Yıldıray OĞUR
Adı, Kavallı Mehmet Paşa’nın Kahire’deki konağında yetişmiş Halil Şerif Paşa’dan geliyordu. Yıllar sonra merkez-çevre ilişkilerini yazarken anlatacağı Osmanlı’nın yasal özerklik verip, gevşek bağlarla kendine bağladığı ama sonra bu gevşek bağların isyanlara sebep olduğu güçlü ailelerinden biriydi Kavalılar.
Halil Şerif Paşa, daha sonra çevreden merkeze gelip Osmanlı’ya sefir olmuş, Paris’teki sefaret günlerindeki debdebeli hayatı ve erotik kadın tablolarından oluşan koleksiyonuyla, yine Mardin’e göre Tanzimat’ın çevrenin en çok tepkisini çeken merkezdeki “Bihruz bey” lerinden birine dönmüştü.
Abdülhamit’in cülus töreninde güneş çarpması sonucu ölümünün ardından aile içinde başlayan miras kavgasını çözmek için İstanbul’a gelen kızı Leyla Şerife, burada tanıştığı hukukçu Muhammed Arif Bey’le evlenmişti.
***
Mardin soyadı da Kasımiyye medreselerinde 600 yıl boyunca müderrislik yapan bu Mardinli ulema ailesinden mirastı. Baba tarafından dedesi Mardinizade Arif Bey 1892 yılında “Artık medresede okumak yetmez” diyerek ailesini alıp yine Şerif Mardin’in merkez-çevre makalesinde anlatacağı, sadece medreselerin olduğu, yönetici sınıfa ulaşılamayan çevreden; bürokratik elitlerin yetiştiği okulların olduğu merkeze, İstanbul’a gelmiş, çocuklarını yeni açılan laik mekteplere yazdırmıştı.
Babasının amcası Ebü’ula Mardin, Akif ve Eşref Edip’le birlikte İslamcı Sırat-i Müstakim’de yazmış, Ahmet Cevdet Paşa ve mecelle üzerine kitapları olan, fıkıh uzmanı büyük bir hukukçuydu. Dini bütün fıkıhçı Ebü’ula Bey yıllarca üniversitede İsviçre’den gelen Medeni Kanunu anlatmıştı.
Annesinin dedesi Ahmet Cevdet (Oran) Bey, 1894’te rotatif baskı tekniklerini ilk kez kullandığı gazetesi İkdam’ı, o günler için epey radikal bir iddiayla “Siyasi Türk Gazetesi” diye çıkarmış öncü bir milliyetçi gazeteciydi.
Önceleri desteklediği İttihatçılarla yolları ayrılmış, 31 Mart’tan sonra İsviçre’ye kaçmış ve ancak 14 yıl sonra 1923’te Cumhuriyet ilan edildikten sonra İstanbul’a dönmüştü. Ömrünün yarısı babasıyla İsviçre’de geçen kızı Reya, Mardinizade Arif bey’in oğlu Şemsettin Mardin’le evlenmiş ve 1927’de Şerif dünyaya gelmişti.
Yani Şerif Mardin, yıllar sonra üzerine yazacağı çevre-merkez, din-modernleşme ilişkilerinin iç içe geçtiği bir hikayenin içinde yetişmişti.
Dedesi Ahmet Cevdet Bey bu durumdan biraz rahatsızdı:
“Kendi memleketini bilmeyen insanlardan oluşan bir aile mi olacağız” diyerek, beni aldı elimden İstanbul’da İstiklal Caddesi’nin ortasındaki Ağa Camii’ne götürdü. Kendisi dışarıda kaldı, “Git” dedi, “bu insanlar ne yapıyorlarsa sen de onu yap. Önce abdest, sonra namaz, onlar ne yapıyorlarsa ben de onu yaptım. Ağa Camii’nden sonra beni Balık Pazarı’na götürdü. Balık Pazarı’nda mumbar yedirdi.” (Şerif Mardin’le söyleşi- Neşe Düzel/Taraf/2011)
Babasının görev yaptığı Yugoslavya’daki diplomat çocuklarının gittiği bir okulda başladığı eğitimi kısa sürdü, ailesi onu alıp Galatasaray Lisesi’ne yerleştirdi. Daha sonra bunu “Beni Galatasaray’a gönderme bir millileştirme operasyonuydu” diye anlattı.
