Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Değişim
27.06.2024
237
Marksizm, bir on dokuzuncu yüzyıl düşünürü olan Karl Marx’ın biçimlendirdiği düşünce tarzı. Yani on dokuzuncu yüzyıl koşullarının bir ürünü. On dokuzuncu yüzyıl ise dünyada maddi-manevi ilerlemenin özellikle hızlandığı nokta; yani “değişim” göz kamaştırıcı

Bir fantezi olmak üzere uydurduğum bir örnek üzerinden tartışmaya başlayalım: Bir ameliyat geçirmeniz gerekiyor: Akciğer, safra kesesi, mide... Her neyse. Bu organlarda çıkan çeşitli rahatsızlıklar her daim olagelmiş, birtakım “tedavi” yöntemleri geliştirilmiştir. “Ben safra kesesi ameliyatı geçireceğim; ancak bunun on dokuzuncu yüzyıl koşullarında yapılmasını istiyorum” der misiniz? Herhangi birinin böyle bir şey diyeceğini düşünür müsünüz? Herhalde demezsiniz, düşünmezsiniz. Absürt olurdu!

O zamandan beri zaman geçmiş, bu arada hastalık hakkında, ameliyat koşulları hakkında bilgiler zenginleşmiş, kullanılacak aletler muhtemelen geliştirilmiştir. Bazı eski uygulamaların yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Kendinizi bu zenginleşmeden yoksun kılmanızın hiçbir anlamı yoktur.

Peki, “Dünyanın gidişinden hoşnut değilim, değiştirmek istiyorum. Dolayısıyla politika yapacağım” diyorsunuz; ekliyorsunuz: “Ama politika denince on dokuzuncu yüzyılda yaşanan politika üslubunu çok beğeniyorum. Bu yapılanmayla mücadele etmenin doğru yolunun buradan geçtiğine inanıyorum. Ben de böyle politika yapacağım” der misiniz? Deseniz ve öyle yapsanız, istediğiniz gibi sonuç alır mısınız?

Demezsiniz, çünkü böyle söylemenin de “absürt” olduğunu bilirsiniz. Ama böyle “demeden” böyle “yapmak” mümkündür. Üstelik, tam da böyle yapan çok kişi, örgüt vb. var. “Devrimci sınıf ‘proletarya’ bu kötü koşullarla başa çıkmanın yolunu bulacak ve gösterecektir. Bu sınıfın önderliğinde başarıya ulaşacağız” diyenler bunun nasıl yapılacağının örneğini veriyorlar.

Kendimle ilgili birkaç cümle kurayım: Oldukça küçük bir yaştan beri dünyanın genel düzeninden hoşnut olamadım. Bu düzenle mücadele edecek bir “muhalif” odak aradığım zaman da en tutarlı düşünsel muhalefeti Marksizm’in temsil ettiğine karar verdim. Bugün de bu kararımın arkasındayım, ama Marksizm’i bir “öğreti” (doktrin) olarak değil, bir “düşünce tarzı” olarak benimsiyorum. Bu düşünce tarzını işleterek Marksizm’in “kendi malı” sayılan birçok önermeyi de yanlışlamak ya da düzeltmek mümkün. Bu çerçevede “revizyonizm” kavramına bazı Marksistler gibi koyu öfkeyle yaklaşmıyorum. “Neyi”, “niçin” revize etme gereğini duyuyoruz? Ayrıca, dünyada “bir tek Marksist pratik olabilir” düşüncesine de katılmıyorum. Bu dediklerimi kabul edilemez bulan pek çok Marksist olduğunun da elbette farkındayım.

Marksizm, bir on dokuzuncu yüzyıl düşünürü olan Karl Marx’ın biçimlendirdiği düşünce tarzı.  Yani on dokuzuncu yüzyıl koşullarının bir ürünü. On dokuzuncu yüzyıl ise dünyada maddi-manevi ilerlemenin özellikle hızlandığı nokta; yani “değişim” göz kamaştırıcı. Buhar enerjisi ile başlayan yeni çağın geçtiğimiz yüzyıldaki çarpıcı alanı “elektronik” sıfatına bağladığımız bütün gelişmeler bütünü. On dokuzuncu yüzyılda posta arabasından inip trene binmiştik. Şu sıralar “yapay zekâ” ile uğraşıyoruz. Ve asıl şaşırtıcı olan, bütün bu “yeni” fenomenler karşısında artık şaşırmamamız. 

Bu dünyada, bu gelişmeler sonunda ne var ne yok, hepsi değişti mi?  İşiguro, “Beni Asla Bırakma” romanında insan klonları ürettiğimiz bir bilim-kurgu anlatıyor. Niye yapıyoruz bunu? “Organ nakli” ameliyatlarında “klon” olmayanlara verilecek organ stoku olsunlar diye!  Korkunç! “İstismar” diyebilir miyiz? “Artık değer” gibi bir istismar değil, ama elbette istismar—belki çok daha beteri. Demek değişmeyen şeyler var. Bu hayali örnekte asıl değişmeyenin “insanoğlunun bencilliği” olduğunu görüyoruz. Hiç şüphemiz olmasın: Böyle bir uygulamayı sonuna kadar savunacak (“Onlar insan değil” diyerek ya da benzeri sözler söyleyerek) yığınla “insan kardeşimiz” çıkacaktır. Değindiğim maddi ilerlemelerin “istismar” denen şeyi yok etmediğini, tersine belki ağırlaştırdığını yeterince gördük.

Ama bu temel eğilim değişmediğine göre, “güneşin altında değişen bir şey yok” diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Güneşin altında her şey değişebilir ve zaten değişmektedir. Çeşitli dünya görüşleri, felsefeler arasında zamanın değişim demek olduğunu en fazla sebatla savunanı olan Marksizm, tuhaf bir şekilde, kendi pratikleri söz konusu olduğunda muhafazalar bir tavra girebilmektedir.

İleri sürdüğüm “değişim gereği”nin öncelikle nerelerde hissedildiğine, nerelerde bir ihtiyaç olduğu konusuna bugün giremeyeceğim. Ama bundan sonra, daha gündelik konulardan baş alabildiğim ölçüde bunları tartışmaya çalışacağım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar