Oya BAYDAR
Ütopya, Yunanca var olmayan ülke, var olmayan toprak anlamına geliyor. Gerçek olamayacak kadar iyi, güzel, mutlu bir toplum anlamında, olumluluk yüklü bir sözcük. Thomas More’un 1516’da yazdığı ideal toplumu anlatan Nova Insula Utopia’sından sonra popülerlik kazanmış bir kavram. Ütopya’nın tam aksi olan distopya ise, ürkütücü, karamsar, insanî özelliklerini yitirmiş, gerçek ya da sanal bir otorite tarafından yöneltilen totaliter bir topluma verilen ad.
20. yüzyıl edebiyatı ve sineması distopya örnekleriyle doludur. En ünlüsü Orwell’in 1984’ü olan, Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı,Fahrenhait 451, Ben Robot, Mekanik Portakal ve yüzlerce benzer metinde distopik toplumlar anlatılır. Benim Çöplüğün Generaliromanım da (yayımlandığı sıradaki gelişmeler nedeniyle farklı okunmuş da olsa) aslında ekolojik-siyasal bir distopyadır. Fransızca yazan Cezayirli Bualem Sansal’in 2015 Goncourt ödülünü kazanan 2084’ü, günümüz distopyalarının başarılı bir örneğidir.
Distopyalar çağındayız
Son on yıldır, dünya edebiyatında da, sinemada da distopyalar yaygınlaştı. Konunun tartışıldığı uluslararası bir edebiyat sempozyumunda bunun nedeninin: günümüz insanının içinde yaşadığı savaş ve şiddet ortamındaki çaresizliği, daha iyi bir dünya umudunu yitirmesi, baş döndürücü teknolojik gelişmenin insanın hayatını kolaylaştırmak, insanlığa hizmet sunmak yerine, insanın ve dünyanın sonunu hazırlayacak bir nitelik kazanması, vb. olduğu konusunda fikir birliğine varmıştık.
Ürkütücü olan ise, geçmişte yazılmış distopyaların, çekilen distopik filmlerin bugün, neredeyse bire bir gerçekleşmiş olması. 1984’de tasvir edilen, Big Brother’ın gözetimi ve diktası altındaki toplum, birden fazla ülkede, rejimlerinden de bağımsız olarak eksiği yok fazlası var şekilde karşımızda duruyor. Fritz Lang’in Metropolis filmi de öyle. Robotların yönettiği dünya ve benzeri temaların da, yarının dünyasında gekçekleşme olasılığı bence yabana atılacak gibi değil.
Kısaca, aşkın teknoloji ve hiperkaptalizm/emperyalizm çağında dünyanın ve insanın yıkımına (henüz) çare üretilemedikçe, Rosa Luxembourg’un söylediği gibi, insanlığın önünde düz bir yol değil bir çatal bulunduğunu, ya sosyalizm ya barbarlık seçeneğiyle karşı karşıya olduğumuzu ve hiç değilse şimdilik sosyalizmi gerçekleştirmeyi, eşitlikçe, özgür, adil, barışçı bir toplum kurmayı başaramadığımızı düşünecek olursak, distopyaların çoğalmasına şaşmamak gerek.
Distopik bir ülkede yaşıyoruz
Türkiye üzerine bir şeyler yazmaya kalkıştığımda, çözümlemeyi, değerlendirmeyi siyasal-toplumsal bir çerçeveye oturtmakta artık zorlanıyorum. Bir bütün olarak gidişat, gözlerimizin önünde, yıkıcı bir sel gibi hepimizi de sürükleyerek gelişen olaylar, bir an dışardan bakmayı başardığımızda ancak tek bir sözcükle özetlenebilir gibi geliyor bana: absürd, yani abuk. Kötünün de bir tutarlılığı, bir mantığı vardır, bu ülkede artık hiçbir şeyin tutarlılığı yok; kötülüğün, habasetin, ahlak yitiminin, etik çürümenin, siyasetin, ideolojinin bile.