***
Galatasaray Lisesi’nde başladığı lise hayatını da ABD’de tamamladı. Stanford Üniversitesi’nde siyaset bilimi okudu, John Hopkins’de uluslararası ilişkiler bölümünde master yaptı. Bu pırıltılı eğitim üzerine Türkiye’ye dönüp Ankara Siyasal’a asistan olarak girdi.
Demokrat Parti yıllarıydı. Genç Asistan Şerif Mardin, hocalarıyla birlikte DP’nin otoriterleştiğini düşünen liberal-Kemalist Forum dergisinde yazıyordu.
Forum dergisi çevresindeki aydınlarla birlikte, basına yönelik baskılar, İspat Hakkı yasası tartışmaları ve 6-7 Eylül olaylarından sonra 1955 yılında DP’den ayrılan 19 milletvekilinin kurduğu Hürriyet Partisi’ne üye oldu.
1956’ının sonunda hocası Turhan Feyzioğlu, dergideki muhalif yazıları yüzünden dekanlıktan alınınca, bunu protesto etmek için “Bu vaziyette demokrasinin en feyizli topraklarından biri sayılan bir memlekette benimsediğim ve demokrasinin özü sayılan kıstaslar muvacehesinde fakültemizdeki vazifeme devam etmeme imkan kalmamıştır” diye bir istifa mektubu yazarak asistanlık görevinden istifa etti.
Siyasete atıldı. Hürriyet Partisi’nin genel sekreterlik görevini yürüttü. 1957 seçimlerinde Eskişehir’den milletvekili adayı oldu, neyse ki kazanamadı. Neyse ki, çünkü seçim hezimetinden sonra Hürriyet Partisi, CHP’ye katılmış, 1960 darbesinde de Forum Dergisi’ndeki aydınlar önemli roller oynamışlardı.
Şerif Mardin ise elini ve zihnini kirletmeden 1958’de yeniden doktorası için ABD’ye gitmişti. Yeni Osmanlılar üzerine daha sonra genişletilmiş versiyonu bir klasik haline gelecek doktora tezini tamamladı. 1961’de tekrar Türkiye’ye dönüp, tekrar istifa ettiği Siyasal’a asistan olarak girdi ama artık toplumu anlamak değil değiştirmek isteyen, bilimsel yayından önce devrim peşinde koşan ya da cuntalarla iç içe girmiş siyasetçi akademisyen kuşağından ruhen kopmuş bir Şerif Mardin vardı.
Kuşağındaki akademisyenler ile aydınlar üstyapıyı belirleyen altyapı ve sınıf analizleriyle boğuşurken, o hem hayat hikayesi hem de Amerikan eğitimi ile üstyapıyı, Weber’i, kültürün belirleyiciliğini keşfe çıkmıştı. Toplumu değiştirmeyi değil anlamayı seçmişti.
***
Fakültedeki hocalarının bu tercihine karşı tavrını “Tuhaf şeyler yaptığımı düşünüyorlardı ama iğne batırmadılar bana “ diye anlattı.
Ama herkes bu kadar anlayışlı değildi. 1969’da Siyaset Bilimi giriş dersi sınavında sorduğu “Schumpeter’e göre Marx’ın kehanetini eleştiriniz” sorusu devrimci öğrencileri çok kızdırmıştı. Hem liberal bir düşünürün Marx’ı eleştirmesine, hem de Marx’ın diyalektiğine kehanet denmesine tahammül edemeyen öğrenciler sınavı boykot edip sınıftan çıktılar. (Oral Çalışlar/ Posta/8 eYLÜL 2017)
Mardin için Ankara’dan İstanbul’a Boğaziçi’ne gelme vaktiydi artık.
