli. Bu iki başlılık ortadan kalkmalı.
Ama önce öğretmen yetiştirme boyutunda Türkiye’nin vizyonu ne? Buna bakmak lazım. Örneğin önce şu soruya yanıt aramalı: Demokratik, çağdaş bir Türkiye için; mesleki kişilik sahibi üreten, sorgulayan, taşın altına elini koyan, kendi gelişim sorumluluğunu üstlenmiş, düşünen yapıcı yaratıcı yeni tip insanı yetiştirecek öğretmen nasıl olmalı, Böyle bir öğretmen nasıl yetiştirilmeli?
Bilgiyi depolayıp aktaran öğretmen tipi çok gerilerde kaldı. Bugünün öğretmeni esas olarak öğrencisine bilgiye nasıl ulaşacağını, bilgiyi nasıl kullanacağını öğretmeli. Yani öğretmen asıl işinin bilgi aktarmak değil yöntem öğretmek, düşünmeyi öğretmek, araçları kullanmayı öğretmek olduğunu bilmeli.
Peki klasik devlet memuru olacak biçiminde yetiştirilen bir öğretmenden böyle bir inisiyatif kullanması beklenebilir mi? İşte Türkiye’de öğretmen yetiştirme boyutunda temel sorun burada yatıyor.
Devlet memuru gücünü atanmış olmaktan alır. Bir kere atandı mı; bütün işi ona bağışlanan konumu korumak, kendisini atayana şirin görünmek, ona yaranmaktır. Kendisine söyleneni yapar, kendi altındakinden de ona söylediği gibi yapmasını ister. Ortamda alışılmışın dışında bir yenilik önerisini, konumunu sarsacak tehdit olarak görür. Devlet memuru tutucudur. Risk almaz. Kendini geliştirmekle değil tekrar etmekle ilgilenir. Tabi burada bir zihniyetten bahsediyoruz. Yoksa sonuçta herkes devlet memuru.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul müdürlerine bir bakın. Yüz de doksan dokuzunun temel karakteristik özelliği budur. Bu geleneksel çizgiye aykırı düşenler zaten sistem içinde barınamaz. Sistem onu bir şekilde halleder.
Üniversiteden başlayarak, temel eğitim ile hizmet içi eğitim ile Türkiye’de üretilen öğretmen tipi de budur. Çünkü bu sistemi üreten eğitim felsefesi önce Türk Etnik Kültürü etrafında, daha sonra “Atatürk Milliyetçiliği” ve “Atatürk ilke ve inkılâpları” temelinde, şimdilerde de “dini, muhafazakâr” temelde kolektif bilinç içinde bireysel kimliğini eritecek tek tip insanı yetiştirmek üzere yola çıkmıştır. Tek tip insanı yetiştirecek öğretmen de yukarıdan belirlenmiş kurallar ve ilkeler doğrultusunda hareket etmesi beklenen devlet memurudur.
Meslek eğitiminde devlete egemen olan genel yaklaşım şudur: İster öğretmen ol, ister hemşire; bir kere sisteme girdin mi mesleğin inceliklerini; nasıl idare edileceğini zaman içinde nasıl olsa öğreneceksin. Asıl olan, sistem içinde “iyi bir devlet memuru” nasıl olunacağını; çarkın sıradan dişlilerinden biri haline nasıl gelineceğini öğrenebilmektir. İyi bir devlet memuru olabildiğin sürece emekliliğe kadar işin garanti.
Yönetme yetkisini cumhurbaşkanından alan rektörler, eğitim fakültelerinde yönetme yetkisini rektörden alan dekanlar ve ders verme yetkisini dekandan, bölüm başkanından alan hocalarla yetişen öğretmen adayının içinde yetiştiği kültür de gelenek de budur. Öğretmen adayı hiçbir siyasi parti çalışmasına, toplantıya, hak arama mücadelesine katılmadığı sürece er ya da geç programı bir biçimde tamamlar, eğitim fakültesinden mezun olur. Geriye KPSS engelini atlamak kalır. Lise yıllarından itibaren metalaşmayı çoktan içselleştirmiştir. Bölümündeki metalaşmış yardımcı doçent, doçent hocalarından dershanelerde aldığı kurslarda, çeldiricilerin kafa bulandırıcı etkisinden uzaklaşıp doğru yanıta nasıl kilitleneceğini arkadaşlarına göre daha iyi öğrenebildiği sürece KPSS engelini aşma şansı olacaktır.
KPSS engeli aşılıp eğitim sisteminde yerini aldıktan sonra artık, sıra sistemi oluşturan çarkın güvenilir bir dişlisi olmaya gelmiştir. Çalıştığı okul idaresinden ve rehber öğretmenden beklediği ilgiyi desteği de göremese de bu o kadar önemli değildir. Sonuçta altı ay sonra temel eğitim kursuna alınacak; sistem içinde nasıl davranılması gerektiğini kursu veren müfettişlerden hakkıyla öğrenecektir. Disiplin yönetmeliği, izin yönetmeliği, kıyafet yönetmeliği gibi kendisine bu konuda yardımcı olacak değerli mevzuatlarla tanışacaktır. Düne kadar aynı zamanda sicil amirleri olan müfettişler ve diğer sicil amiri olan müdürleri aracılığı ile kime nasıl itaat edeceklerini, temel sorumluluklarının ne olduğunu “usulünce” öğreneceklerdir. Sisteme uyum sağlama yeteneklerini geliştirebildikleri ölçüde emeklilik yıllarına kadar risksiz bir memuriyet hayatı onları beklemektedir.