Abuk bir distopyada yaşadığımızı düşünüyorum. Olduğu gibi yazılsa buradan yüzeysel, basit, etkileyici olmayan, hatta işin dehşetini maskeleyen mizahî bir metin çıkar olsa olsa. Evet; 'Big Brother’lığa soyunmuş bir “Reis” var. Kendi ülkesini yakıp yıkan, kendi yurttaşlarını yurtlarından topraklarından ellerinde beyaz bayraklarla kaçmak zorunda bırakan, ölümü, kanı kutsayan, öldürmekten hiç çekinmeyen, şiddete karşı savaştığını söyleyip şiddeti körükleyen bir çark var. Bütün abuklukların ve habasetin tek adamın dudakları arasında olduğu, çevresindekilerin robotlaşıp bu Deus’a taptığı (ya da korku veya çıkarlar nedeniyle öyle göründüğü) bir mekanizma var. Ama artık neredeyse kanıksadığımız basit, gündelik olaylar bu distopik ülkeyi daha iyi anlatabilir diye rüşünüyorum. Mesela…
Sur’dan çıkarılan siviller arasında olan iki yaşında bir bebenin, yaşları 2-12 arası çocuklarla birlikte terörist yaftasıyla yurda gönderilmeye yeltenilmesi…
Polis ya da devletin güvenlik güçleri birini darp ettiğinde, beliki kırdığında, dövdüğünde, ve hatta öldürdüğünde suçu işleyenin değil dövülen, beli kırılan, ölen, zulme uğrayanın suçlu sayılıp hakkında dava açılması…
Barış sözcüğünün ve barış isteminin terör yandaşlığı, teröristlik, vatan hainliği sayılıp, “Bu savaş dursun, şiddet sona erdirilsin, barış gelsin” diyenlerin hapse tıkılması, mahkemelerde süründürülmesi, işi varsa işinden kovulması…
Mafya babalarının, “Kanınızda duş yapacağız, kanınızı akıtacağız” türünden iğrençlik ötesinde nefret suçu sayılması gereken sözlerinin aklanması; ana muhalefet liderine, mafya dilinde hesabın görülecek anlamına gelen boş kurşun atanın anında serbest bırakılması, buna karşılık yüzlerce insanın Reis’e hakaret ettiler diye içeri tıkılması…
Madenlere diri diri gömülen işçilerin haksız, onları oraya gömenlerin haklı sayılması, bu duruma isyan eden işçi ailelerinin, işçilerin tekmelenip dövülmesi, tekmeleyenin Reis’e veya Reis yavrularına danışman yapılıp, tekmelenen işçi hakkında dava açılması…
Anayasanın ve yasaların Reisgiller’in keyfine göre yazılması; milli irade deyip deyip, milli iradenin oylarıyla Meclis’e gelmiş milletvekillerinin Meclis ve siyaset dışına atılması için her türlü ayak oyununun yapılması…
Yalanın her türünün ödüllendirilirken gerçekleri söylemenin, yazmanın, haber yapmanın suç sayılması; toplumu kine, düşmanlığa yönelten, her biri suç olan sözde haberler yayanlara gazeteci denilip gerçek gazetecilerin hapse tıkılması…
İnsanların kanlarına göre değerlendirilip kanı Reis’inkinden farklı olduğu varsayılanların hain olarak damgalanması…
Yukardakiler gibi yüzlerce, binlerce uygulama, inanılmaz abuklukta söz, demeç, bazıları komik olan (mesela Rusya ile papaz olduktan sonra turist sayısının yüzde 90 gerilediği yörelerde otelcilerin, turizm sektöründe çalışanların falan yağmur duasına çıkar gibi turist duasına çıkmaları) işler, eylemler, görüntüler var bu ülkede. Yine de yazılsa distopyadan çok bir abukluklar destanı ve saçma bir metin olurdu. Ne var ki burası benim, bizim ülkemiz. Bu distopik abukluğa boğazımıza kadar gömülmüş durumdayız. Distopyalar yazmak yerine bu çukurdan nasıl çıkacağımızı düşünmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024