Ama, henüz esas meseleye gelememişti. Yıllar sonra üzerine yazacağı kitap yüzünden gerici ilan edileceği Said Nursi’yle de risalelerini yasaklatacak bir bilirkişi raporuyla tanıştı:
“1960'lı yıllarda Ankara'da, o zamanlar İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olan değerli bir profesörden haber geldi. Dedi ki, "Birtakım evrak toplatılmış, adliyede duruyor. Bunlar gericilerin el yazısıyla çoğalttıkları risalelerdir. Bunlar hakkında bir zabıt tutulacak. Daha sonra mahkeme karar verecek." Beraberce adliyeye gittik ve çuval içindeki risalelere baktık. Ben o zamanlar eski yazıyı bilmiyordum. Profesör bana, "Bunlar Türkiye'nin en tehlikeli gerici unsurlarının Atatürk devrimlerine karşı bir cephe oluşturmak için yaptıkları propagandadır. Ben risalelerde ileri sürülen fikirleri biliyorum. Okudum, cumhuriyetin temellerine karşı olduklarını biliyorum. Ona göre bir zabıt hazırladım. Sen de imzalar mısın" dedi. Her ne kadar risaleleri okumamış idiysem de, o kişiye olan itimadım nedeniyle zabtı imzaladım. Mahkemeye intikal ettiği zaman, tahmin ederim ki verilen karar bu risalelerin dağıtılması aleyhineydi. Gel zaman git zaman, bu halktan çıkan birtakım neşriyatın nasıl bir şey olduğunu merak ettim ve biraz da vicdani bir borç olarak Nurculuğu araştırmaya başladım.”
(Ruşen Çakır’la söyleşi/ Cumhuriyet/1992)
Müderris bir aileden geliyordu, Yeni Osmanlılar üzerine doktora tezi yazmıştı, siyasetin kültürel kodlarını merak ediyordu ama eski yazıyı öğrenememişti. O yıllarda onunla birlikte çalışan ünlü bir sosyoloji profesörü, Şerif Mardin’in en büyük farkının o yıllardaki mahalle baskılarına, ne der’lere aldırış etmeden eski yazıyı öğrenmeye cesaret etmesi olduğunu söyleyecekti.
Said Nursi üzerine çalıştığını duyan İsmet İnönü, bir davette "Dikkat et, bu adam çok tehlikeli bir adamdır. insanların akıllarını çelmekte fevkalade etkili çalışmaları vardır" diyerek onu uyarmıştı.
Fakat Şerif Mardin herkesin girme dediği o kapıyı zorladı. 1973 yılında Amerika’nın saygın akademik dergisi Deadalus’a o makalesini yazdı: “Merkez-Çevre İlişkileri: Türk siyasetini açıklayacak bir anahtar mı?”
Osmanlılar, imparatorluk genişledikçe, başa çıkamadıkları, etnik, dinsel, bölgesel olarak farklı gruplara muhtariyetler vererek onların gevşek bağlarla merkeze bağlamış ama bu gevşek bağlar çatışmaları da beraberinde getirmişti. Modernleşmeyle birlikte merkez ve çevre arasındaki kopuş sürmüş, bu gevşek bağları modern ve merkezi bir devlet için sıkılaştırılmaya çalışan adımlar kopuşu artırmış, seçkin bürokratik sınıflla, bu sınıfa sokulmayan çevre arasındaki gerilimler sürmüş, üstüne laikleşme adımlarına tepki olarak da çevrede resmilik karşıtı bir kültür ortaya çıkmıştı. Bu kültürün merkezinde de İslam vardı.
***
Merkezden çevreye verilen siyaset yapma imtiyazları ise 31 Mart Vakası’ndan, Birinci Meclis’teki muhalafete, Terakkiperver Fırka’nın kapatılmasından, Kemalist devrimlere tepkilere, DP’nin ortaya çıkışından 27 Mayıs 1960 darbesine kadar bütün ana siyasi kırılmaların fay hattını oluşturmuştu.
Mardin, ardından gelen çalışmalarında kapıyı daha da zorladı.
Literatürde sadece aşağılanmak için bahsi geçmiş Nakşilikteki proto-demokrat nüveleri, Osmanlı’daki Nakşilik merkezli isyan kültürünü, her şey padişahın iki dudağı arasında denip geçilmişken Osmanlı Zımni Sözleşmesi’nin oluşturduğu dengeyi, Yeni Osmanlıların entelektüel çabalarının kıymetini, gerici denip içinden çıkılmış İslami figürlerin ve anlayışın Türkiye’de modernleşmeye katkılarını yazmaya cesaret etti.
Cemil Meriç’in de teşvikiyle Said Nursi üzerine yazdığı kitap ise gericilikle suçlanmasına, üç kez TÜBA üyeliğinin tıpçı üyelerin itirazıyla reddedilmesine sebep oldu.
TÜBA Başkanı reddi şöyle savunmuştu: “Said-i Nursi üzerine çalıştı diye değil de, Said-i Nursi’yi fazla parlattı diye eleştirildi.”