Biraz karikatüre etmiş olsak da sistemde kullanılan öğretmen yetiştirme modeli kısaca budur.
2005-2006 öğretim yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı ders programlarını APK tarafından geliştirilen “Öğrenci Merkezli Eğitim Modeli” çerçevesinde “yapılandırmacı” yaklaşım temelinde yeniden düzenledi. YÖK de 2005 yılından itibaren öğretmen yetiştirme programlarını yeniden düzenledi. M.E.B yeni ders programlarında öğrenci etkinliğini merkeze alan uygulamaları öne çıkarırken; YÖK yeniden düzenlediği öğretmen yetiştirme programında, uyulamaya dönük ders sayısını azalttı. İkinci dönemde verilen, öğretmen adaylarından okulda ve derslerde gözlem yapmasını isteyen “Okul Deneyimi” dersi kaldırıldı. Öğretmen etkinliğinin göz ardı edildiği, öğretmenin memurlaştırıldığı bir sistemde öğrenci etkinliğini merkeze alan programların başarı ile uygulanabilmesi mümkün mü, diye sormak gerekir.
Oysa çağdaş eğitim de esas olan liderliktir. Ancak lider öğretmen, öğrencisine düşünmeyi öğretebilir, bilgiyi kullanma yollarını gösterebilir, öğrenciye kendini gerçekleştirmek üzere rehberlik edebilir. Daha üretken, daha demokratik düşünen ve davranan, mesleki kişilik sahibi bireyler yetiştirebilir.
Liderlik bütün zamanlar için bağışlanmış bir statü değildir. Lider, lider olmayı bizzat yaşamın içinde sürekli mücadele ile hak etmek durumundadır. Sistemin gelişi için anlamlı olan her fırsatı zamanında ve gerektiği gibi değerlendirmek, gerekirse risk almak durumundadır. Lider gücünü devlet memuru gibi kendisini atayandan değil bizzat liderlik yaptığı insanlardan alır. Lider misyonunu sürdürebilmek için kendini geliştirmek zorunda olduğunu bilir. Gücü paylaşmayı, iletişim kurmayı, eş güdümlemeyi bilir. Eğitimde esas olan devlet memuru değil, “liderlik” olmalıdır. Okulun başı müdür değil, lider olmalıdır. Öğretmen sınıfında lider özellikleri gösterebildiğinde gerçekten eğitimci olur.
O nedenle Eğitim Fakültelerinde öğretmen adayları sınıfının giderek okulunun lideri olacak şekilde yetiştirilmelidir. Ancak lider özellikleri gösterecek şekilde yetiştirilebildiği ölçüde öğretmen sorumluluklarını yerine getirebilir; bir rehber, bir yol gösterici olabilir. Oysa Eğitim Fakülteleri öğretmeni lider olarak yetiştirecek yapıya da programlara da sahip değiller.
İşte tam da bu noktada Köy Enstitüsü deneyiminin hatırlanmasında yarar var. Üstlendikleri rol gereği bu kurumlarda köydeki sosyal, ekonomik yaşantıyı geliştirmek üzere insanları harekete geçirebilecek özellikte, gerektiğinde risk alabilecek liderler yetiştirilirdi. Çevrenizde Köy Enstitülerinden mezun olmuş tanıdıklarınız varsa dikkat edin! Ellerinden her iş gelir. Hemen hepsi mutlaka bir müzik aleti çalar. Hepsinin sosyal ilişkileri çok güçlüdür. Çevrelerinde sevilen sayılan, örnek alınan insanlardır. Ne yazık Köy Enstitüleriyle birlikte bu deneyimi heba olup gitmiştir. Bence bu, eğitim sistemini yönetenlerin yüzünün karasıdır.
Eğitim sistemde esas olan devlet memurluğu olduğu için Toplam Kalite Yönetimi, Okul Geliştirme Ekipleri vb.. olumlu tasarımlar yalnızca laboratuar çalışmaları olarak kalmıştır. Tek tük uygulamalar da kırtasiyeciliğin ötesinde sistemi iyileştirecek kalıcı bir sonuç vermemiştir. “Çoklu Zeka”, “Yapılandırmacılık” gibi kuramların ruhunu anlamak; yeni program geliştirme çalışmalarından beklenen başarıyı yakalamak için oluşturulması gereken temel alt yapının nasıl olması gerektiği konusunda sistem yöneticilerinde henüz somut bir fikir oluşmuş değildir.
Tek tip insan yetiştirmeye dayalı eğitim anlayışı değişmedikçe, alt sistemlerde kontrol mekanizmalarının oluşmasına izin verecek biçimde, insanların taşın altına ellerini koymaları sağlayacak şekilde daha âdemi merkeziyetçi örgütlenme modelleri geliştirmek göze alınmadıkça; öğretmen yetiştirme alanında yapılacak tartışmalar geçmişte olduğu gibi havanda su dövmenin ötesinde bir sonuç vermeyecektir.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024