Markar ESAYAN
'Eğer iki kişi kavga ediyor da, bunlardan biri sağlamından yüzde 55 haklıysa, pek güzeldir ve itişip kakışmaya hiç mi hiç gerek yoktur. Ama ya biri yüzde 60 haklıysa! Aman ne ala, büyük kısmettir ve otursun kalksın da Allah'a şükretsin! Yüzde 75 haklı olana ne demeli! Bilge insanlar, bunun bayağı şüpheli bir şey olduğunu söylerler. Peki, ya yüzde 100 haklı olan! Yüzde yüz haklı olduğunu söyleyen biri iğrenç bir zorba, korkunç bir eşkıya, alçağın önde gidenidir.'*
Aslında bizler tam tersini düşünürüz. Hayatın ve insanların bizi yüzde yüz haklı çıkarmasını bekler ve böyle olması halinde çok mutlu olacağımızı varsayarız. Hayatımız boyunca haklılığımızı, mağduriyetimizi anlatmak için didinip dururuz. Çok yakın dostumuzun bizi yüzde bir haksız bulması bile çok incitir bizi. En iyi dostluklar birbirini yüzde yüz haklı bulanların dostluğudur. Kimse aklına getirmez ki, bu aslında sadakat adı altında yavaş yavaş bir tür suç örgütüne dönüşmektir, dostluk değil.
Bizim toplumun şöyle bir sorunu var: Bizlerde hatayı kabullenmek ve özür dilemek hakir görülen bir şeydir. Bunu aslında insanlar yapmak isterler. Ama yapanların başına nelerin geldiğini görünce korkar geri adım atarlar. İtiraf bir zayıflık ve yenilgi belirtisidir. Kimse bunun bir erdem olduğunu düşünmez de, itiraf ve özür dileyen kişinin yenildiğini ve bundan başka çaresi kalmadığı için zoraki biçimde itirafta bulunduğunu varsayar. Şüphesiz, böyle bile olsaydı, bu, eylemin erdem özelliğinden bir şey kaybetmesine yol açmazdı.
'Seni seviyorum', 'seni takdir ediyorum', 'senden özür diliyorum' gibi cümleler tedavülden kalkmış gibidir ama, 'bilmiyorum' cümlesi de öyledir. Herkes her şeyi bilir. Bilmemek ayıptır, öğrenmemek ise teferruat. Bir adresi bile bilmediğimizi o turiste itiraf etmek istemeyiz. O turisti hiç tanımadığımız, bir daha da görmeyeceğimize rağmen, bunu aslında otomatik olarak uygularız.
Çünkü mekanizma içimize yerleştirilmiştir. Bırakın Japon turisti, haksız olduğumuzu yalnızken kendimize bile itiraf etmeyiz. Gerekçeler üretiriz haklılığımıza dair. Evet, görünürde yaptığımız yanlış gibidir ama, bir sorun: niye yapmışızdır? Çünkü başkası da bize yapmıştır. Hayat bize bu haksızlığı hep yapmıştır. Sıra bize geldiğinde hesabı kapatmazsak, bize olsa olsa enayi derler...
Vazoyu hep kedi kırar, biz değil.
Bunun bizi ne kadar zehirlediğini pek bilmeyiz. Huzursuzluğumuzun, kötü ilişkilerimizin, panik ataklarımızın, nedensiz suçlu ve külliyen yenik hissetmemizin -görünürde yenildiğimiz yoktur oysa– nedeni budur.
Bir arkadaşım terapiste gittiğini ve ondan duyma ihtiyacında olduğu ilk şeyin ise 'yanıldığının' ona söylenmesi olduğunu anlatmıştı bana. Ona hayranlık duymuştum. 'Neden?' diye sorduğumda, 'Kendimi her konuda o kadar haklı hissediyorum ki, hayatımda hiçbir şeyi düzeltemiyorum' demişti. 'Yanıldığımı duymaya ihtiyacım var çünkü yıllardır inşa ettiğim tek kişilik bir cehennemmiş.'
Cehennem belki de öyle bir yerdir ki, bu dünyada insanlardan neyi esirgeyip, kendinizde biriktirdiyseniz, sizden esirgenecek olan da onlardır. Bir oda içinde yoksun olduğunuz şeylerin pişmanlıklarıyla volta atıp durabiliriz.
Bencilce biriktirmenin şöyle bir işlevi varmış gibi hissederim.
Tıkaç…
Hayat tıkaçları sevmez, önce uyarır, sonra sifon otomatik şekilde çekilir.
Varoluş bir network gibi çalışır bana göre. Yongalarla birbirine bağlı canlı cansız bir sürü oluş… Ve her birinin birbiri ile ilgisi ve bir fonksiyonu var. Size lazım olan kadarını alıp, israf etmeden kullanıp, artanı iletmeli insan. Bu manada, salt yalnızlık diye bir şey olamaz. Yalnızlık ancak hayatımızda başkaları varsa var olabilir. Münzevilik bile böyledir. Onu ben de severim. Ama salt yalnızlık başka çeşit bir cehennemdir. İnsani ve doğal değildir.
Bir incir ağacı düşünün ki incir vermiyor. Öyle bir tohum ki toprağa atınca filizlenmiyor.
Error!
Eğer geri dönüşümlü poşetler kullanıyor, kullanılmış yağları ve pilleri biriktirip özel çöplere atıyor, evimizde on kedi besleyip, yazın kaplarla sokaklara su bırakıyorsak bu çok iyi bir şeydir. Ama insanları sevmiyorsak bunları yaparken, hatta nefret ediyorsak, bunlar arasında ikame yoktur, çevreyi kirletiyoruz demektir yine de.
Tüm bunları geçmişte sıkça yapmış, bazılarını hala yapan birisi olarak yazıyorum bu satırları. Kimseye hayatı öğretmek gibi bir niyetim yok, yargılamak da benim işim değil.
Bu yazı sizi yargılıyorsa, o ben değilim, sizsiniz…
*Csezlaw Milosz, 'Tutsak Edilmiş Akıl', Elips Yayınları, 2006, Ankara.
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019