Anlamaya tek başına kıymet verilmeyen, her anlama çabasının ancak meşrulaştırmak, yüceltmek, propaganda için olduğunun düşünüldüğü bir ülkede tehlikeli işlere girişmişti.
Herhalde o yüzden 1973’te yazdığı Merkez-Çevre makalesi ancak 1985 yılında Türkçe’de yayınlandı. Çevirinin yayınlandığı dergide genç sosyolog Ali Bayramoğlu’nun Türkiye’de ilk kez Şerif Mardin’le yapılmış röportajı da vardı.
Mardin’in Özallı yıllarda keşfedilmesi sürpriz olmasa gerek. Çevrenin merkezi zorladığı yıllardı, önyargılar yıkılıyor, katı laiklik anlayışı yumuşuyordu. Herhalde bu liberal dalganın Türkiye’yi demokratikleştirebileceği umuduyla Şerif Mardin 1994’te ikinci kez siyasete girdi ve Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucusu oldu.
Çevreden merkezi zorlayan dindarlar da bu yıllarda Mardin’i keşfettiler. Çünkü anlattığı onların hikayesiydi.
Belki kitapları çok satılmadı, herkes oturup makalelerini okumadı ama onun kendileri hakkında “iyi konuşan” biri olduğunu düşündüler. İslam’a ve Müslümanlara Türkiye tarihindeki hakkı olan yerini veren ve bunun üzerine düşünmeye ve yazmaya cesaret eden merkezdeki bir beyaz adam olarak çevredekilerin takdirini kazandı.
Tabii bu hikayeyi böyle dinlemek istemeyen merkezdekilerin de tepkisini.
Yıllar sonra çevreden merkeze doğru yürüyüşünde ortaya AK Parti çıktı.
Kemalistlerin hayal ettiği gibi “Mahallenin ethosunu okulun temsil ettiği logosa” dönüştürememiş, mahalle kendi okullarını kurup ethos-logos sentezi bir kimlik yaratmıştı.
Eşraf zenginleşmiş, girişimci, ihracatçı olmuştu. Muhafazakarların medyası ve entelektüelleri ortaya çıktı.
Çevrenin merkeze yürüyüşünde 28 Şubat, 27 Nisan, başörtüsü yasakları, kapatma davaları gibi engeller çıkmış ama sonuç itibarıyla çevredekiler merkeze gelmişti.
İşte bu noktada Mardin, bir tehlike olarak Mahalle Baskısı’ndan bahsetti.
“Türkiye’de “mahalle baskısı” diye bir şey var. Jön Türklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu. “Mahalle baskısı” bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır. Bu havanın AKP’den bağımsız olarak Türkiye’de yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla AKP değil de, bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır.” (Ruşen Çakır’la söyleşi/ Vatan/ 2007)
Fakat, üzerinden 10 yıl geçen bu teori gerçekleşmedi. Yani baskı mahalleden çıkmadı. Baskı adına söylenenlerin çoğu yine “merkez” kaynaklı oldu.
Çevredekiler, merkeze doğru yürürken kurdukları koalisyonlarından bir süre sonra vazgeçtiler, devletin yeni sahibi olarak yeni bir merkez yaratmaya çalıştılar ama henüz buradan bir sonuç çıkmadı.
Bu yüzden de çevredekiler merkeze gelmesine rağmen siyasi fay hattını hala çevre-merkez gerilimi oluşturuyor. Eski kavga sürüyor. Merkezdekilerin çevreye geri dönme korkusu ve bunun beslediği eski yaşananlara dönük bir sınıfsal hınç ve merkezi kaybetmişlerin rövanş isteği, gerçeği reddetmesi ve kaybetme endişesi. Hala anlamaya çalışmak da işbirlikçilik, kendi cemaatine ihanet. Mahalle baskısı işte bu anlamda yaşıyor.
Şerif Mardin, Türkiye siyasi tarihi dizisinin ilk sezonunu yazmıştı. Dizinin son sahnesinde çevredekiler merkeze otururken görüldü.
Ama artık ikinci sezonunu bize yazacak bir Şerif Mardin yok.
Bakalım, önyargılarından, mahalle baskılarından kurtulup aynı vukufetle ve derinlikte ikinci sezonu kimler yazmaya cesaret edebilecek?
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025