Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Barış mimarlıkları, Savaş müteahhitlikleri
27.12.2015
1846

 Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin; yüzbinlerce insan, yüzbinlerce ayrı eza…

Nusaybin’de sekizinci sokağa çıkma yasağı, 10 gün sürdü; önceki gün “geçici” olarak kaldırıldı. “Sokağa çıkınca” da, korkunç bir enkaz tablosu var ortada…

Diyarbakır’ın orta yerinde, Sur’daki sokağa çıkma yasağı bugün 25. gününe giriyor; ilçenin yaklaşık 24 binlik nüfusunun yüzde 90’ı göç etmiş durumda. Bölgesel olarak da bir ticaret, yani yaşam merkezi, bir tarihî miras çökertilmiş durumda.

Silopi’de, 11 çocuklu anne Taybet İnan’ın cansız bedeni, bir hafta; tam yedi gün sonra sokak ortasından alınabiliyor.

Cizre’de, 20 yaşındaki oğlu Ferdi Kalkan’ı, evlerinin başlarına yıkılması sonucu kaybetmiş, oğlunun cansız vücuduna, “Delalamın”, “Değerlim” diye sarılan annesinin Kürtçe ağıt, acı, sızı içindeki görüntüleri soluk titrek…

26 Temmuz’dan bu yana öldürülen 50 çocuktan bahsediyoruz; her yazıda bu cümleyi kuruyorum, her yazıda sayı daha da artıyor.

Bunları dile getirince, gelen tepkiler (o da olursa), ya büyük bir çaresizliği yansıtıyor veya karşı tepki şeklinde oluyor. Karşı tepki verenler, “Şehitlerimize üzülmüyor musun, PKK terör örgütü değil mi, bu hikâyeler/ görüntülerin gerçek olduğu ne malum…” şeklinde genelde.

Bu çemberler içinde daralıyor, boğuluyoruz; çünkü olan biten, çok acil tavırlar, tepkiler gerektiriyor –insani olan tepkiler, savaş karşıtı tepkiler…

Çok zor değil…

Son derece insani dramlar, trajediler yaşanıyor; insanlar ölüyor… Bu manzara da, futbol maçında taraf tutmak gibi bir fanatizm gerektirmiyor.

Sığ ve hunhar tartışmalar ortada dönenler; “Ona mı üzülüyorsun buna mı, terör örgütünü bir kına da önce…

Nasıl anlatayım; zaman tıkır tıkır işliyor ve her geçen dakika, bu ülkenin bir insanını daha yok edebilecek kurşun ağırlığında… Daha ne olsun?

Her insan birinin kıymetlisi, can taşıyor; PKK, Hilal-i Ahmer veya Darülaceze değil, sokakta karanfil dağıtmak için kurulmamış. Bu “bilgiler” şimdi bize neyi kazandırmış oldu, başımız göğe mi erdi?

Bu saçma sapan tartışmalarla, “Hendek mi, Devlet mi” gibi tuhaf ve iç savaş ortamı karşısında manasızlığıyla insanı ürperten sorularla zaman kaybetmek, aslında marazi bir ruh hâlinin göstergesi. “Karşımdaki potansiyel bir suçlu, bir hain ve ben onun içindeki o gizlenmiş hıyaneti ortaya çıkaracağım…” demenin başka yolu. Onlarca yıl, devletin kaynaklarını, gücünü; beğenmediği, “makul şüpheli” gördüğü, kendisini sorgulamasını istemediği vatandaşını ezmek için kullanmış ceberut anlayışı, aynen yansıtmaktan başka bir şey değil bu yaklaşımlar.

Toplamda yaklaşık 200 günü aşkın süre, sokağa çıkma yasağı uygulanmış, uygulanmakta olan yedi şehirde; Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Hakkâri, Muş, Elazığ, Batman’da, 21 ilçede, insanlar büyük eziyetler çektiler, çekiyorlar ve beni ilgilendiren öncelikle bu.

Bu durumun hesabını da, elbette önce devletten sormak lazım; hukuka tabi, seçilmişlerin yönettiği devletten… Her koşulda, her biçimde, savaş koşulları da dâhil olmak üzere, bir devletten vatandaşını koruması, kollaması beklenir.

Eğer bu yapılmıyor, bu konudaki maksimum dikkat, özen gösterilmiyorsa ve buna da, ülkenin büyük çoğunluğu ses çıkarmıyorsa; o zaman adını koyalım… İster sınıfsal, ister etnik sebeplerle, ama bir biçimde, o insanları insan yerine koymuyorsunuz demektir. Ayan beyan ayrımcılık yapıyorsunuzdur.

Bugünlerde, dünyanın öte yakasında, Kolombiya’da devlet ve silahlı örgüt FARC arasında barış görüşmeleri sürüyor; Mart’a kadar “nihai barış” hedefi konmuş durumda. Ama bu görüşmelerin ötesinde, çok önemli bir toplumsal yanı var işin ve aslında iki tarafın da, siyasi iradesinin sürekliliğini sağlayan o: “barış mimarisi” gerçekleştiriliyor. Yani, hukuki olarak, yaklaşık yarım asırlık çatışmaların mağdurları, “kurbanları” ön plana alan, onlar için adaleti yerine getirmeyi amaçlayan yasal düzenlemeler gerçekleştiriliyor.

Türkiye’de ise, kent ve ilçe merkezlerine, tankların ve diğer ağır silahların yollandığı, yeni mağdurların, kurbanların yaratıldığı bir “savaş müteahhitliği” ile karşı karşıyayız. “TOKİ Göreve” diye manşet atan yayın organının da dile açıkça getirdiği bu “savaş müteahhitliği”.

Bundan bir beş, on, yirmi yıl sonra, son aylarda gerçekleştirilen sokağa çıkma yasağı uygulamalarının haritası, büyük ihtimalle, Türkiye’den kopukluk haritası olacak.

Hadi, tamamen siyaseten rant peşinde, kibre batmış yapayanlış hesaplar içindekileri geçtim; bu vahim hatalara göz yumarak, devleti koruduğunu sananlara ne demeli? Korumaya çalıştıkları devleti, yok ediyorlar.

Demek, hiç anlamamış bu ülkede siyasetçiler, çok kişi bu Kürt Meselesi’ni. Yakında da, anlamaya gerek kalmayacak…

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar