Ferhat KENTEL
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Dersim’de gerçekleşen katliamlar ya da isyan ve bastırma harekâtları sırasında ve sonrasında, “yeni Türkiye”nin medyasında “Şark vilayetlerinde” olup bitenler hakkında acımasız haberler yayınlanıyordu. Cumhuriyetin, daha doğrusu “sahibinin sesi” bu basın-yayın organlarında kullanılan dil, binlerce yıldır milyonlarca insanın zaten yaşadığı bir kıtayı “keşfettiğini” zanneden “beyaz adam”ın Amerika’nın yerli halkları hakkında kullandığı dilden çok farklı değildi.
Şarklı “vahşilerden”, “eşkıyalardan”, “çapulculardan” bahseden bu medya, Şarklıların ne kadar vahşi olduklarını anlatmak için, onların “çiğ eti bulgurla karıştırıp yediklerini” anlatıyordu mesela. Medeniyeti, gelişmişliği çiğ et yememekle özdeşleştiren bu “çağdaş” medyanın “çiğ köfte”den haberi yoktu tabii ki...
“Dersim dağlarındaki son çapulcu grupları temizleniyor” (Cumhuriyet, 19.6.1937) gibi haberlerle, isyandan ziyade tepeden inme bir ulus modeline uyum sağlayamayan bir halka reva görülen katliam ülkenin batısına, daha sonrasında sık rastladığımız usullerle aktarılıyordu.
Cumhuriyet gazetesi ya da Akbaba ve Karagöz gibi dergilerde Kürtler, Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, dindarlar ve daha bilumum makbul olmayan etnik, dinsel ve kültürel gruplar her türlü aşağılamaya maruz kalıyorlardı ve bu “zararlı” unsurların arkasında her zaman “yabancıların” ya da “karanlık güçlerin” bulunduğu iddia ediliyordu.
Nasıl “biçtik”?
Mesela, dönemin meşhur çizerlerinden Ramiz’in çizdiği “Şark vilayetlerimizde hasat” başlığını taşıyan ve iki kareden oluşan bir karikatürün birinci kısmında, karanlık suratlı, kötü olduğu her halinden belli maskeli bir adamın, üzerinde “fesat tohumu” yazılı heybesinden çıkardığı “tohumları” (!) (para, kurşun, süngü vb.) “Türkiye-İran hududu” tabelasının yakınındaki bir tarlaya saçtığını görüyoruz. Bu kısmın altında “Böyle ektiler” ibaresini okuyoruz. İkinci karede ise dev gibi ve tertemiz yüzlü bir Türk askerinin, elindeki orakla, (ekilen topraktan çıktığını düşünmemiz beklenen) ellerinde uzun kılıçlar ve tüfekler olan, sarıklı, cüppeli, çirkin, kalabalık bir güruhu biçtiğini görüyoruz. Bu kısmın altında da bekleneceği gibi, “Böyle biçtik” yazısını okuyoruz. (Karikatürkiye: Karikatürlerle Cumhuriyet tarihi, 1923-2008)
Şark ya da Kürt meselesi ile ilgili olmayan başka karikatürlerde de, mesela İslami ya da etno-dinsel (mesela Yahudi) kimlikleriyle, gelenekleriyle öteki olan kesimlerin, hatta daha sonrasında Demokrat Partili Menderes ve arkadaşlarının nasıl “kafalarının ezildiğini”, “temizlendiklerini”, “cezalandırıldıklarını –“mizah” kılıfı altında- sık sık görebiliyoruz.
İçinde yaşadığımız dönemde tabii ki Şark’ta yaşanan bir “sorun” var. Bu sorunun adı sürekli değişti ve tanım konusunda bazen ortaklaştık; bazen taban tabana zıt tanımlar yaptık; “ekonomik geri kalmışlık”, “aşiret sorunu”, “sömürge sorunu”, “terör sorunu” ya da “Kürt sorunu” gibi tanımlar bulduk. Tanımsız yaşayamayan modern zihniyetlerimiz içinde, meseleyi “ya bu – ya şu” basitliğine indirgedik çoğunlukla.
Bir tanımı, tanımın içerdiği bilgiyi kabul etmek, benimsetmek ya da dayatmak, başka tanımlarla girişilen bir güç ilişkisiydi. Çözümün ne olacağı da aslında sadece bu güç ilişkisine bağlıydı.
Bir miktar Özal döneminde, fakat özellikle son yıllarda, meselenin Kürt sorunu olduğuna, ve kökenlerinin uzun yıllardan gelen bir inkâr, baskı ve asimilasyon politikasına dayandığına inansak da ve bu nedenle, muhabbet, diyalog ve barış öne çıksa da, en nihayetinde bugün, “meselemizin” gene “temizlik” politikasıyla çözülebileceğine dair inanç çok daha güçlendi.
Ancak, kuşkusuz mesele sadece Şark, Doğu, Kürt ya da terör meselesi değil.. Mesele, Kürt meselesini de içine alan genel bir devlet – toplum ilişkisi...
Menderes’lerin, Deniz Gezmiş’lerin, Erdal Eren’lerin ve onlarca insanın idamları, Müslüman olmayan azınlıkların bu topraklardan kovulmaları, okudukları kitaplar, yazdıkları dilekçeler için aydınların hain ilan edilmeleri ve cezalandırılmaları dahil olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ne yazık ki pek iç açıcı bir tarih değil.
Bu tarihin içinden hayatta kalmayı başararak geçmiş olan insan kitlelerinin, farklı kültürel grupların pek sağlıklı bir psikolojiye sahip olduklarını söylemek mümkün değil. Geçmişi, hafızası travmalarla örülmüş olan insanların geleceğe güvenle bakmaları da hiç mümkün değil.
Yanlış hatırlamıyorsam Hrant Dink anlatmıştı; bir Ermeni vatandaş, “Ermenilerin bahçecilik konusundaki ilgisine rağmen, kendisinin neden hiç ağaç dikmediği” şeklinde yöneltilen bir soru üzerine, “Dikemem, demiş; oradan oraya sürülürken, elimdeki her şeyi sürekli olarak kaybederken, ağacı alıp yanımda götüremem...”
1915’ten kurtulan, daha sonra millileştirme politikaları (Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 vb.) sonunda çok zor yıllar geçiren bir çok Ermeni’nin ruh halini anlatan bu anekdot, aslında memleketin genel ruh haline dair de ipuçları taşıyor.
Çorba, çıkar ya da bedel
Yediği darbelerden ötürü yarınına güvenle bakamayan bir toplum ve onun şu veya bu dozda yaralı kesimleri, esas olarak sadece bugününü, çorbasını ve çıkarını düşünüyor. Bu çıkarı korumak için her şeyi mubah görüyor.
Hayatta kalmak için başvurulan yol-yordam yelpazesinin, bir ucunda, gayet masum bir şekilde, sadece içilecek bir tas çorba hayali bulunuyor. Ama öteki uca doğru gidildikçe, hayatta kalma arzusu kolay yoldan para kazanma arzusuyla birleşiyor.
Ülkeyi terketmek zorunda kalmış Ermenilerden ya da Rumlardan kalan “definelerin” peşinde bir ömür boyu koşan insanlardan, piyango biletine umut bağlayan milyonlarca insana, ortaklarını kazıklayanlardan, boşanırken ölümüne mal-mülk kavgası yapan eşlere, komşusunun tarlasından birkaç metre tırtıklamaya çalışan çiftçiye, rüşvet, komisyon ve “hediyelerle” servetlerine servet katan işadamı-politikacılara kadar toplum tepeden tırnağa, ahlâksız bir biçimde “köşeyi dönmeye” çalışanlarla dolu...
Ahlâksızlık sadece para, mal, mülk meselelerinde değil tabii ki; son yıllarda giderek her yerden fışkıran aile içindeki cinsel istismar, taciz ve tecavüzler de aslında toplumun ne kadar acıklı bir durumda olduğunu gösteriyor. Bütün edep, muhafazakarlık, geleneksellik, dindarlık ya da çağdaşlık görüntü ve söylemlerine rağmen, toplumun bütün kültür gruplarının içinden geçen bir çürümüşlüğün kokusu artık daha fazla saklanamıyor.
Güçlü devlet ve millet olma iddialarının, modern olma, kalkınma, ilerleme, milli ya da bireysel çıkarlar peşinde koşmanın bedelini çok acı bir şekilde ödüyoruz.
Kendimizi dev aynasında gördüğümüz, en büyük lafları ettiğimiz bir dönem aslında en çok küçüldüğümüz bir döneme işaret etmeye başlıyor...
Bu küçülme toplumun en küçük birimi ve temeli olarak tanımlanan aileden başlayıp, toplumun tepesindeki devlet yapısının içine kadar gidiyor.
Ya da tersi...
Devletin hep uyguladığı ve hep hasır altı ettiği bütün “temizlik” operasyonları, aşağıya, aileye, en sıradan insanlara kadar ulaşıyor ve geride sürekli yaralı insanlar bırakıyor...
O yaralı insanların içinden çıkacak yeni nesilleri, ileride fesat tohumları ekecek muhayyel karanlık güçlerin ürünü zannedip kendimizi avutmayalım...
Dün 90’lı yıllarda, zorla boşaltılan köylerden göç edip, çevredeki şehirlerin çeperlerine yerleşmek zorunda kalan çocukların yaşadığı metamorfoz bugün Sur, Cizre, Nusaybin’de karşımıza “terör” olarak çıkıyor.
Önümüzdeki yılların yeni nesillerinin tohumları da bugünün Türkiye’sinde ekiliyor.
Döngü devam ediyor yani...
FERHAT KENTEL / HABERDAR
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020